Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '10

 
Kategori
Deneme
 

Doğruluk kaygısı

Doğruluk kaygısı
 

benden


Montaigne (Kitap 2, bölüm 8) DOĞRULUK KAYGISI denemesinden çıkarımlara çarpımlar:

-(Parantez içleri benim yorumlarımdır)-

Düşünce çatışmaları beni ne kırar, ne yıldırır, sadece dürtükler, kafamı
çalıştırır. Eleştirilmekten kaçarız: Oysa bunu kendiliğimizden
istemek, gelin bizi (özgürce) eleştirin demek gerekir…

(Hele eleştiri eylemi kibirli bir uyarı gibi değil de gerçeğin karşılıklı paylaşımı arzusuyla olursa, bizi eleştireni zihnimizle birlikte gönlümüze de alıp kucaklamalıyız)

Biri çıkıp bizim düşüncemizin tersini söyledi mi, onun neyi (ve neden) söylediğine bakmaksızın, doğrudan kendi düşüncemizi savunmaya geçeriz. Ama ben dostlarımın bana sert davranmasını istiyorum. Sen bir budalasın, saçmalıyorsun, desinler bana. Ben, dostlar arasında açık, yiğitçe konuşulmasını isterim…

(Dostlarımın düşünceleri neyse sözleri de o düşüncelerin taşıyıcısı olmalı. Benim doğru ve yanlışlarımın bilgisini düzeltmek veya tamamlamak isteyen eleştiriye ikramda ve saygıda cömert bir ev sahibi gibi zihnimin kapılarını açmaktan onur duyarım. Bunu MB okuyucusu da böyle bile ki, eleştiri ve yorumlarında çekinmeden duygu ve düşüncelerini ifade edebile)

Ben, bir araya gelen dostların, sertçe, erkekçe konuşmalarını isterim.
Dostluk (doğruluk kaygısıyla) kavgacı (ve ısrarlı) olmadı mı, sağlam ve
cömert olamaz…

(Dostlar arasındaki ilişki nazlı, gerçeği yapmacık süslerle kapatan bir nezaket havasına büründüğünde istemeden bile olsa dostluk aldatılmış olabilir)

“Çatışmadan tartışılamaz”, (Neque enim disputari sine reprehensione potest) –(Cicero)…

(Buradaki çatışma bana göre ne kavga ne savaş anlamına gelmektedir. Cicero bence, “karşıt bir duruş, görüş, akıl ve tasarım, yani kısaca nitelikli muhalefet yoksa, tartışma da yoktur. Bu durumda ancak hoş sohbet ederek bilgilenme olabilir, onaylı veya onaysız bir kabullenimden söz edilebilirr” demektedir)

Bana çatıldığı zaman öfkem değil dikkatim uyanır. Bana çatandan bir şeyler öğrenmeye can atarım. Aslında doğruyu bulmak her iki tarafın kaygısı olmalı. İnsan öfkelendi mi düşünemez olur, aklından önce sinirleri uyarılır. Fazla tepeden bakışla ve insafsız olmadıkça yazılarıma çatılmasını hoş görmüş, çoğu kez karşımdakini kırmamak için yazdıklarıma istenen biçimi verdiğim olmuştur. Doğruyu hangi elde görsem sevinçle karşılar; uzaktan kokusunu alır almaz silahlarımı atar, teslim olurum…

Hoşuma gitmese de, eleştirmeciye uysal davranmalıyım ki beni her zaman serbestçe, (kuşkularını saklamadan) uyarabilsin; -( ….ki, ben de bu dürüst uyarıdan faydalanarak kendimi düzeltme fırsatını yakalayabileyim)- Doğrusu çağdaşlarımı böyle bir işten yana çekmek kolay değil. Düzeltilmek herkesin ağrına gittiği için kimse kimseyi düzeltmeyi göze alamıyor. Düşüncelerini saklayarak konuşuyor çokları…

