Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '12

 
Kategori
Deniz Mahsulleri
 

Deniz Kabuklarının Dünyası

Deniz Kabuklarının Dünyası
 

Hep deniz çocuğu olmak, önemli bir şey. Deniz kıyısından uzaklaşmamak.  Canın istediğinde sularla  “Sarmaş-dolaş” kucaklaşıp,  maviliklerine karışıvermek, ne hoş duygudur.

Dağ, bayır dolaşıp da, oturduğunuz o deniz memleketine yaklaştıkça, bir iyot  kokusu gelir genzinize. Denizin maviliği, üzerinize yapış  yapış gülücükler konduruyordur. Almışsınızdır o  iyotu. Nemlenir göz bebekleriniz. Bilirsiniz ki,  deniz memleketi sizi bekliyor. Her adımda, her tekerlek döndüğünde ona yaklaşıyorsunuzdur.

Deniz kabukları koleksiyoncusu Seracettin Görgün de bu duygu gelişmiş. Yemedi, içmedi tam otuz yıl, denizlerden ayrılmamacasına deniz kabukları topladı. O şimdi 30 yıllık kolleksiyoner.  Topladığı kabukların, her birinin öyküsü var o kabukların kıvrımları arasında.

“Meraklıları çok”diyor Seracettin Bey. Milas’ın Bargilya’sına giderken Boğaziçi köyünün tozlu yollarına açmış bir dükkancağızı. Sergilerini sermiş. Deniz kabuğu meraklılarını gözlüyor. Kendine göre de bir dükkan kondurmuş oracağıza.

”Yabancılardan çok, Türklerden ilgi görüyorum” diyor ayrıca. Kendisi ekonomi mezunu. Kabuklar bir sanat abidesi.  Avrupa’dan da var içlerinde. Hemen fark ediliyorlar. Birer ziynet eşyası gibiler.

Tabiat ana, bu kabuklu hayvanlara bıkmadan usanmadan öğretmiş ki bu salgılanan sedefler, sizi kabuklarınızda tutar. Siz siz olun, bu sedeflere iyi yapışın. Bir yastıkta kocayın der gibi. Sedef salgılar, deniz kabuklarının özellikleri. Avrupalısında da, yerlisinde de öyle.

Milas Belediyesi halbuki daha iyi bir yer verse de bu  kabuklar sergilense olmaz mı? İlk önce sormak lazım. Bu sanat eseri  kabuklardan anlayanları var mı diye.

Müthiş Koleksiyoncu Seracettin’in dükkanı, tozlu ve dar köy yolunun duvarına sırtını vermiş. Her araba geçtikce, toz bulutu içinde kalıyor o canım deniz kabukları. Tozlandıkça, inim inim inleyen, gıcırtılı bir hallere giriyor o kabuklar sanki. Denizde yaşan bir varlık, tozdan, dumandan  ne anlar?! Bunalıyor sanki.

Seracettini  tezgah başında görmelisiniz. Deniz kabuklarına, müthiş saygı gösteriyor. Resim çekilirken, acele şapkasını giyip de poz vermesi bundan. Bir filozof görüntüsü çiziyor Seracettin

Denizde yaşayan birer canlıydı bu  deniz  kabuklarının içinde kiler.  Bu  kabuklarda birer can gizliydi. Canlıydılar. Şimdi birer kabuğa dönüştüler. Ama yine de görsel olarak bizleri, kupkuru kabuk olmalarına rağmen, cezp ediyor bizleri.

Ben onlara “deniz mahsulleri” diyorum. Editörümüz, isterse başka kategoriye koysun bu yazıyı.“Denizin bize verdikleri, bize kuru da olsa sundukları denizinin has evlatları değil mi bu kabuklar? Editörümüz, istediği kadar değiştirsin. Ben, “ Deniz mahsulleri” diyorum. 

 

  

 

  

 

  

 

  

 

  

  

 . 

 

   

    

  

 

 

 

  

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..