Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '14

 
Kategori
Deneme
 

Dışlanmakda son nokta “Engellilik”

Ben İnsan olarak ve yüce yaratanın yarattığı için her canlıyı ve İnsanlığın faydasına olan her şeye saygı duyan biri olarak ve engelliliği de sonradan tadan biri olarak buna değinmek istedim. Umuyorum tarafsızlığımın üstüne gölge düşürmesin bu yazım çünkü ben siyasetin tarafsız olmasından ve insanca olmasından yanayım.

Sağ kapitalisttir hep kendini düşünür fakat disiplinlidir, çalışır ve kar eder.

Sağ geleneklerini korumaya çalışır ülke değerlerine sahip çıkar fakat dik ve sabit kafalılığı muhtemeldir.

Sağ ve Sol iki görüşün de temelinde din yoktur gibi geliyor çünkü işine gelene hayır işlemek gelmeyene de günah işlemek denen kesimler gibi görülüyor.

Türkiye için konuşursak, algılar ve tanımlamalar da sağcı dinine sahip çıkar, solcu dini yıkar yönünde. Bana göreyse Dine sahip çıkmak için ne Sağcı ne Solculuk gerekliydi. (inanç ve din benim içimde ve ruhumda)

Sosyalistliğin; toplumsal sınıfları ortadan kaldırdığı iddia edildiğine bakılırsa. Sosyalistlik bu yönüyle aslında en makbul gibi geliyor; inançlı bir sosyalist olmak tabi ikisini birlikte götürebilene…

Gerçekten; Ülkesini seven, Din’ini sevenin en önemlisi de “İnsan”ı İnsan olduğu için yüce yaratanın yarattığını her şekilde sevmenin ne sağ ne de sol yanı kalmalıdır.

Bunu neden yazdım?

Yıllarca neden dışlandığımı anlamadan Dış-lan-dım

Çocukluğumda büyük davrandığım için dışlandım, çünkü ben büyük davranmak zorundaydım. Çocuk olmayı kim istemez ki, benim hiç oyuncaklarım olamadı…

Çocuk işçi olmalıydım. Çalışınca, büyük davranmalıydım.

Bunun için oynamadığım çocuklar tarafından, Dışlanmakla başladım.

Etrafımda hep sen sağcısın dendi, sağın sol’un sadece sağ ve sol el- kol olduğunu bildiğim halde, Sağ’ı mı, sevmeye başladım… Sanki sol uzuvlarım benim değilmiş gibi, sol tarafım başkasına ait ve günah işletmek içinmiş gibi geldi.

Sol tarafıma düşmanlığı işlemişlerdi küçükken adeta…

Çünkü sol elle tutulan her şeyin haram olduğunu öğrettiler, solla günahlar işlenirmiş!

Solla yemek yeme, solla su içme ve solla yazı da yazma denirdi, neydi bu sol düşmanlığı dedim kendi, kendime?

Sonra merak etmeye başladım sol’culuk, neydi diye?

İlgimi çektiği için baktığımda ezilenlerden yanaydılar kirli sakallarıyla günlük kıyafetleriyle kendime de yakın bulmuştum, Solcuları…

Bende, o zaman Sol’u tutmaya başlamıştım çünkü bende “onlardan gibiydim, yeri geldiğinde aç dolaşan; her istediğini bulup alamayan altlı üstlü kot giyen (blujeanle) her yere girip çıkan biriydim. Hatta zamanla alay konusu da olmuştum (kovboy musun, neden erkek gibi giyiniyorsun, gibi) ardından da,”  Sağcılar tarafından, dışlandım.

Baktım değişmem gerekti Feministliğe merak sardım.

Kadın-erkek ayrımcılığına karşı çıkıyordu, cinsiyetler arasında ekonomik, siyasal ve toplumsal eşitliği savunandı.

Tam da benim istediğim “eşit olmak, canlı hele ki, İnsanlar eşit olmalı.”

Feminist olunca da solcu arkadaşlar tarafından yine, dış-lan-dım.

Her dışlanmak yeni bir arayışı başlatır, her şeyde bu böyle zaten. Yeniliklere kucak açmak diğerlerinden sıkılmakla, dışlanmakla başlar.

Sonra da, Ülkücülük damarlarım kabardı, Ülkücülüğe merak sardım, bu kez de

Feministlerden tepki gördüm…

İnsan’ların ya kendi milleti veya bütün insanlık için ulaşılmasını şiddetle arzu ettiği son hedefti. İnanılmaz yanında ve destek olunası bir taraftı.

Bu da tutulur tarafını gösteriyordu, bütün İnsanlığı kapsadığından dolayı…

Son olarak, Ülkücülüğü sevmeye başladım.

Mütevazı bir yapıya sahip olmama rağmen ülkücüleri tanımak istedim.

Deprem geçirmiş şehirler gibi olduklarını da dinledim, kimilerinden…

Kale duvarları yıkılmış ama Kale’nin direkleri gibi yerindeler durmaya çalışıyorlardı, ya da yeniden yeşermek.

Onlar yaralılardı.

Eski Ülkücülüğü arıyorlardı…

Bugün davalarına inanılmayanlar yargılananlarsa, Ülkücü hareketin başı Alparslan Türkeş'in ülküsünü içten kuşatıp, Türkeş düşmanlığını gizli ideoloji haline getirenler ve Başbuğ’un MHP'sini, Atatürk'ün CHP'si olmayan bir CHP haline getirmek isteyenlerdi…

Böylesine kafa karıştırıcı olan görüşler ve daha saymadıklarımda varken hangisine yakın olmak ya da uzak olmak gerekir, ülke şartlarında sağ ve sol incelenmesi gereken dipsiz bir kuyu olmaya doğru son surat giderken hangi kimliğe benimseyelim?

“Sonra (7) sene önce bir gün hastalandım artık, (engelli de olmak üzereyim, bana çare üretmeyen ve önüme de duvarlar kuranlar yüzünden, birkaç saatte kocaman şehirleri ülkeleri yok edecek güçlere sahipken, bir hayatın bitişine göz yumanlar yüzünden)  Dışlanmada son noktaydı belki de hastalanmak, sanki kimse hastalanamaz engelli olamaz gibi…

"İnsanlar en çok engelliler hakkında karar veriyorlar. Çözüm üretmeden, sadece konuşuyorlar…

Onların yerine/adına düşündüklerini söylüyorlar.

Engelliler / hastalar hakkında karar vermeye hakları olduğunu sanıyor ve yardımını reddedince de nankör diyorlar. Çünkü siz bir sakatsınız onun gözünde. Düşünemez, fikir üretemezsiniz.

Asıl dışlanmak böyle başlıyordu belki de, işte o zaman yalnız kalıyorsunuz.

Aysel Oturak

 
Toplam blog
: 34
: 158
Kayıt tarihi
: 29.06.14
 
 

Merhaba güzel insan, buda benim youtube kanalım abone olursan kanal seninle güzellecek. Eğer kanalı..