Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '08

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Depresyon yas ve stres

Depresyon yas ve stres
 

Yas ve Depresyon birbirine çok benzer şeylerdir, depresyonda yas kadar somut bir kayıp yoktur. Bir Insani çok seversiniz, daha sonra ayrılırsınız ve onu fiziksel hayatınızdan çıkarırsınız. Ayrıca onu ruh dünyanızdan da çıkarmaya çalışırsınız. O insanla sadece görüşmemek yeterli değildir. Onun resimlerini, yazılarını geride kalan eşyalarını ortadan kaldırırsınız. Ondan sonar tanidiginiz biri üzülmesin diye onunla yaşadığınız anılardan bahsetmemek için özen gösterirsiniz.

Nasıl vücudumuzda kalbimiz, karaciğerimiz, midemiz, kalbimiz, böbreğimiz varsa, ruhumuzda da her sevdiğimiz insanın yerleştiği bir yer vardır. Bu yerleşilen yer bir kişi öldüğü zaman birden ortadan kalkmaz. Bir değişim geçirir ve o içimizdeki kapladigi yerde var olmaya devam eder. Sevdiğimiz bir kişiyi kaybedersek çok üzülürüz. Yoğunlaşmış üzüntümüzü bir yas dönemi olarak yaşarız. Yaşamaktan zevk almayız. Gülmek, sevinmek istemeyiz, içimize kapanırız. Aklımıza sürekli sevdiğimiz insan gelir.

İki sevgili ayrılır ve iki başka kişi ile sevgili olurlar. Birden aldiginiz ani bir haber, eski sevgilinizin evlenmiş oldugunu size haber verirler. Yarım kalmış bir yaşantıyı sizinle paylaşmak için tuhaf ve mantık dışı bir arzu duyarsiniz.

Ornegin: Şöyle bir olayla karşılaşabiliriz. Bir şahis uzun sure önce babası kalp kirizinden ölmüştür. Babasini kaybettikten beş yıl sonra anneannesi kanserden ölmüştür ve ölümüne tanık olmuştur. Bu iki kayipta onda belirgin bir üzüntü, ciddi duygusal bozukluklar, uzun sure kalıcı bir problem oluşturmamıştır.

Karşilaştigim bir olaydan hastamin, ev arkadaşı’nın halasinin ölümünden sonra iki haftadır kendini çok kötü hissetmektedir. Bu hastamda Majör depresyonun bütün belirtileri oluşmuştur. Hastam bu durumda gecikmiş bir tepki göstermektedir.

Babasının ve anneannesinin ölümü ruhundaki sessiz duran gerilimi hareketlendirmiştir, ama yas reaksiyonu oluşmamıştır. Aslinda şu anda çok tanımadığı bir kişinin ölümü içindeki birikmiş gizli enerjiyi açığa çıkarır, üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra ortaya çıkan şey bir yas reaksiyonu değildir, bu tepki, daha karmaşık hale gelmiş bir depresyondur. Anlaşilan, demek ki depresyondaki kayıp yas dönemindeki kayba göre kucuk ve imajiner bir kayıptır. Bu anlarda sizin hasta oldugunuz zannedilir ve insanlar sizing yasta oldugunuzu anlayamazlar.

G.Amerika’nin bir adasinda yaşayan yerliler, yakınlarını kaybettiklerinde belirli bir sure onları toprağa gömüyorlar. Daha sonralari, paraları olduğunda onları sonsuzluğa götürecek bir sandal yaparlar. Süslü püslü bir sandalla. Yakınlarının çürümüş bedenlerinden geriye kalan kemikleri yıkayıp bu sandalal’a koyuyorlar. Bu sandal’ı okyanus kıyısında yakıp, ölen yakınlarının küllerini okyanusa atıyorlar. Bu ikinci cenaze merasimi onları rahatlatan yakınları ile arasındaki ruhsal gerilimi azaltan bir yaşantı meydana getiriyor. İşin ilginç tarafi ellerindeki sandallarla yakınlarının kemiklerini götürürken hızlı bir şekilde, sağa sola dönerek koşuştururlar. Amaçları, ölmüş ruhların yolunu şaşırması ve bir daha geri dönmemesi. Inanclarina gore, eğer bu ruhlar eskiden yaşadıkları evlerin yolunu bulup geri dönerlerse hem ruhlar huzur bulamayacaklar, hem de yaşayanları rahatsız edecekler.

