Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dilenci vapuru...

Dilenci vapuru...
 

"Kız tavlama dersi vereceğim sana" dedi. O kadar çaresiz o kadar çaresizdim ki kabul ettim. Beraber Side kumsalında yürümeye başladık. Her gördüğü turist kıza laf atıyor, kızların ise bir çoğu yüzümüze bile bakmıyordu. Gerçi baksalar ne görecekler, onun arsız gözlerini ve benim utançtan kıpkırmızı olmuş yanaklarımı. Bazısı da konuşuyordu gerçekten. Sonra bir tane İsviçre'li kızı bağladı akşam için. Sonra bir tane daha ve bir tane daha. Neden birden fazla kız çağırıyorsun, o kadar kızla ne yapacağız akşam ki dedim. "Bunların hemen hiçbirisi akşam gelmez" dedi. "Ne kadar çok kızla konuşup anlaşırsan o kadar iyi" dedi.

Sonra bir kıza daha laf attı. Kız Türk çıktı, tersledi bizi. Ben başımı öne eğdim, bu benim yanımdaki dallama da diyor ki işte Türk kızları şöyle geri zekalı, böyle salak... O kadar kızla konuştuk hangisi böyle tepki verdi falan diyor, ama bunları kızın duyabileceği şekilde diyor. Kızda çatır çatır cevao veriyor, tabiri caizse ağzımıza sıçıyor.

Kız en son olarak beni gösterek dedi ki, "sen de arkadaşın gibi efendi ol biraz" dedi. İşte o an, hayatımda kendimi en kötü hisettiğim anlardan birisidir.

***

Öğlen teneffüsüne az kala acıkır bünye, bekleyemez zilin çalmasını. Çantadan annenin yaptığı kaşar ekmek vardır. Tereyağ da sürülmüştür biraz. Dayanamazsın, alırsın ekmeği çantadan. Çıkarırısın poşetinden, sıyırırsın peçetesini. Eğilirsin sıranın altına. En kocamınından bir ısırık. Yumuşacık ekmek. Mis. İlk önce birazını yut sıranın altındayken. Ama yüksel sonra yine, işgillenmesin hoca.

Hoca sana bakmazken çiğne. Bakarsa dur. Ama ağzında bir şişlik olacak tabi, olmaz mı... Sakız var sanabilir, ya da dişin şişmiş gibi. Ama genellikle fark etmez, takımlaz sana. Hele ki Türkçe öğretmeni kelek Veli Demir ise o kişi. Zaten boyu yetmez seni görmeğe. Yuttun mu lokmanı, afferin. Tekrar eğil sıranın altına. Bir kocaman ısırık daha. Zil çaldığı anda ekmek bitmiştir. Afiyet olsun. Herkes yemek yiyecek şimdi, sen topunu kaptığın gibi, doğru maç yapmaya. Bir kahramansın sen. Süpersin.

***

Orkun, Serkan, Aytuğ, Selim, Türkay ve Okan... Bir sevgililer gününden önce kura çekip birbirimize hediyeler almıştık. yoktu sevgilimizdik yalnızdık, ya ne yapsaydık!

***

Sabahlardan biriydi, hangisi hatırlamıyorum. Uyanamadım. Ender olarak yataktan kalktıktan 15-20 dakika sonrasında neler olduğunu, neler yaptığımı hatırlamıyorum. Beyne kan mı gitmiyor, çok fena mı uyuşuyorum artık bilemiyorum. İşte o sabah evden çıkarken kapıyı açık bırakmışım. Öyle dedi annem, arayıp kızdı. Kızma anne dedim, saat 10.30 ve ben fermuarımı daha yeni kapattım! Bu telefon görüşmesinden beş dakika öncede patronla konuşmuştum. 2-3 dakika bir şeyler konuştuktan sonra bana uykumu iyi alıp almadığımı sordu. Utandım. Sonra şunu fark ettim. "Dolunayın ertesinde ben uyanamıyordum"

İşte o sabah, evden çıktığımda gök maviydi ama dolunay da belliydi. Silikti ama oradaydı. Şarkıdaki gibi, hem duruyordu hem de vuruyordu. "Aynı benim uykum gibi" dedim. Ne gitmişti ay ne de hala gökteydi. Sona güneşe baktım. O da doğmaktaydı. ışığı vardı ama kendisinin teşrifine bir süre daha vardı. Aynı benim aklım gibi dedim. Gelmedi ama gelmek üzere.

Zor bir sabahtı.

***

Patronumun işi çok zor gerçekten. Nasıl bir gaflete düşüp beni işe aldı bilemiyorum. Eşek gibiyim. İtse gitmem, çekse gelmem. Önüme havuç koysan tenezzül etmem, kamçılasa çifte atarım. Bir kazığa bağlasa bütün gün anırırım. Kendi haline bıraksa kaybolur giderim. İşte ben böyle bir eşeğim.

***

Ardı ardına gelen olumsuzluklardan sonra insanın kendisini iyi hissetme ihtiyacı doğuyor. O dönemlerde iyi hissetmek için geçerli bir sebep olmasa dahi mutlu oluyor insan. Yalancı mutluluk. Mesela bebeğinin olmasını çok isteyen ama hamile kalamayan bir kadının kendisini bir iki saatliğine de olsa hamile sanması gibi. Gerçek değilse de kimse inandıramaz onu o iki saat içinde. Bebeği olacaktır, anne olacaktır. Hazırlıklar yapmaladır.

En kötüsü, en en kötüsü o iki saatin ardından girilen ruh hali oluyor. Az önce saat çaldı, geçti yine iki saat.

***

Kilyos'a taşınınca en büyük beklentilerimden bir tanesi kar yağdığında evde mahsur kalmak olmuştu. İş yerini arayıp, "vallahi buradan çıkmam mümkün değil, gelemiyorum işe" demenin hayalini kurmuştum. İlk sene gerçekten de çok güzel kar yağdı. Ama beni bekleyen büyük bir hayal kırıklığı vardı sabah. Babam saat altıda kalkmış, arabanın buzlarını temizlemiş, otoparktaki karı küremiş ve arabanın zincirlerini takmıştı. İşe gitmeye hazırdı ve dolayısıyla beni de götürmeye.

Babam için bütün eğlence böyle bir havada işe gidebilmekti. Önündeki tepeleme kar birikmiş yolu aşıp, ta Kilyos'tan kalkıp Ümraniye'ye varmak ve ister istemez çalışanlara "ben o kadar yerden geliyorsam herkes işe gelebilmeli" mesajını vermek.

Benim için ise bütün eğlence evde annemle güzel bir kahvaltı edip ardından Romeo ile karda yürüyüş yapmak, güreşmek ve üşüyüp, eve geri dönüp sağlep içmekti.

Ve sanıyorum ki kar yağdığında babamla benim verdiğimız tepkilerin farklılığı ve motivasyonumuz, hayatımdaki en derin meselelerin küçük bir dışa vurumu...

K.

pic : http://firancez.deviantart.com/art/vapur-71570839

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..