Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Dizi ve hayat arasında...

Dizi ve hayat arasında...
 

Sabah, her zamanki gibi erkenden uyandığında, sol göz kapağını güçlükle açabildi Mine. ' Uykumda da mı ağladım acaba? ' diye düşündü bir an. Sonra da gülümsedi bu saçma düşüncesine.

Akşam seyrettiği diziye takılıp kalmıştı aklı. Ali, nasıl da sevgiyle sarıp sarmalıyordu Seyhan'ı. Ya Feride? Belki de ilk kez bir erkeğin kendisi için kavga edişine şahit oluyor ve bu yüzden Halim'e doğru akmaya başlıyordu Kenan'ın yaraladığı yüreği. Hem Feride, hem de Halim yıllar süren sevdalarında hüsrana uğrayan taraf oldukları için birbirlerini çok iyi anlıyorlar, bu yüzden de sıkı ve vazgeçilmez bir dostluk tablosu sergiliyorlardı ya?

Mine ayağına terliklerini geçirip banyoya gitti. Hava soğumuştu birkaç gündür. Yüzüne sıcak su çarptı soğuk su yerine. Elinde havlu yüzünü kurularken aynaya düşen görüntüsüne baktı ister istemez. Sıcak su yanaklarını pembeleştirmişti. Yalancıktan gülümsedi kendisine, banyodan çıktı.

Mutfağa gidip balkon kapısını açtı, gökyüzüne kaldırdı başını, derin bir nefes aldı gözlerini kapayarak. Hava teremizdi. İçeri girdi, çaydanlığı ocağa koydu. Aklına çocukluk günleri geldi. Kurşun renkli gökyüzünün altında yaşanmış o eski kış sabahları...Ördek sobanın üstünde kaynayan çaydanlığın çıkardığı ses... Sobanın üzerinde kızartılan ekmeğin kokusu...Rengi yeşile çalan sızma zeytinyağına banılan lokmalar...Taze ekmek olmasına rağmen ekmek kızarttı üstü delikli ekmek kızartma tenekesinde. Üstüne bal sürdü, iki parça Erzincan tulumu koydu yanına. Oracıkta, ayakta yedi ekmek dilimlerini, soğutmadan. İnatla ekmek kızartma makinası almıyordu. Bu tenekede çocukluğunun kokusunu duyabiliyordu çünkü. Makinalar anılarını öldürüyordu sanki.

Meliha ne güzel sofralar hazırlıyordu. Kızkardeşlerinin işe gittiği günlerde ağızlarına kendi elleriyle lokmalarr tıkıştırıyordu. Yalnız kaldığında da Koca yanak'ı çağırıp mis kokulu kurabiyeler yediriyordu. Dün akşam hem Meliha, hem de Koca yanak çok hüzünlüydü. İkisi de hayatlarındaki en değerli insanı, Samim'i kaybettiklerini sanıyorlardı çünkü. Oysa Samim'in hayatındaki en değerli iki insan kendileriydi. Hem biliyor, hem de aksi olursa diye korkuyorlardı. Şehnaz ile Dilâra ikisinin yerini almış mıydı yoksa?

Çabucak evi topladı Mine. Bugününü dolu dolu geçirmek istiyordu. Belki bir şeyler okumak, film seyretmek, dostları arayıp sormak, dolapları yerleştirmek gibi. Aklına çantalarında ve çekmecelerde sakladığı ödenmiş faturalar geldi. Önce onlardan başlamak istedi işe. Mutfaktaki mermerin üstüne koydu bütün faturaları, teker teker yırttı adresi görünmesin diye. İçi rahatlamıştı. Ne zamandır yapmak istediği bir şeydi bu; evrakları ayıklamak, gereksizleri atmak. Peki ya hüznünü, hüznünü de atabilir miydi, onca istemesine rağmen?

Ali, sarı bir vosvosun ön koltuğunda boynuna sarılmıştı Seyhan'ın. Seyhan da başını omzuna dayamıştı Ali'nin. Mutlulardı; camının önünde kırmızı kuşlar bulunan vosvosun içinde, ellerinde şarap kadehleri, evli olduklarını kimselere açıklayamamanın huzursuzluğuna rağmen gülüyorlardı. O tamirci dükkânı bir anda evleri oluvermişti sanki. Ama biliyorlardı ki bütün mutluluklar anlıktır. Biliyorlar mıydı sahi?

Bu sabah mutluydu Mine. Dün gece çok değer verdiği birine ' avcunu aç, sıcacık ve hüzünlü gözyaşlarımı koyacağım avcunun içine ' demişti. Uykuya dalmadan bunu düşündü. Gerçekten avuçları ıslanmış mıydı gözyaşlarından? Rüyasında yemyeşil bir orman gördü. Her zaman gülümseyen eski bir dostuyla dolaşıyordu ormanda, Nuran'la. Ormanın derinliklerine yürüyünce Nuran yoruldu, bir eğrelti öbeğinin sardığı, ulu bir ağacın altına oturdu. Mine de ilişiverdi yanına. Toprak nemliydi. Birden ağacın dibinde beyaz sümbüller gördü. Sevinçle Nuran'a gösterdi. İki elini toprağa dayayıp yere eğildi, sümbülü kokladı. Avuçları iyice nemlendi topraktan. Sahi, gerçekten avuçları ıslanmış mıydı gözyaşlarından? Bugün arayıp sormalıydı mutlaka.

Dün akşam neredeyse herkes ağlamıştı; Meliha, Koca yanak, Feride, Halim, Sevil, Cabbar ağa...Cabbar ağa gözyaşlarını içine akıtmıştı ama. Bir ara sol kolunu tutuvermişti. O anda anlamıştı Mine, kötü bir şeyler olacağını. Oldu da. Gözyaşları ne zaman içe akmaya başlarsa kötü bir şeyler olurdu.

Birden silkindi Mine. Düşle gerçek, diziyle hayatı birbirine karışmıştı sanki. O yüzden değil miydi dün geceki ağlamaları? Bir de avuç istedi, gözyaşlarını içine doldurmak için. Kendisinden utandı. Varsın Seyhan'ın dayandığı gibi bir omuz bulamasındı. Ya da Feride'nin hem yaşamak, hem de koşar adımlarla kaçmak istediği farkına bile varmadan yüreciğinde yeşerttiği bir aşk olmasındı. Gözyaşlarını avcuna seve seve almaya hazır, o gözyaşlarının neden aktığını bilen biri vardı hayatında.

Yerinden kalktı, gidip aynaya baktı. Rengarenk bir anka kuşu gülümsüyordu aynanın içinden. ' Pes etme, sıkıca tutun hayata! ' dedi Mine'ye, fısıltıyla...

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..