Sevdiğimiz kişilerin yokluğu veya varlığı kadar, hayatımıza nasıl girip çıktıkları da önemlidir. Eğer bu kişilerle vedalaşmamız yarım kalmışsa, kanayan bir yara gibi bu olaylar bir türlü icimizden cikmiyor. Yıllarca aklımızda kalabiliyor.

Hanimlardan çok duydugumuz soyle bir olaydan karşilaşa biliriz; Esiniz için şöyle, onu karşıma alıp ağzını, ellerini kollarını bağlayıp, saatlerce ona içinizi dökmek isteyebilirsiniz, ona kendinizi anlatamadığınızı, birçok yerde gereksiz bir şekilde fedakârca davrandığınızı ve bu yüzden anlaşılamadığınızı düşüne bilirsiniz. Burada sizin büyük bir acıya gömüldügünüz ve orada takintida oldugunuz gorünür. Depresif hastalarda hastalık öncesinde belirgin biçimde var olan bir ideoloji tanımlar. Buna göre depresyona eğilimli kişiler, kendileri için değil digeri için yaşarlar. Depresif hasta kaybettiği insandan geri çekilirken, pasif bir çekilme yaşar. Aktif bir şekilde eski eşini yok edip yeniden kendi hayatına dönemez. Kaybettiği insan ile arasındaki bağdan bir türlü kopmaz, kaybettiği insana, kendisinin üzerinde bir rol verir.

Yalnız olmak tahammül edemedigimiz bir durumdur. Sevdiğimizden, insanlardan uzak kalmak dünyanın en sıkıcı durumudur. İçinde yer aldığımız sosyal ağlar, insanlasr, bizleri hayata bağlarlar, hayatimiza renk katarlar ve ideallerimizin gerçekleşmesini sağlarlar. Yalnızlık duygusu bizden başka birinin var olduğunu bildiğimiz zaman ortadan kalkar. Biz insanların var olmasından büyük bir mutluluk duyduğumuzu düşünürüz. Aslinda mutluluk duygumuzu ortaya çıkaran onlarla oynadığımız eğlenceli oyunlardır. Oyun eğlence kaynağıdır. Çocukken oynadığımız oyunlara, yetişkin yaşantımızda da devam ederiz, fakat bu defa ciddi bir şekilde oynarız, bu oyunları ve hayatımızı bu oyunlar anlamlandırır.

Ornegin: Cezaevinde, işlediği bir suç nedeniyle ceza almış bir kişinin sosyal desteğini de yitirmesi, ailesinden uzak kalması, yalnızlık yaşaması ve cezaevi koşulları nedeniyle bazı ruhsal sıkıntılara sahip olması, cezanın yükünü daha da ağırlaştırmaktadır. Cezaevindeki mahkûmlarin, bazi işlerde çalışmanlar, yakınları tarafindan ziyaret edilenler, yalnızlık düzeyinden ve depresyon bakımından daha iyi durumdadırlar.

Yalnızlık düzeyi yüksek olanlarda intihar gibi davranışılar daha çok görülür. Mahkûmların da kendisini iyi hissetmesi için sadece insanların varlığı yeterli değil. Birlikte çalışip eğlenebileceği, disardaki anılarını yeniden canlandırabilecekleri, kendilerine yakın hissettikleri insanlara ihtiyaçları vardir.

Doğum sonrası annelerdeki depresyon belirtileri çalışmayan annelere göre bariz bir sekilde daha az depresyon belirtisi görülüyor. Annelerin izole edilmesi yalnız bir şekilde bebekleri ile evde kalmaları, depresyonu arttırıcı bir olaydir.

Her insane stresten farklı etkilenir, aynı olaylardan bile insanlar farkli etkilenirler. Stresten etkilenme kisiye, mekana, zamana ve cevreye gore degisir. Bu konu, kişisel ve cevresel faktörler olarak ikiye ayrilir. Kişilik faktörlerinin, stres üzerindeki etkisi açıktır. Bazı kişilerin stresten etkilenmeye daha açık olduğunu, bazı kişilerin ise daha az stres yaşadığını biliyoruz. Bu biraz da kişinin stres yapısıyla, bir başka deyişle stres kişliğiyle ilgilidir. Çevresel faktörler de stresten etkilenmemizi, çok etkiler. Olay olduğunda ynaımızda kimler var, başka kimler gördü, olay bize ne kada yakında oldu gibi faktörlerin tamamı o olayda yaşayacağımız stresi belirleridir.

Saglıklı günler dilerim,

Mustafa Ucman

 
Toplam blog
: 92
: 2862
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

Hatay-Antakya’da 1963 yılında doğdu. İzmir İmam Hatip Lisesinden sonra 1981 yılında aile birleşim..