Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Deprem 3: Türkiye’nin en büyük depremi

Deprem 3: Türkiye’nin en büyük depremi
 

 

Bilinen Tarihteki Türkiye’nin en büyük depremi ,Yine Doğu’da Erzincan’da olmuştu. Bütün eskiler bundan “Erzincan’ı yerle bir eden Büyük Felaket” diye sözederler.


“6 Aralık 1939 yılında Türkiye'nin bu yüzyılda yaşadığı en şiddetli deprem olan Erzincan depremi hâlâ yaşayan insanların hafızalarındadır. Kışın en şiddetli günlerinde Erzincan halkını vuran bu felakette açıklanan resmi ölü sayısı 32 962 idi. 7,9 büyüklüğündeki bu depremin ardından yurt çapında yas ilan edilmişti. Yardım konvoyları, soğukla da mücadele eden depremzedelere ancak iki gün sonra ulaşabildi. İlk kez depreme karşı önlemler tartışıldı; gazetelerde depremle nasıl yaşanması gerektiği yazıldı.”

Rahmetli annem, babam ve babannem bu felaket sırasında Erzincan’da idiler. Evlerinin yarısı yıkılmış, yarısı yıkık bir odanın içinden kurtarılmışlar. Bütün ömrüm boyunca onların zelzele öykülerini dinledim. Hep anlatırken, dehşetle titrerlerdi… “Allah kimseye göstermesin ,” derlerdi … İnsanların neler çektiğini; ordunun nasıl çalıştığını… Depremden sonra , dağıtılan eşyaların, malların nasıl karaborsacıların, vurguncuların eline düştüğünü, bir bir anlatırlardı… Doğrusu küçüktüm ve bu anlatılanları pek de iyi idrak edemezdim.

Ne zaman ki, Malatya’da bir gün öğle yemeği esnasında oldukça kendini hissettiren bir depremin başladığı anda, babam sofraya bir tekme atmasıyla birlikte kendini, birinci kat evimizin penceresinden aşağı atmıştı… O nasıl korkudur ki, gözü ne ailesini, ne çocuklarını ne de hiç kimseyi görmemişti… Fırlattı attı kendini aşağıya… Hala gözümün önündedir… O ne korkuydu öyle… Neyse ki bir şey olmamıştı…

Deprem’den çıkmış insanların böyle marazi korkuları oluyor… Benim anladığım kadarıyla, bir ömür boyu bu korkuyu kolay kolay üzerlerinden atamıyorlar. En ufak sallantıda, panik halinde kaçacak delik arıyorlar. Oysa yapılacak en güzel hareket her şeyden önce sakin olmak ve deprem’den önce yapılan, düşünülen hareket biçimine uygun bir biçimde hareket etmektir. Telaş daha çok zarara uğratır. Onun için bir çok ülkede, okullarda zaman zaman alarm tatbikatları yapılır ve bir felaket anında (Bu deprem, yangın.. sel..vb olabilir) insanların nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda düşünürler; bunun için ellerinde saat, zamanlama yaparlar.

Bizim için ise böyle bir olayda, her şey telaş, panik ve ne yapacağını bilememezlik konusudur. Önceden hiçbir şey planlanmadığı, düşünülmediği için , insanlar derin bir panik davranışı içinde, organize davranışlardan yoksun sağa sola kaçışmak zorunda kalırlar… Bazen de birbirlerini çiğnerler… Diğer davranışlar da plansız davranışlardır. Onun için geniş ölçüde başı bozukluk söz konusudur…

“Başı Bozukluk” aslında askeri bir terimdir. Yeni gelen, acemi asker bir bakıma “Başı bozuktur” , çünkü ne yapacağını bilmez. Disiplinsizdir. Nasıl hareket edeceğini bilmez… Kolay kolay emir dinlemez. Ama birkaç ay sonra, o asker çakı gibi, disiplinli ve gözü korkutan bir asker haline gelir. Askerlikte en korkulan şey, başıbozukluktur… Yani disiplinsiz davranıştır. Bildiğini yapmak, bildiği gibi davranmaktır. Böyle bir davranış, askeriyede kesinlikle kabul edilmez. Kaçmaya teşebbüs eden, boşubozukluk yaratan askere gerekirse en ağır ceza verilir.

Ama son Van Depremi’nde ne gördük , Disiplinsizlik, Başı Bozukluk… Haydi , evden ilk ağızda kaçanların durumlarını anladık , diyelim… Ama sonradan o çadırların, eşyaların dağıtılması olayı ne idi ? “Benden sonra kıyamet” der gibi , herkesin, bir şeyler kapıp kaçtığı başı bozuklar alayı…

Evet, belli ki bu milleti bir disiplinden geçirmek gerekiyor. Nasıl? Disiplinin kökeni eğitime dayanır. (Aynı zamanda acı deneyimlere…) Askeriye’de talim, terbiye’den bahsedilir… Talim, terbiye görmemiş disiplinsiz askere “başı bozuk” denir…

Toplum olarak, başıbozukluk kanımızda mı var ne? Her olayda bir telaş, panik yaratıyoruz; her olayda önce kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz…

Oysa uygar toplumlar “özgeci” toplumlardır. Sadece kendilerini düşünmezler. Bencil değildirler… Özgecidirler; yani önce diğer insanları düşünürler. İnsanın en büyü erdemi, diğer insanları düşünmesi ve kollamasıdır. Bu da iyi bir eğitim meselesidir.

Bencil insan; ne dinimizin, ne töremizin hoş görmediği bir insan tipidir. İnsan, insanı düşünür, yardım eder; kurtarmaya bakar..

Bencil insansa yalnız kendini, ve ailesini … Başkaları? Başkaları isterse ölsün, gebersin… İşte onun için bu ölüm tuzağı evler, onun için bu bencil müteahhitler… Hep kendilerini düşündükleri için, çalıp çırptıkları için, dünya bir felaket yerine dönüşüyor. Aslında el birliğiyle dünyayı çirkin ve felakete düçar bir hale getiriyoruz…

Bakın şu gecekondulara ve insanı tutsak alan çirkin yapılara bir bakın… Hepsinin toplamı ne? Cahil insanların yaşadığı, kötü yapılmış insan tuzakları…

Hadi iyi avlar beyler?

 

 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..