Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '11

 
Kategori
Alternatif Enerji
 

Deprem, Teknoloji ve Nükleer Enerji

Deprem, Teknoloji ve Nükleer Enerji
 

Bir deprem ülkesi olarak bilinen Japonya’da meydana gelen 8.9 şiddetindeki deprem ve sonrasında yaşananlar bilim, teknoloji, nükleer enerji ve insan unsuru gibi birçok konuyu tekrar sorgular hale getirdi. Dünyada bilim ve teknolojiyi en iyi kullanan ülkelerden biri olarak kabul edilen Japonya’da alınan bütün önlemlere rağmen doğal tabiat hadisenin meydana getirdiği tahribatın sonuçları ağır oldu. Deprem sonrası yaşanan tsunami tahribat ve ölü sayısını artırırken, nükleer tesislerde meydana gelen patlama sonrasında çevreye yayılan nükleer sızıntılar tüm dünyada dikkatleri başka bir noktaya çekti adeta. En ufak sızıntının bile denizi bitirir denilen bu tehlikenin ismi Nükleer Santraller. 

Nükleer santraller, bir veya daha fazla sayıda nükleer reaktörün yakıt olarak radyoaktif maddeleri kullanarak elektrik enerjisinin üretildiği tesislerdir. Nükleer enerji üretimi gelişmiş ülkelerin giderek artan enerji ihtiyaçlarını karşılamak için başvurdukları bir enerji üretim yöntemi olup, radyoaktif maddeler kullanılmasından dolayı da diğer santrallerden farklı ve daha sıkı güvenlik önlemlerini, teknolojileri içerisinde barındırır. 

Japonya’daki deprem ve sonrasında yaşananlar yakın geçmişte deprem deneyimleri yaşamış ve her seferinde ağır bedeller vermiş bir ülke olarak bizleri de üzmüş ve derinden etkilemiştir. Uzmanlar benzer şiddetteki bir depremin ülkemizde meydana gelme olasılığı üzerinde aynı görüşte olmasalar da daha az şiddetteki bir depremin bile çok büyük felaketlere neden olacağı konusunda hemfikirler. Yakın geçmişte yaşanmış deneyimler uzmanların haklı olduklarını fazlasıyla göstermektedir. Ceyhan, Marmara ve en son Elazığ depreminde ülkemizin doğal afetler karşısında ne kadar çaresiz kaldığına tanık olduk. Her felaketten sonra benzer olayların yaşanması ise yaşananlardan ders çıkarılmadığının açık bir göstergesidir. 

Geçmişte yaşanmış nükleer patlama deneyimleri tehlikenin boyutunu fazlasıyla ortaya koymuştur. Hatırlanacağı üzere dünyanın en büyük nükleer kazası 1986 yılında Ukrayna'da, meydana gelmiş Çernobil'deki nükleer reaktörün patlaması nedeniyle bölgeden 130 bin kişi tahliye edilmiş, Ukrayna ve Avrupa'da yüz binlerce kişi radyasyondan etkilenmişti. Japonya’da deprem sonrası nükleer santrallerde meydana gelen sızıntılar tüm dünyada nükleer enerjiye olan bakışı bir anda değiştirdi ve tekrar sorgular hale getirdi. Hatta bazı uzmanlar, nükleer enerjinin kaderinin Japonya’da belirleneceğini belirterek santralde durumun kontrol altına alınamaması halinde nükleer enerjiye güveninin tamamen kaybedileceğini vurgulamaktadırlar. 

İsviçre hükümeti Japonya’da yaşanan nükleer kabus sonrasında nükleer santral kurma planlarını askıya aldıklarını bildirdi. Deprem fay hattı üzerinde bulunan ülkemizde ise yapılması düşünülen Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerinin yapımında geri adım atılmayacağı bildirildi. Yetkililer, Türkiye’de yapılması düşünülen santrallerin Japonya’daki gibi birinci nesil değil üçüncü nesil olduğuna vurgu yaparak söz konusu tehlikenin olmayacağını ileri sürmektedirler. Üçüncü nesil nükleer santrallerin hem denenmemiş bir uygulama olması hem de ülkemiz gerçekleri göz önüne alındığında kuşkular giderek artmaktadır. Belirli sıklıklarla ülkemizde yaşanan depremlere karşı en basit bina ve inşaat denetim kurallarının bile uygulanmadığı açıkça ortada iken, ülkemizde güvenli nükleer santral yapılabileceği görüşü inandırıcılığını fazlasıyla yitirmektedir. 

 
Toplam blog
: 87
: 2735
Kayıt tarihi
: 02.07.09
 
 

Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi’nden 1997’de mezun oldum. Aynı Üniversitede yüksek lisans ve..