Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mayıs '16

 
Kategori
Genel Sağlık
 

Devlet hastanelerinde refakatçi çilesi

Devlet hastanelerinde refakatçi çilesi
 

Hasta Yakınları


Konu sevimsiz.  Ancak gerçeklerden kaçılmıyor. Herkes her an hastalanabilir ve hastanelere düşebilir. Üstelik çok hastalanabilir ve hastane ortamında olsa dahi  bir yakınının yardımına muhtaç kalabilir. Yanınızda bir refakatçi bulundurma zorunluluğunuz doğar.

Refakatçiniz doğaldır ki sizi en çok seven kişi olacaktır. Ve çile başlar.

Hasta, sağlığını kaybetmiş olmasının ızdırabı ve zorlu tedavi süreçlerinin sıkıntısı yanında bir de kendisini en çok seven yakınını bu kötü ve zorlu hastane koşullarında yanı başında kalmak zorunda bırakmış olmanın vicdan azabını çekmeye başlar.

Paranız varsa sorun yok. İster Devlet hastanesinde isterse bir özel sağlık kurumunda olsun, “özel oda” ayrıcalıklarından yararlanabiliyorsanız, bu sıkıntılar gerek hasta ve gerekse refakatçisi için nisbeten katlanılabilir nitelikte olur. Çünkü hiç değilse hasta yakınının yorgunluğunu bir nebze atabileceği ve açıldığında üzerine uzanılabilecek nitelikte bir koltuğu vardır.

Ama bir Devlet hastanesinde tedavi görüyorsanız ve özel oda tutacak paranız da yoksa hasta refakatçiliği tam bir işkenceye dönüşür.

Refakatçi, gerçekte uygar bir ülkede yaşıyor olsaydı sağlık kurumunca yerine getirilmesi gereken pek çok hizmeti, refakatçisi olduğu hastasına olan sevgisi gereği yüksünmeden yerine getirmeye başlar.

Hastasını yedirip içirir, tuvaletini yaptırır, altını temizler, giysilerini değiştirir, terini siler, yatağını düzeltir, oda temizliğini yapar, tıraş eder, serumunu takip eder, doktoru ve hemşireyi bilgilendirir, ziyaretçileri ağırlar, refakatçisi olmayan hastaların benzer işlerine yetişmeye çalışır…

Tüm bunları yapmak için 24 saatini hastanede, hastasının yanı başında geçirmek zorundadır, ancak bu süre zarfında dinlenebilmesi için kendisine verilmiş olan sadece bir kuru tabure, hadi biraz şanslıysa uyduruk bir topal sandalyedir.

Bir ihtiyacı olup dışarı çıkmışsa tekrar içeri girebilmesi çoğu zaman güvenlik görevlisine refakatçi olduğunu kanıtlayabilmesine bağlıdır. Bu esnada itilip kakılmaları vaka-i adiyedendir.

Hastasının başında hemşirelerden, doktorlardan azar yemesi, itilip kakılması da işin cabasıdır.

Refakatçinin yaptığı iş gerçekte görevleri hastabakıcılık olan sağlık personelinin yapması gereken iştir. Yani, hastanenin para karşılığında satın alması gereken bir hizmet refakatçiye gördürülmüş olmaktadır.

Peki bu hizmet karşılığında kendisine bir para mı ödenir?

Tabi ki hayır.

Aksine refakatçi bu hizmete kabul edilebilmek için kendisi para vermek durumundadır. Çünkü, refakatçiye angarya hizmeti gördüren hastane, sanki kendisini bir konaklama tesisinde ağırlıyormuş gibi bir de üstüne para almaktadır.

Ancak refakatçi tüm bu itilip kakılmalara, bir tabure üstünde çile doldurmaya, hastanenin yapması gereken hizmetleri yerine getirmeye itiraz etmez, çünkü, bu hizmetleri en başta çok sevdiği hastasına yararlı olabilmek adına yapar, hastasına kısıtlı olanakları içinde sağlık hizmeti vermeye çalışan sağlık personeline yardımcı olabilmenin mutluluğu adına yapar, hatta bu yolla varlığına şükrettiği hastanesinin hizmetlerinin devamlılığına bir katkı sunabilmiş olmanın iç huzuru içinde koşturur, çabalar.

Tüm bunlar gerçekten asil duygulardır ve bizim insanımızın hasletleridir bunlar.

Ancak, ey sevgili Devlet’im,bu büyük insanlık dersi karşısında senin sorumluluğun da öncelikle sağlık kurumu tarafından verilmesi gereken hizmet yükünü refakatçilerin üzerinden almak, bunu yapıncaya kadar da ivedilikle refakatçilerin “tabure” çilesini sona erdirmektir. Her refakatçi için azıcık geriye kaykılabilen ve yarı uzanma imkanı verebilecek bir sandalye sağlaman çok mu zor?

Tüm hastalara acil şifalar, yakınlarına güç ve takat dilerim.

Kenan IŞIK

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..