Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

Derbi değil takıntı...

Derbi değil takıntı...
 

Kral 2. Fahd Stadyumu


Gündemden fena halde yoruldum. Hem her yerde aynı konuları okumaktan hem de Türkiye’yi günlerce meşgul eden meselelerin çoğunun sonuca ulaşmadan unutulup gitmesinden.

Örneğin günlerdir bir derbidir gidiyor. Fena halde Galatasaraylı olmama (hem de diplomalısından), konunun beni oldukça (bu sözcük de son moda haber bülteni jargonundan) ilgilendirmesine rağmen benim bile içim bayıldı. İnternetsiz, televizyonsuz günler daha mı iyiydi ne? Bir iki gazeteyle idare ediyorduk ne güzel…

Bu yüzden bugün köşe yazarlarının eski tarihli yazılarını okumayı tercih ettim. Neler unutuyoruz neler…

Mesela bazı köşe yazarları Suudi Kralı’nın Cumhurbaşkanımıza ve saygıdeğer eşlerine vermiş olabileceği değerli hediyelere “takmışlar” . Bunlardan bir tanesi bu konuda 20 küsür yazı yazmış, hala da devam edeceğini söylüyor.. Yani yazdığını unutup kendini tekrarlıyor falan değil, alzaymer da değil.

İşte bu yüzden “Aklıma yine hediyeler geldi” başlığını okuyunca benim de aklıma takıntılar geldi.

“Vah vah adamcağız takıntılı olup çıkmış hakikaten” diye sabah sabah sinirden gülmeye başladım kendi kendime…

Takıntı, saplantı yabancı dilde obsesion sözcüğünün dilimizdeki karşılıkları. İnsanın aklına istemeden, elinde olmadan, amaçsızca gelen, rahatsız edici düşünceler anlamına geliyorlar. Bazen bu düşünceler öyle bir hal alıyor ki; kişi sıkıntısını yenebilmek için, kendisi de manasız ve saçma bulsa bile önüne geçemediği hareketleri yapmaya, bunları tekrar etmeye başlıyor. Bunlara da türkçede “zorlantı” (yabancı dilde compulsion) adını veriyor uzmanlar. Yani ruhsal bakımdan hasta, dengesiz kişiler için kullanılan sözcükler.

Edebiyatta bunun en ünlü örneği Lady Macbeth. Sheakspeare bu efsane kahramanını, kocası Kral Duncan’ı öldürdüğünde temizlik hastalığına yakalandırarak cezalandırır. Zavallı kadıncağız ömür boyu, sabahtan akşama ellerini yıkamaktan kendini alıkoyamayacaktır artık…

Bir yazar defalarca yazdığı sorulara cevap alamıyorsa o zaman neden memlekette başka mesele kalmamış gibi bu konuyu diline dolar durur ? Acaba kendisi de gün boyu ellerini yıkıyor veya duvardaki resimleri düzeltiyor, kaldırım taşlarını sayıyor ya da evinden çıktıktan sonra defalarca geri dönüp kapı kilidini, ocağı, elektrikleri falan kontrol mu ediyor ?

Hiç sanmıyorum .

Hani kadınlar için “dırdırcı” derler ya; bu da benzeri bir durum :

Erkekler söylenenleri bir kerede anlasalar ve uygulasalar kadınlar tekrar tekrar konuşmak zorunda kalmayacak. O zaman da adları dırdırcıya çıkmayacak!

Bir gazeteci devleti yönetenlere, kamuoyunu, kanunları ve iş ahlakını ilgilendiren bir soru yönelttiğinde cevap alamamışsa, bırakın gazeteciyi, Meclis’te bu konuyla ilgili verilmiş soru önergelerini ve cevaplama sürelerini de “kaale alınmamışsa” ! , ortada çok ciddi bir sorun var demektir.

Ama sorun soruyu soranlarda değil cevaplamama cüretini gösterenlerdedir.

Ortada sorulara cevap alınmış da hala sorgulama yapma durumu olmadığına gore ; aynı konuyu tekrarlamak “takıntı” olamaz. Durum, asli görevi halkı bilgilendirmek olan gazetecinin sabırla amacına yönelik olarak hareket etmesinden ibaretir.

Bunun adı daha “hafif” tabir olan inat da değildir. İnat keyfidir, bir duygu durumudur. Açıklama, cevap, mantık tanımaz. Zaten ortada ne cevap, ne resmi açıklama ne de mantık vardır.

Bunun adı ancak sebat olabilir.

Peki hükümetin yaptığına ne denir ? Meclis’te de cevap vermeyi reddettiklerine göre , buna ancak densizlik denir. Densiz kelimesi ise “denge” den geliyor.

Yukarıda bir yerde daha geçmişti bu kelime…

Bugün muhteşem derbi günü. Böyle bir günde bu konuya dönmek belki takıntıdır, kim bilir? Ama takıntıların tedavisi var, merak etmeyin. Sarı… Kırmızı… En büyük…

 
Toplam blog
: 36
: 1240
Kayıt tarihi
: 25.10.08
 
 

Fransa ve Türkiye'de on sene kadar turizmcilik yaptıktan sonra iletişim alanına yönelmiştir. İnte..