(Çoğumuz çıplak gerçeği iltifatlar giydirerek şirinleştirdikten sonra sunarız dostlarımıza. Ancak iltifatlarımız kabul görürken altındaki gerçek reddedildiğinde, “kral çıplak” diyemiyorsak eğer, bu nezaket dalkavukluğun daniskası olur çıkar)

****

Şimdi biraz daha açılayım: Demek oluyor ki, MONTAIGNE’IN özgür eleştiri talebi doğru bilginin ortaya çıkarılması, doğruluk kaygısının yatışması için en gerekli insanî unsurdur. Bilginin doğrulanabildiği ve doğruluğun da “çıplak hürmet” ile taçlandırıldığı yer, yadsınmışı yadsımaya, doğruyu yamultup yeniden doğrultmaya geçebilecek düzeyde özgür tutulan bir eleştirel ortamdır. “Çıplak hürmet”, maddi manevi beklentilerin dalkavuğunu giymemiş hürmettir. Bu bağlamda, doğruluğun çıplak hürmetle taçlandırılması özgür eleştirinin namusudur. Zaten, dalkavuğun iltifatlarıyla şişirilmiş hürmet sözcükleriyle yapılan eleştiriyi kendi doğrusuna verilen onaydan sayan bir doğruluk kaygısının özsaygısı da bitik demektir.

Bu denli özgür eleştirel ortamın tek sakıncası hurafelerin, iftira, yalan ve palavraların doğru bilgi gibi ortalığa saçılmasıdır. Bunu engelleyecek en güçlü toplumsal dürtüyse, “doğruluk kaygısını” insanın saygınlığını onurlandıran bir kişilik özelliği yapan eğitim sistemiyle elde edilebilir. Ancak doğruluk kaygısıyla eğitilmişsek bize sunulan bilgileri yansız ve çıkarsız sorgulayıp muhakeme edebiliriz…

Bu eğitimin esası bilginin doğrusunu veya yanlışını ezberletmek, yani belletmek değildir. Çünkü bilmek, yanlışların doğrularıyla doğruların yanlışlarını ayırt edebilir olmaktır. İnsan bilincini doğruluk kaygısıyla bilir tutacak en temel eğitim ilkesi, son doğruya çıkan, doğruyu sorgulayabilen yol ve yöntemlerin öğretilmesi ve sağlanmasıdır. Bu nedenle okulların dışındaki her türlü kamusal ve özel hizmetleri de aynı ilkeyle sunabilmek, doğruluk kaygısı taşıyan bireysel bilinci toplumsal bir huzur ve övünç kaynağı yapmak için çok önemli bir tamamlamadır.

Doğruluk, doğruya sevdalı yaşamaktır. Bir ahlâk ve vicdan özelliğidir.
Doğru bilgi, her ne kadar insan bilincinden doğruluk onayı alarak adlandırılmış bilgi olsa da, insandan bağımsız olarak evrensel başlangıçtan, hatta başlangıç öncesinden beri kendiliğinden vardır. Bizim doğru bilgi varsaydıklarımız aslında var olanın izlenebilir eytişimsel değişim (diyalektik evrim) doğrularından başka şeyler değildir. İnsan biliminin yaptığı şey, var olanların eytişim doğrularıyla ortaya çıkan sonuç bilgiyi tanımlayıp doğrulayarak asıl bilgi kaynağını, yani madde ve enerjinin (varlığın) ilk hâllerinin eytişim kuramlarını ve sonuç bilgilerini anlayıp doğrulamaya yöneliktir. Bu bakımdan, atom altı parçacıkların evreni oluşturan ilk patlama kuramına uygun olarak çarpıştırılması esasına dayalı CERN DENEYİ insanlık bilincinin en büyük doğruluk kaygısı sayılabilir. Tüm dünya biliminin katkı verdiği bu küresel bilim deneyi 2010 yılı içinde bitirilme hedefiyle sürdürülmektedir.

