Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mayıs '08

 
Kategori
Blog
 

Dikkat bloglarınıza yorum var (2)

Dikkat bloglarınıza yorum var (2)
 

Bugün de izleniyorsunuz


İlk bölümde, genellikle güncel yazılarından notlar aldığım ve yakın bir zamanda gözümde de bir kimlik kazanacağını umduğum “benim gibilerin” beni uçuran kimi güncelerine kısa kısa birkaç bölüm halinde değinmek istediğimi belirtmiştim.

İzmir-mavilim, Sevda Işıklı, Alesta, Yağmur Zamanı, Yprkck, Akdenizli ve Meral Yağcıoğlu İlk bölümde yer almıştı.

İkinci bölümde yer alan blog sahipleri:

1.Rosemoon

2.Hemera

3.Ahmet Çeliksüngü

4.Mehmet Eren

5.Nilgün Çakıcı

6.Çiğdem Altınöz

7.Ali Gülcü

Dizi halinde yayımlamaya devam edeceğim güncelerimi okuma zahmetinde bulunacak dostlarıma, ismi geçen günce sahiplerinin sayfalarını ziyaret etmelerini, hem yapıtları için birer uç yakalama ve hem de “aha işte bu” denebilecek çağdaş çeşitlilikteki düşünceleri tanımaları açısından şiddetle öneriyorum. Çünkü onlar bildiğinizin binlerce katını yaşamış kocaman çocuklar. (Bu sözü bir yerlerden araklamış olmalıyım).

Bir şeye/ kişiye ihtiyaç duyulduğunda herkesin aklına tek kişi gelir sanki: Rosemoon. Yazılarını okurken her nedense bu duyguyu alıyorum. Ben 25 Nisan 2008 tarihli “ayna aynı ayna ama…” yazısına takılmıştım. Cevabını birkaç yüzyıldır aradığım soruyu soruyordu: Aynaya bakmayı sever misiniz? Güncesinin sonunda da cevabı yapıştırıveriyordu: İnsan kendisinden kaçabilir mi? “Artık kararımı verdim ya sen” ya da sen. Okunmalı. Okudukça zorlamalıyım seni sevgili Rosemoon.

28 Nisan 2008 tarihli “Yaşanmamışlık” adlı bloğunda, “Sorusunu sormaya hazır bir sfenks gibi bekliyor” Hemera “bizi köprünün başında”. Dostlarım bu adı duyunca biraz durup düşünmemiz gerekiyor. Çünkü, bir bakıyorsunuz “ne desem bilmem ki” diyerek, “mutsuz kadınlar orkestrasında lir çalıyor” bir bakıyorsunuz “Ruhunu kıyıya bırakıp yaşamaya çekiliyor”. Benim şu yaşlı kanepeme selam gönderme düşkünlüğü ise dayanılır gibi değil. Sevgili Hemera daha önce nerelerdeydin. Yoksa “bir bahar akşamı” henüz bestelenmedi mi? Bestelendiyse sana rastladım da gözlerim mi kördü.

1 Nisan 2008 tarihli “Ne oldu magnum’la mı ateş edildi demişti birileri…” başlıklı güncende sevgili Ahmet Çeliksüngü, bir Fenerbahçeli olarak, Fenerbahçe ancak bu kadar güzel yorumlanabilir. Güvenilen blog yazarlarına bu yazı örnek olsun diyelim.

Ben cebimdeki cam kırıklarıyla dolaşırken, o kelimeleri taşıyordu. 14 Şubat 2008 tarihli “Cebimdeki kelimeler” başlıklı bloğunda Mehmet Eren, sade olduğu kadar temiz olan duygularını öylesine içtenlikle paylaşıyor ki, hani insanın içinden bu “herhalde sevgidir” demek geliyor, o da bunu zaten bağırarak söylüyor.

25 Mart 2008 tarihli “Med cezir kuşatmış dizelerimi” başlıklı bloğunda Nilgün Çakıcı, mısralarının kıyılarına vuran dev bir dalga ile yanı başıma kadar ulaştı. Ben onu bu şiiriyle tanımıştım. Ama 6 Mayıs 2008 tarihli “Noktaların boşluğunda” adlı şiiriyle “sevdaya dair ne varsa kuma yazıverdi”. Dalganın onu sildiğini sanıyor, oysa “bir goncanın efsunlu kızıllığında” beynimize kazındı sözleri. “Doğru insanla doğru kulvardan başlamak” istiyordum. Sevgili Nilgün’de o doğru insanlardan birisi.

Sevgili Çiğdem Altınöz. Benim “Aysun Kayacı ve Çobanlar”ım yüzünden, benden kaynaklanan ufacık bir çekişmemiz olmuştu. Halen yazımın arkasındayım. Halbuki o sıra ben 7 Nisan 2008 tarihli onun “Ağla ağlayabilirsen” adlı şiirine takılmıştım. Altınöz, delinmiş duvarların kurşun gözlü yorgun çocuğuna sesleniyordu. Ne olurdu “paylaşarak pişebilseydik”. Şiirlerini çok seviyorum. Lütfen okuyun, daha çok pişirelim.

Ali Gülcü 30 Nisan 2008 tarihli “Korku ile sevgi bir arada olmaz!” başlıklı yazısında “sadece sevsek, korkmasak!” diyor, doğru da söylüyor. Öldüğünde insanı ilk terk eden korku oluyor çünkü. Ama sevginin bir süresi yok. Öldüğünde de sevilir insan. Yine de ben, 6 Nisan 2008 tarihli “ben doldurur, ben içerim” yazısında bahsettiği söğüt dallarından düdük yapan/yapamayan Gülcü’yü gözümün önüne getirmeye çalışıyorum. Geldiğinde ise, başka bir yazısına geçmezsem bu felaket bitmez diyorum. Ne bal kalır o zaman ne de denize atılacak balık. Korkuyorum. Seviyorum.

Üçüncü bölümde eğer izin verirlerse, Beenmaya, Başak Altın, Saklantı, Karga, Alev Meisel, Muzaffer Cellek, Ayna ve Şükriye Kayhan üzerine aldığım notları aktaracağım.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..