Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '13

 
Kategori
Güncel
 

Demokrasi Paketi: İnsaf ne yana düşer usta?

Demokrasi Paketi: İnsaf ne yana düşer usta?
 

Paket, her şey verirmiş gibi yapıp hiç bir şey vermiyor.


Politika, pragmatik bir eylemdir; sonuç almak üzerine yapılır. Politik bir örgütsel aktörün diyelim ki haklar ve özgürlükler alanında yürüttüğü kampanya, bütün toplumu sarıp sarmalamışsa ve mevcut iktidar bu durumu görmezden gelmeyip bir takım iyileştirmelere gitmişse bunun başarı görülmesi ama daha fazla mücadele için güç ve enerji biriktirilmesi gerektiği ifade edilir. Mesela Gandhi’nin İngiliz emperyalizmine karşı sabırla ve inatla yürüttüğü mücadele, biraz böyle bir mücadeledir.

Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesi de 150 yıllık tarihi bir tecrübenin ışığında yürüyor. İşçilerin örgütlenme hakkını elde etmeleri, eve kapatılan kadınların önce sokağa çıkma, sonra da erkekler gibi çalışma ve seçme-seçilme hakkını elde etmeleri; Anayasa hareketleri, tek partiye karşı yürütülen mücadele ve nihayet çok partili hayata geçilmesi; bu süreçte demokratik hak ve özgürlük taleplerini gündeme getirmeye yeltenen sol partilerin sürekli olarak yasa dışı ilan edilmeleri; işvereni yedeklemek üzere kurulan kontrollü sendikaların kabuğunu kırma mücadelesi; son olarak Kürtlerin kimlik, Alevilerin inanç özgürlüğü talepleri, söz konusu 150 yıllık tarihi tecrübenin köşe taşlarını oluşturuyor.

STATÜKOYA KARŞI MÜCADELE, İLERLETİR!

Tarihi tecrübe, demokrasi ve özgürlük taleplerinin iktidardan bağımsız bir çerçevede geliştiğini; iktidarların çoğunlukla bu talepleri bastırmaya çalıştıklarını, bastıramadıkları ölçülerde bu hakları kuşa çevirerek verme yoluna gittiklerini gösteriyor. Gene tarihi tecrübenin ışığında söyleyebiliriz ki her iktidar, kuşa çevrilerek vermek zorunda kaldığı hak ve talepleri, büyük bir lütufmuş gibi ve her türlü riski göze alarak sunmayı tercih ediyor. Başbakanın övünerek geçmişine yerleştirdiği Turgut Özal’ın TCK’nın 141, 142 ve 163. Maddeleri kaldırması sürecindeki tutumunu buna örnek olarak gösterebiliriz. 141’den ceza almış biri olarak, hatırlatmam gerekir ki, bu uğurda yürütülen mücadele ve ödenen bedeli bir çırpıda yok sayıp, iktidara özgürlükçülük bahşetmek fazla zorlama olurdu.

Tıpkı Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketinde olduğu gibi. Üzerinde hemen herkesin mutabık kaldığı temel meselelerin çözümüne ilişkin tartışmaların giderek alevlendiği bir ortamda açılan paketin “andımız”ı kaldırmakla sınırlı olduğunu söylemek, abartılı olmaz. Hal böyleyken, MHP’nin “ihanet”, BDP’nin “hayal kırıklığı”, KCK’nın “kabak gibi içi boş”, CHP’nin “bizim programımızın kötü bir kopyası” dediği paketi eleştirenlerin esamesi okunmazken,  destekçilerin sesi her geçen gün yükseliyor.