Doğru ve buna bağlı olan doğruluk aslında göreceli bir kavramdır. Her şeyden önce mutlak doğru şimdilik sadece insan bilincinde var olabilen bir kavramdır. Başka bir deyişle, her şeyden bağımsız tam doğru şimdilik soyut bir var oluştur. Tanrı gibi…

Bir düzlem üzerindeki iki nokta arasına çekilen çizgi bir doğrudur. Kuramsal olarak bu “doğru” bir saptama olsa bile, hayatın gerçekliğinde böyle bir şey yoktur; çünkü evrende düzlem diye bir şey yoktur. Her şey yamuktur. Uzayda yol alan ışık asla bir doğru olarak ilerlemez. Bizim düzlem sandığımız yüzeyler makro ölçekte büyütüldüğünde eğrilir. Gene aynı biçimde düz sandığımız bir düzey mikro ölçekte inanılmaz vadiler ve yükseltiler sergiler.

Hayatın fiziksel doğallığında durum buyken, insanın toplumsal yaşam ilişkilerindeki doğrular daha da çeşitlenerek göreceli bir doğruluk eğrisi çizerler; daha da doğrusu eğri bir doğruluk sarmalı yaparlar. Bir toplumun çirkin ve günah saydığı, bir başka toplumda güzel ve sevap olabilir.

Gene de insan ilişkilerinde ve toplumsal yaşam biçimlerinde doğruluk kaygısı doğruya çıkaran en yetkili izcidir. Çünkü doğruluk kaygısının vicdan ve aklın dümeni yapılması insana sürdürülebilir ahlâklı bir mutluluğun geleceğini müjdeler…

Doğruluk kaygısı, insanın bireysel ve toplumsal mutluluk ihtiyaçlarını en son insanlık erdemliği düzeyine göre saptayıp doğrulama eylemini ve sonuçlarını denetleyen eleştiri ve özeleştirinin muhakemesi olmalıdır. Doğruluk kaygısı bir dogma, biçimlendirilip kutsanmış değişmez bir kural yapıldığı an, doğruluk kaygısından kaygılanma anıdır…
***

DOĞRU ve DOĞRULUK üzerine deyişler

Doğru yolda olsanız bile, durursanız yol sizi yanlış yöne atabilir.
Doğru yolda giden kaplumbağa, eğri yolda giden tavşanı geçer.
J.J.ROUSSEAU
*
RUSSEL GOUGH, "Karakteriniz Kaderinizdir" adlı kitabında diyor ki: "Doğru ve iyi olanı bilmek ile doğru ve iyi olanı yapmak arasındaki en önemli bağlantı, doğru ve iyi olanı yapmaktan onur duyacak bir kişiliktir."

(Bu yüzden, bir insanı ahlaken eğitmeden sadece zihnen eğitmek topluma, dolayısıyla hayata bir bela hediye etme işgüzarlığından ibaret kalabilir. –Muharrem Soyek yorumu)
*
Doğru olanı söyleyip de yapmamak, korkaklıktır. (Konfüçyüs)

Doğru olanı söyleyip de yapmamak korkaklıkla birlikte veya ondan ayrı olarak, çıkar hesabının bencil kurnazlığından da olabilir. Bencil kurnazlıksa korkaklıktan da aşağılık bir meziyettir; bencil kurnaz, doğru olanı görüp de çıkarına dokunacağı endişesiyle söylemez, yapmaz ve hatta başkaları tarafından yapılmasını engellemek için yanlış bilgiyi doğru diye yutturmaktan çekinmez. (Muharrem Soyek yorumu)
*
Kesinkes doğru olanı yaptım diyemem. Ben sadece sanılarımdan aklıma ve ahlâkıma doğru gelenleri yaptım. Zaten, bir tek neyin mutlak doğru olduğu ve olacağından, Tanrı’nın huzuruna çıkıncaya kadar kuşku edeceğimden kuşkum yoktur. (Muharrem Soyek)
*
Hoşa giden şey doğru olmasa bile, insan nefsi onu doğru sanabilmek için kolayca kendini kandırmayı seçebilir. (Muharrem Soyek
*
Doğruluk her koşul altında meyve verir." (Schiller)
***
Muharrem Soyek 2010

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..