Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '12

 
Kategori
Deneme
 

Vicdana Yolculuk

Vicdana Yolculuk
 

Günümüz insanı (güncel insan da diyebiliriz belki) tarih boyunca hiç olmadığı kadar fazla ve çeşitli sorunlarla mücadele etmek ve bu mücadelelerin ekseriyetinden galibiyetle ayrılmak zorunda oluşunun psikolojik ağırlığı ile travmadan travmaya yol almaya devam ediyor. Korkarım gittikçe bu ağırlık ve şiddet artıyor ve artmaya da devam edecek.

İlkel insanın hayatta kalma güdüsüyle hareket ettiğini düşünürsek esasında temelde bugün de değişen pek bir şey yok. Ancak “hayatta kalmak” tabiri içerik ve form değiştirdiği için bugünün zor koşulları ortaya çıkmış vaziyette. Hayatta kalmak artık kuru kuruya yaşamak değil “hayatın içinde olmak” diye özetleyebileceğimiz yaşamsal gereklerin çoğalmış ve nispeten ağırlaşmış koşullarıdır.

Hayatta kalmak ile hayatın içinde olmak arasında artık dağlar kadar fark var. Bu farkı bilen ve hissedenler için sadece hayatta kalmak artık tatmin edici bir durum değil. Zaten, insanı diğer canlılardan ayıran en temel fark da bu değil mi? Bunun ne kadar farkındayız işte o biraz tartışılabilir. Tabi olayı hemen ahlaki temellere bağlayacak değiliz. Lakin görünen köy de kılavuz istemiyor işte.

Hayatın içinde olmak başta söylediğimiz çok yönlü ve çok ağırlıklı temel psikolojik stresin en önemli tetikleyicisi zaten. Bu dürtü ya da bu arzu ile var olan stres daha da arttığı için psişik temeli sağlam olmayan bireyler sürekli travma halinde oluyor. Kısa-orta vadede ortaya çıkan sorunlara çok kısa vadede çözüm bulunmaya çalışılıyor ve uzun vadeli problemlerin kronik hale gelişi seyrediliyor. Zira problemin temeline inilmediği için bulunulan çözümler çok zaman palyatif diyebileceğimiz üstün körü bir iyileşme sağlayan geçici iyilik hali sağlayan yöntemler oluyor.

Oysaki insanın gelişimi göz önüne alınarak orta ve uzun vadeli çözüm yolları yine kişi özelinde (aynı zamanda daha genel kapsamda bir kitleye fayda sağlamak üzere) ortak ve etkili yöntemler haline getirilebilir. Bunun için insanı özne haline getirip merkezden perifere(uçlara) uzanan bir doğrultuda analizler yapılmalı ve bu doğrultuda çözüm yöntemleri aranmalıdır. Zaten bunu Sosyoloji bilim dalı en genel ve en kapsamlı haliyle yapıyor diyebilirsiniz. Buraya belki küçük bir not düşmek bu anlamda faydalı olacaktır. Günümüz bilimi ve bilim insanları ne yazık ki insan merkezli bir metodolojiyi takip etmek yerine teknik ve teknolojik odaklı, materyalist bir bakış açısıyla sorunlara baktığı için kadim doğu felsefelerinin ulaşabildiği zirveye ne yazık ki hala erişememiştir. O zirveye erişmeyi bir kenara koyun henüz o dağın eteklerine bile ulaşabildiği vaki değildir.

Bu durum insanoğlunun huzurunu ve mutluluğunu etkileyen önemli sebeplerden bir tanesidir. Teknik ve statik bir bakış açısı sorunları kökünden değil yüzeysel olarak çözebilir. Hatta öyle ki çözümlendiği sanılan problemler daha da büyüyerek kişinin yaşam kalitesini bir anda yere serer. Oysaki bütün bu çözüm arayışlarında amaç yaşam kalitesini yükselterek hayatın içinde olma eylemini en özel ve en güzel haliyle insana yaşatabilmektir. İşte girişte bahsini ettiğimiz travmadan travmaya koşuşu engelleyecek belki de en basit yaklaşım insanı yeniden odak haline getirebilmektir. Bunu için uzaklara gitmeye gerek yok. Önce kendimize bakmamız yeter.

Günün birinde robotlar dünyamızı istila ederse ve idareyi ellerine geçirirse o zaman bu savımızın hayata geçişi olası olmayacaktır ama hala robotlar emrimize amade makine konumundayken ve iktidar insanın elindeyken bu fırsatı kaçırmamamız gerek. E tabi bunun için basiretli ve vicdanlı bilim adamları ile dürüst ve idealist yöneticilere ihtiyacımız var. Muhtaç olduğumuz kudret ise zaten insan olmamızda gizlidir!

Mekanik bir insandan vicdanlı insana yolculuğumuz başlıyor..

Sevgi ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

Denizli/ 7 Haziran 2012

Twitter.com/murathacioglu

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..