Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ağustos '12

 
Kategori
Öykü
 

Doğmamış çocuğa mektup

Uyandım.

Neredeyim ben.

Gözlerimi tavana diktim.

Öylece sırt üstü yatıyordum. İçim yanıyordu, yatağın çarşafına ayaklarımı ve avuçlarımı sürmeye başladım. Bir ara tenime dokundum. Yüzüme ellerimi sürdüm. Her yer karanlıktı. Karanlık bir odada gibiydim. Varlığımı anlamaya, tanımaya çalışıyordum. Tekrar ellerime baktım ve ellerimde bir sızı hissediyordum. Şaşırdım.

Ellerim rengarenk boyalı ve parmak uçlarım acıyordu. İnanamıyordum. Ama gerçekti parmak uçlarım yoğun boyadan sızlıyordu. Her tarafım boyaydı. Ellerimi yukarı kaldırdım, vücudum ise yatağa sabitti ve baktım. Kurumuş boyalar ellerimdeki çatlaklardan sızarak renk cümbüşü içinde hayli canımı yakıyordu.

Yavaşça soluma döndüm. Zorlandım. Baygın gibi yatan bedenimden solgun bakışlarım, loş ışıklarla bezenmiş mekanın aydınlık yerlerinde dolaşmaya başladı.

Bir resim gördüm. Ahşap çıtalar üstüne konmuş, enine asılıydı. Resim solgun ve soluktu. Üstünde durduğu ahşap parçası ve çıtalar hayli eskiydi. O sehpanın üzerinde duran resme gözlerim öylece daldı ve izleye başladım. Gövdem başımdan ayrıymış gibi hiç hissetmiyordum. Endişeleniyordum ama garip bir şekilde de içimde bir rahatlık vardı. Tekrar resme bakmak için döndüğümde ışıkla birlikte içeri biri girdi. Odanın sadece ışık alan bölümünü görebiliyordum. Bu yüzden diğer bölümler hayli karanlıktı. İçeri giren kişiyi seçmeye çalışıyordum.

Işık arkadan vurduğu için yüzünü göremiyordum. Sanki bu bir kadındı. Tanrım ben neredeyim diye içimden fısıltılar kulaklarımı tırmalıyordu ve bu kadın yavaş yavaş resim sehpasını yanına yaklaştı. Çok ağır hareket ediyordu.

Resim sehpası oda sandığım mekanın, bana göre sağındaydı. O kadın sol taraftan ışığı da arkasına alarak sağ tarafa resmin önüne geldi. Dik olarak resmin önünde uzun süre öyle kalakaldı. Çok ürkmüştüm, benden yana dönecek diye. Dönerse ben ona ne derdim, ellerime bulaşmış bu boyaların açıklamasını nasıl yapardım.

Nefesimi tuttum, azıcık gözlerimi kıstım ve kısık gözlerimin arasından onu izlemeye başladım. Kadın kıpırdadı, yandaki sehpaya uzandı. Sehpayı yeni fark ettim üstü çok karışıktı. Fırça ve boya gibi şeylerle doluydu. Sehpanın üzerinde duran fırçalardan bir tanesini aldı ve resme dik açıdan iğne gibi fırçayı batırıyordu. Gözlerimi iyice açtım resme bakmaya başladım. Bir kadın figürü gördüm. Resimdeki kadın çıplak, zayıf, çelimsiz, kaburgaları çıkmış, çirkin ve karanlıktı.

Fırçayı sürekli resimdeki kadının gözlerine doğru batırıyordu. Bende o anda gözlerime dokundum yavaşça. O kadın resimdeki kadının gözlerine batırdıkça benim de gözlerim sızlıyordu. Bu kadını izlerken nefesimi öyle tutmuşum ki, aldığımda odanın içinde yetmeyen bir oksijen vardı. Derin bir nefes aldıktan sonra resmin karşısında ki kadına tekrar baktım ve onu inceleye başladım. Gördüğüm gerçek miydi? Gözlerime inanamadım. Bu kadın ismi meçhul kadın hamileydi. Çok büyük ve sivri bir karnı vardı, askalsın resme değecekti. Bir ara karnını sevdi şefkatle. Karnını üstünde elleriyle daireler çiziyordu. Bir eli ile karnını severken diğer eli ile tekrar fırçayı aldı ve tamamen siyah bir boya ile resmi kapatmaya başladı.

O çirkin ve sevimsiz kadın yavaş yavaş kayboluyordu ve bunu inanılmaz bir hızla yapıyordu. Bir ara duraksadı etrafına baktı. Bakışları garipti. Sanki boş boş bakıyordu bir kör gibi.Sonunda resmi tamamen kapattı.

Yanında duran sandalyeyi resmin önüne çekti ve oturdu. Otururken karnını tekrar sevmeye başladı. Bir eliyle severken diğer eli ile yine renk dolu sehpadan, altın sarısı başak rengi alıp tuvale sürmeye başladı. Sarı renk tuvalde ışık gibi parlıyordu ve rengi öyle güzel işliyordu ki izlemek çok hoşuma gitti. Yorulmadan saatlerce ayakta resmi boyamaya devam etti. Sanırım bir ara yoruldu omuzlarını ve boynunu esnetmeye, sağa sola çevirmeye çalıştı. Bende yorulmuştum. O tekrar resme döndü kararlıydı bugün bu resmi bitirmeye ve ara vermeden devam etti. Bu çalışma ne kadar zaman sürdü farkında değildim. İkimiz de günün hangi zaman dilimdeydik acaba.

Fırçayla boya arasında gelip giderken, bir inilti bir ah sesi iştim. Canı acıyor gibiydi. O ara yavaşça başımı kaldırıp resme baktım. Eski ahşap sehpanın üzerinde resimde bir çocuk suratı gördüm, hem de bir kız çocuğuydu. Çok güzeldi, inanılmaz güzeldi.

Sandalye üzerinde oturan kadın sürekli altına bakıyor, eğilip daha iyi bakmaya çalışıyordu Bir şeylerin ters gittiğini anladığımda ben ölmüştüm.

Ben ölmüştüm.

Ölümle yaşam arasında gördüğüm bu rüya hastanenin yoğun bakım odasında saniyelerle saliseler arasında yarışan bir zaman dilimindeydi.

Kör bir kadın hamileyken çocuğu ile birlikte ölmüştü.

Ve hayatında hiç resim yapmamıştı. Görmediği bebeğine saliseler arasında renklerle kavuşmuştu.

Gonca Yazgan

 

 

MİLİTANART’TAN

SARIMSAK KOKULU ÖYKÜLER

(Bu Öykülerin Gerçek Kurum Ve Kişilerle Olaylarla İlgisi Benzerliği Yoktur)

 

DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA MEKTUP

 

 
Toplam blog
: 12
: 344
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

GONCA YAZGAN, 1965 İstanbul doğumlu ve lise mezunu. Evli iki çocuk annesidir.   Resim çalışmaları..