Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '07

 
Kategori
Küresel Isınma
 

Doğanın yüreği paramparça

Doğanın yüreği paramparça
 

Dünyamızda geri dönüşü olmayan gelişmeler oluyor. Gökyüzünden boşalan yağmur değil, gözyaşları. Toprağın kızıllığı ise akan kanı. Artık canı acıyor. Ve bizler kulaklarımızı tıkamış duymuyor, gözlerimizi kapatmış görmüyoruz. Yaklaşan tehlikeyi, birilerinin gelecek üzerine uçuk fikirleri zannediyoruz.

Küresel ısınma ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir konu. Yapılan araştırmalarda, sera gazı seviyesini yükselten etkenlerin başında kömürle çalışan santraller geliyor. Yani kömürü yakmak bizi sona biraz daha yaklaştırıyor.

Ve uçaklar...
Son yıllarda bilet fiyatlarındaki düşüşe paralel ulaşımdaki önemi artan havayolu taşımacılığı, bir uçuşta uçağın saldığı azot miktarını düşününce ürperteci boyutlarda. Bir diğer faktör otomobiller. Özelliklere büyük kentlerdeki yoğunluğu düşündüğümüzde havaya bıraktıkları karbondioksit, ciddi bir kirlilik yaratıyor. Hele birde yollarda rastladığımız o, ben burdayım ve farklıyım imajı veren(!) jeep'lerin sona katkıları hiçde azımsanacak boyutta değil.

Bitki örtüsü yok oluyor, buzullar eriyor, amazon ormanları yağmalanıyor. Ve bizler bunlara seyirci kalıyoruz. Ekonomik ve politik çıkarlarımızı yerkürenin çıkarlarının önünde tutuyoruz. Yuvamıza kor ateşi düşmüş alev alev yanmakta. İçimiz yanıyor, içimiz acımakta. Görmüyor musunuz halen, yoksa görmekmi istemiyorsunuz. Başka dünya yok dostlar. Cennet bahçemizde açan çiçekler açmaz oldu. Artık kuşlar eskisi gibi ötmüyor. Toprağın kokusunu alamıyoruz artık. Yeşilin alabildiğine yeşil, mavinin alabildiğine mavi olduğunu yazmıyoruz. Şiirlerimizde doğa aşkını anlatamaz olduk, hissedemez olduk. Doğanın yüreği paramparça.
Haykırıyor... Acı çekiyor...
Ama bizler duymuyoruz bir türlü. Evren isteklerimizi bir bir gerçekleştiriyor kendini yok etmek pahasına. Ve biz çocuklarımızın mirasını adeta gözü dönmüş aç kurtlar gibi yiyoruz.

Avrupa ülkelerinde özellikle de İngiltere'de küresel ısınmaya karşı ciddi araştırmalar yapılmakta ve somut adımlar atılmakta. Daha az sera gazı salınımı için kendi bölgendeki tarım ürünlerini tüket, daha az sera gazı üret diyorlar. Yani yerli malını kullan. Bunun dışında da takdir edilecek çalışmalar yapılıyor. Bizim ülkemizde ise ne zaman adım atılacak diye bekliyoruz. Kyoto protokolünü imzalamak önemli bir adım olacaktı ama olmadı.

Son 200 yılda 6 Milyon kilometrekarelik ormanlık alanın yok edildiğini biliyor muydunuz. Her geçen gün daha fazla sulak alan tahrip edilmekte. Ne uğruna; kentleşme adına, sanayileşme adına. Biz buna uygarlaş(ma)ma diyoruz. Yeni fabrikalar kurmak, ekonomik büyümek adına. Refah içinde yaşamak adına. Suya her geçen gün daha da muhtaç duruma düşen kentli, refah seviyesi yüksek, uygar bir toplum.

1800'lü yıllarda sanayi devrimi başladı. İşte bugünkü sürecin başlangıcıydı desem haksızlık etmiş olurum. Uygarlıktan bahsetsem, sanayi devrimiyle birlikte demokrasi ve özgürlüklerin kazanıldığını ve bugünkü toplum yapısının temellerinin atıldığını söylesem... Tabi burada sanayi devriminin insanlığa sunduğu faydaları görmezden gelmiyorum. Sadece farklı bir bakış sunmak, bildiğimiz hikayenin dışında bir hikaye anlatmak istiyorum. Niyetim sadece bu.
Devam edelim.
Aç kurtlar gibi Dünya kaynaklarına saldırdığımızı ve tüketip bir kenara atıp yenisini al ve yine tüket anlayışıyla hareket ediyoruz demesem de kimsenin canını sıkmasam. Ekonomik çıkarlar uğruna savaşlar çıkartıldığını ve bu yolla cenneti cehenneme dönüştüren açgözlü bir anlayışın hükmettiğini söylemesem.

Küresel ısınmanın sonuçlarından hep birlikte etkileniyoruz. Adı üzerinde 'küresel'. İşte burada ezeni ezileni, zengini yoksulu arasında hiçbir fark olmayacak. Her kesim küresel ısınmadan birlikte nasibini alacak.

 
Toplam blog
: 12
: 1608
Kayıt tarihi
: 09.09.07
 
 

1972'de İstanbul'da doğdum. Hacettepe Üniversitesi İşletme mezunuyum. 10 yıldır Satış-Pazarlama sekt..