Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '12

 
Kategori
Deneme
 

Deniz misin, liman mı?

Deniz misin, liman mı?
 

Kadıköy’ün dar ama bir o kadar sevimli ve cana yakın sokaklarında yürürken bir sokak çalgıcısının sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Müziğin ritmine kapılmış gölgeli ara sokaklardaki masaların arasında kendime yol bulmaya çalışırken bir yandan da sanki ilk defa buradan geçiyormuşçasına etrafıma merakla bakınıyordum.

Yol boyunca duvarlarda renklerin dans ettiği figürlerin ve birbirinden ilginç duvar yazılarının arasında gördüm birden bu soruyu. Bir slogan gibiydi. Vurucu kesin bir tavrı vardı. Afişlerin arasında kaybolmamış, öne çıkmaya da çalışmadan kendi halinde öylesine duran renksiz ama karakteriyle göze çarpan kişilik gibiydi. Diğerlerini okuyup geçmiştim ama bu soruya dönüp bir daha baktım. Dikkatimi çekmişti ve beni alıp sardı birdenbire. Sonra yol boyunca düşündüm. İç sesim cevaplar verdi.

İlgilendim sonra neyin nesi diye. Engin Altan Düzyatan ve Berrak Tüzünataç‘ın başrollerini paylaştığı Bir Avuç Deniz adlı filmin en vurucu sorusu imiş. Bilmiyordum bu filmi, merak da ettim aslında.

Bir anda duyduğunuz bir melodi ya da okuduğunuz bir cümle nasıl bir şekilde beyninize giriyor ve çıkmıyorsa bu da öyle oldu. Sarıp sarmaladı beni. Deniz misin liman mı? İkisinden de örnekler aradım yaşamımda ve insanlarımda.

Kendimi düşündüm bir de. Bazen dalgalı deniz gibi olduğum anları, bazen limanın koruyuculuğu ve sakinliği içindeki ruhumu. Dalgalı deniz gibi ele avuca sığmayan, birden parlayan, bazen kıpır kıpır neşeli çocuklar gibi oynak, bazen fırtınalar içinde nereye vuracağını bilmeyen dalgalarıyla deniz olurum ben. Yani uzaktan bakınca dinlendiren içinde kendini yoran ben. Özgür ama bazen hırçın bazen ay ışığında yıkanmış yakamozlarıyla durgun. Bazen bir limanın korunaklığını taşırım. Sarar sarmalarım sevdiklerimi, uyumlu, sakin kişiliğim ön plana çıkar o zaman benim.

Etrafıma bakıyorum da bazıları diyorum hakikaten deniz gibi ne yapacağı belli değil, acımasız, güvensiz ama yine de etkileyici, güzel, dayanılmaz. Çıkaramıyorsunuz yaşamınızdan. Hayatınızın renklerinden biri işte. Deniz gibi olanları ayırıyorum bir kenara. Bazısı hangi kıyıya vuracağını bilmez, kararsız, bazıları kabarmış dalgalar gibi esen yağan türden ama doğrucu, bazıları var ki engin bir güzellikte, etkileyici ama ulaşılması zor. Bazen her yeni güne farklı başlayan fırtınalı ruhlar. Deniz gibi.

Liman gibi olanlara bakıyorum. Bazıları anaç herkesi çocuğu gibi görüyor, koruyor, kolluyor, yardımına severek koşuyor. Bazıları var ki sevecen ve insan biriktiriyor ve insanın hayatında büyük rolü var. Hele bazılarına bütün sırlarını veriyorsun orada kalıyorlar ve hiç dışarı sızmıyorlar. Ağlamak istediğin zaman omuzlarına yaslanacağın dostların var mı hakikaten en büyük zenginlik o. Bazen durağan, denizin çalkantılarından uzak, sakin, planlı ama sağlam dostlar. Liman gibi.

Hepimiz nefes alırız ama herkesin ritmi farklıdır. Herkesin farklı bir nefes alma şekli var.

Deniz ve liman.

Biri hırçın dengesiz, biri güvenli sakin.

Biri kucağında engin mavilikleri taşıyan küçük beyaz köpükleriyle neşe dolu kıpırtılı, biri kollarıyla saran sıcak dost kucağı. 

Biri hadi gidelim diye tepinir, biri otur sakinleş der.

Biri güzel biri, emin.

Biri durmadan üreten çabalayan, biri durağan.

Biri özgürlük, biri mutluluk.

Biri ayrılıp giden, biri hep bekleyen…

Deniz misiniz yoksa liman mı?

 

Şükran Demirtaş

 
Toplam blog
: 249
: 3042
Kayıt tarihi
: 19.03.11
 
 

Doğup büyüdüğüm şehirde, İstanbul'da yaşıyorum. Emekliyim. Gezmeyi, görmeyi, keşfetmeyi sevdiğim ..