Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Depresyondayım...

Depresyondayım...
 

BEKLE...


Gece sevdiğim bir kitabı okuyarak uykum gelene kadar uzanıyorum. Uykuya rahatça geçiyorum ve bir süredir olduğu gibi uykumun olmadık bir yerinde sabah olmuşçasına uyanıyorum. Bu durum uykusuzluğun bir çeşidi ve bu uykusuzluk ta depresyonun bir belirtisi biliyorum. Sürekli ötelediğim ve kabullenmekten kaçındığım teşhisimi bu yüzden daha çok düşünür oldum. Sabahları dinlenmiş değil, uykuyla uyanıklık arası cebelleştiğim zorlu düşüncelerin yorgunu olarak kalkıyorum yataktan. Sıcak yorganın altından yere uzattığım ayaklarım bazen terliklerime, bazen de soğuk döşemeye değiyor ve o uykulu kadın yerini günün rutin koşturmacasına hazırlanan enerjik bir yaratığa bırakıyor hızla.

Giydiği kıyafetleri özenli ve şık genellikle, saçları pek söz dinlemediğinden dağınık(ama laf aramızda bu hali de yakışıyor kerataya)mutlaka yapılan makyaj yüzünü renklendiriyor hafifçe ve enerjik kızımız güne hazır. Böyle olabildiğim için ve gün içinde ufak tefek te olsa hoşuma giden şeylere doyasıya gülebildiğim için belki de yanılıyorum depresyon teşhisimde ama bazen konuşmalarıma ve olaylara bakış açıma dikkat eden arkadaşlarım benim için endişeleniyorlar. "Dikkatli ol" uyarıları geliyor alakasız kişilerden.

Oysaki ufacık şeyler gülümsetir beni ve mutlu olmam işten bile değildir genellikle. Havadaki ılık bir esintinin, yerdeki kurumuş söğüt yapraklarının, pamuk gibi bulutlardan çıkardığım garip anlamların, güzel pişirilmiş bir kahvenin, yediğim yemeğin ve sağlıklı aldığım her nefesin hakkını veririm sonuna kadar. Beni mutsuz eden şeyi ya da kişiyi biliyorum hem bilicimde hem de bilinçaltımda; yapamadığımsa onu hayatımdan hastalıklı bir parça gibi kesip atamamam. Ya da bu hastalığı tedavi edememem.

Yürütmeyi başaramadığımı kabul edememek mi, resmen bitirmeye kalkıştığımda suya atacağım taşın meydana getireceği halkaların nerelere ulaşacağını bilememenin kaygısı mı, bir kez karar verdikten sonra devamına ait belirsizliğin büyüklüğü mü beni durduran bilmiyorum.

Defalarca yapılan konuşmalar ve sanki toparlanır gibi olan bir ilişki ama sürekli aynı yerde takılıp kalmak aslında. Çözümsüzlüğü kabullenmek mümkün mü? Bununla daha ne kadar zaman yaşayabilirim/z. Uzun soluklu ilişkilerde sevginin yıprandığını ve özellikle hayata dair düşüncelerde ciddi farklılaşmaların yaşanabileceğini yaşayarak öğreniyorum. Daha iyi olabileceğimize dair umudum yok. Ama sadece ben ya da o değiliz ki sorun, sorumlu olduğumuz başka hayatlar var. Geleceğini hazırlamak zorunda olduğumuz çok sevgili bir varlık. Salt onun uğruna katlanılması gereken bir zorunluluk artık birlikteliğimiz. Ve ne acıdır ki ikimizde bunu açık sözlülükle itiraf etmiş bulunuyoruz.

Bu kadar açık konuşmak ve soruna adını koymak ne yazık ki çözüme kavuşturmuyor. Sadece çekilen sıkıntıyı artıran yeni bir bilinç yaratıyor. Üzerime yapışıp kalan, çıkarıp atmayı başaramadığım, sevmediğim bir elbise gibi yaşadığım her şey. Sanki üzerimde durdukça tenime ve oradan da gözeneklerimden tüm hücrelerime işleyip zehirliyor varlığıyla beni. Çaresizlik ve bunu kendime yakıştıramamak duyguları içimde çelişiyor sürekli. Neyi, kimi bekliyorum diye soruyorum kendime sık sık. Ve kızıyorum en çok ta bu korkaklığıma.

Ama bir ses te bekle diyor içimden. Zamanı gelince her şey kendiliğinden çözülecek diyor. Bu ses gerçek mi? Kendimi kandırdığım kocaman bir yalan mı yoksa?

 
Toplam blog
: 53
: 471
Kayıt tarihi
: 03.07.09
 
 

Balık burcunun tüm özelliklerini taşıyorum. Duygu dünyasında yaşıyorum. Gerçekler çok ağır geliyo..