Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Denge-siz yaşayabilmek

Denge-siz yaşayabilmek
 

Hep küçükken büyümek istenir.

Hele de ergenliğin ortalarında büyüme isteği daha belirginleşir. Ergenliğin ortalarında buçuklu yaşlar ortaya çıkar. İşte onbeş buçuk, onaltı buçuk gibi.

O buçuğu bir iki gün geçsin hemen on beş buçuklar, on altı, on altı buçuklar, on yedi oluverir.

Ebeveynler şaşırır nerden çıktı bu buçuklar!

Bu yaşlarda büyüme isteği, cinsiyete göre değişmez. Kız olsun erkek olsun hep büyüme ihtiyacı içindedirler; çünkü büyümeye, ebeveynler ve diğer büyükler, değişik umutlar vadetmiştir. O buçukların ardında özgürlükler ülkesi yatmaktadır. Genelde şu diyaloglar tekrarlanır.

Anne veya baba, arkadaşımda kalabilir miyim.

Hayır oğlum veya kızım kalamazsın.

Neden?

Çünkü daha arkadaşında kalacak yaşa gelmedin.

Ne zaman o yaşa geleceğim?

Hele bir orta okulu veya liseyi bitir de o zaman kalırsın, denir.

Ebeveynlerin bir savı daha vardır.

Çocuk sadece, büyüyünce aşık olabilir ve karşı cinsle o türden bir iletişime geçebilir.

Yani bütün sevgiye, aşka, beğenilmeye, beğenmeye dair, duygularını çocuk, büyüyene kadar –yani bir bilinmezlik- ya bastıracak yada bunları yaşayacak ve bunlara yönelik eylemlerinde yakalandığında paçayı kurtarmak için, tabi ki profesyonel yalancı olacak.

Çocuk bir yandan, arkadaşlarıyla beraber olma, gruba dahil olma, karşı cins tarafından sevilme, sevme arzusunu bastırırken ya da bastırmaya çalışırken, bir yandan da televizyonlar veya değişik görsel şeyler(şey bilinçli kullanılmıştır) bu bastırdığı arzularını tetikleyici yayınlar yapacak. Bu yayınların içeriğinde orta okulda, lisede okuyan veya dershaneye giden çocukların partiler yapması arkadaşlarıyla eğlenmesi, dilediğince gezmesi ve tabi ki aşık olmalarını konu alan programlar yapılır ve yazılar yazılır. Bunların yapılması çok doğal gösterilir ve onların da yapmaları gerektiği vurgulanır.

Bu durumda, hayatında en değer verdiği ebeveylerinin mi söylediği doğru; yoksa o bastırılmış duygularını harekete geçiren ama altı boş olan realiteyi desteklemeyen, şeylerin yaptığı yayınlar mı doğru.

Çocuk bu karmaşık duygularla baş etmeye çalışırken birde sınavlar sayesinde teker teker feleğin ateşli çemberinden kendini yakmadan geçmek zorunda bırakılır. İşte bu sınavlar mevzubahis olunca o diğer şeyler ve ebeveynler aynı ve tek ağızdan konuşur.

Bu sınavlardan geçilmeli. Hayatta aç kalmak istemiyorsan geç o sınavlardan.

Ebeveynlerin arasında şu diyologlarda geçer.

Senin çocuk ne okuyor.

A bölümünü okuyor.

O iki yıllık mı dört yıllık mı.

İki yıllıksa çocuk tembel dörtse çalışkandır. Bu sefer üniversiteler sorulur ve aralarında çocuklarının yarışını yaparlar.

Çocukların değeri bunlarla ölçülür. Çocukların değeri bunlarla ölçüldüğü için ne yapılıp edilip bu sınavlardan geçilmeliyi çocuk bir şekilde öğrenir; Çünkü ebeveynler ve diğer şeyler bir yandan da yaşamsal kaygılardan da söz eder ve yarış atını ürkütür veya bu yönde kamçılar. Sanki memleketin sadace doktora, öğretmene, mühendise vs. ihtiyacı varmış gibi sadece belli alanlara aktarım ve yönlendirme olur.

Tabi ki çocuk bu dengesizliğin ve tutarsızlığın içinde, Ne yardan geçecek ne serden geçecek, bir oraya bir buraya savrulup büyüyecek. Bir şekilde o dengesizlik ve tutarsızlık içinde büyüyecek. Ya tamamen duygularını bastıracak yada tamamen duygularını koyuverecek ama bir şekilde büyüyecek.

Bu büyüme isteği yaş ilerledikçe yirmili yaşlara gelindikçe değişecek, olayları, durumları, birey kendisi kavramaya başlayınca, yaşamsal kaygılar baş gösterince, birde bunun üzerine bir yakının kaybı veya başka depresif bir durum eklenince, yaşayamadığı yaşamı yani çocukluğunu, ergenliğini özlemeye ve geçmişini yeniden kurmaya çalışacak.

Bütün bu kaygılarla baş edemeyip bu kez geçmişteki büyüme arzusu yön değiştirecek ve küçülme arzusuna dönüşecek.

Küçülme arzusunun görülme yaşı cinsiyete göre değişecek.

Kızlarda yirmili yaşların ikinci döneminde yirmi altılar beş olmaya, yirmi sekizler yedi olmaya veya bir sonraki yaşlar ağızdan zor çıkmaya başlanacak. Zaten otuzdan sonra yaşını sorana ayrı bir düşmanlık beslenecek.

Geçmişinde küçük göründüğü için arkadaşları tarafından red edilen kız çocuğu, bu sefer minyon olduğu ve yaşını göstermediği için mutlu olacak. Yani geçmişin gerginliği şimdinin mutluluğuna dönüşecek.

Bu yaşlarda doğum günleri de farklılık gösterecek. Geçmişte gururla kutlanan doğum günleri hem benim çevrem var ve bana ilgililer isteğinden kutlanmak istenecek hem de yaşın ilerlemesinin bariz kanıtı olduğu için o günlere lanet edilecek. Yani doğum günleri de gel gitlere dönüşecek ve karmaşık, çelişkili duygulara yol açacak.

Yani geçmişin mutluluk kaynağı yaş ilerlemesi, şimdinin gerginlik kaynağı olacak.

Yaş küçültme isteği durumu erkeklerde biraz farklılık gösterecek. Erkekler yirmili yaşları normal geçirecek bu yaş küçültme sendromu onlarda otuzlu yaşlarda başlayacak.

Yani sizin anlayacağınız bu yaşlanma sendromu her iki cinste de bir şekilde veya bir yaşta yaşanacak. Bu sefer küçüklük zamanları hatırlanmaya başlanacak. Keşke lisede olsam. Şöyle yapardım. Keşke orta okulda olsam şöyle yapardım denecek. Birde bu aklımla lisede veya orta okulda olsam diye absürd bir şey de söylenecek. (Bunu ben de lisede sürekli bakıştığımız ama bir türlü gidip konuşamadığım sosyal A daki sarışın sevimli kız için söylediğim zamanlar oluyor).

Bir gün anlayacak kız ya da erkek yaşayamadıklarını bir daha yaşayamayacak.

Bunu anlamayan, anlayamayan yada şimdiyi veya geleceği yaşama kaygısı yoğun olanlar, geçmişi yaşamanın özlemiyle bugününde kaçtığını anlayamadan bu dünyadan göçüp gidecek.

 
Toplam blog
: 4
: 494
Kayıt tarihi
: 29.07.07
 
 

İlk üniversite sınav sonucunu bana abim telefondan bildirdiğinde çok üzülmüştüm. Çünkü üniversitesin..