Başbakan ne dese alkışlamayı alışkanlık haline getiren tek sesli “köşeci”lerin övgülerini bir yana bırakalım; yazılanlara bakılırsa meseleye soldan baktığını zannedenler de paketi hararetle destekliyor. Referandumda dillerine pelesenk ettikleri “yetmez ama evet”i çağrıştıran “iyi ama yetmez” başlıklı yazılarla teşekkür aldıkları Başbakanın paketini savunduklarını görüyoruz.  Bunların başında da, eski bir yol arkadaşım Doğan Tarkan geliyor.[1] Tarkan diyor ki, “doğrusu paketin içinde karşı çıkılacakhiçbir madde yokHer madde mevcut durumdan daha ileri”. Hatta yeni bir teşekkürü hak edecek tarzda Başbakanın “yetersizlik” vurgusunu da önemsediğini belirtiyor.

KATIR-SATIR İKİLEMİ SAVUNULABİLİR Mİ?

Paketin, Türkiye’nin temel sorunlarının bir kısmına değindiği; bir kısmınıysa görmezden geldiği muhakkaktır. Değindiklerinden biri seçim barajı konusudur. Başbakan, yıllardır tekrar ettiği tiradı tekrarlayarak, “bu barajı biz koymadık, üç seçenek getiriyoruz, gelin tartışalım” diyor. Tarkan, aynı Başbakanın, AKP çoğunluğunun oylarıyla CHP’nin “baraj yüzde 3 olsun” teklifini TBMM’de reddettiğini bile bile üçlü seçeneğe olumlu diyebiliyor. Halbuki tarafsız gözle bakabilmeyi bilse bu seçeneklerin bir çeşit “kırk katır- kırk satır” ikilemi olduğunu rahatlıkla görebilir. Tarkan’ın aklına neden acaba, “madem hazine yardımı yüzde 3’e çekiliyor, baraj da yüzde 3 olsun ve kayıtsız koşulsuz nispi temsil sistemi benimsensin” demek gelmiyor?

Tarkan, pakete giren siyasi partiler yasasının 11. Maddesinin pakete giren b. bendinin neleri kapsadığını biliyor mu da olumlu diyor? Kamu görevlilerinin siyasi partilere üye olmasını engelleyen bendin (a)olduğunu hatırlatmak isterim. Romanlara TOKİ aracılığıyla ev verme vaadinin demokrasiyle nasıl ilişkilendirildiğini anlamak zor ama Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş olarak değiştirilmesi komik değil, trajikomik bir tutumdur. İsimlendirme bir adım olarak kabul edilmiş olsaydı, zaten var olan Pir Sultan adını taşıyan ilkokulları yeterli bulabilirdik.

Türkiye’nin en az Kürt sorunu kadar temel sorunu olan Aleviliğe ilişkin tek söz edilmezken, fiilen kalkmış bulunan başörtüsünün, nedendir bilinmez, kamunun bir kısmından kaldırılmasını; özel okullarda farklı dil ve lehçelerde(Kürtçe denilmediğine dikkatinizi çekerim) eğitim yapılmasını, andımızın kaldırılmasını, teklif gelirse yer isimlerinin değiştirilebileceğinin söylenmesini ileri bir adım olarak mı değerlendireceğiz? Tarkan’ın, isimlendirme sisteminin zaten böyle işlediğini bilmiyor olacağını düşünemiyorum!

Aydının görevi, demokrasi taleplerini açıklıkla dile getirmektir. Tıpkı Başbakan gibi olur olmaz her durumda muhalefeti eleştirmenin aydın olmakla hele hele sosyalist olmakla hiç bir ilgisinin olmadığını hatırlatırım. Mesela daha önce özgürlükler bildirgesini kamuoyuyla paylaşana CHP, tıpkı BDP gibi paketin yetersiz bulduğunu açıklaması, kendi taleplerinin “kötü bir kopyası” olarak değerlendirmesi ne zamandan beri eski rejimi savunmak olarak adlandırılıyor? Tarkan’ın insana, “insaf ne yana düşer” sorusunu sordurtan bu Hükümet hayranlığı da “yetmez ama…”!
 


[1] Doğan Tarkan, “İyi ama yetmez”, Taraf, 3 Ekim 2013.

 
Toplam blog
: 102
: 682
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

8 Ocak 1961'de doğdu. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler..