Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '09

 
Kategori
Kitap
 

Doğu Öyküleri - Ferit Edgü

Doğu Öyküleri - Ferit Edgü
 

Doğu Öyküleri - Ferit Edgü (Sel Yayıncılık)


"Oraya ilk kez ayak bastığımda
-yıllar yıllar önceydi-
bu insanları anlayabileceğimi sanıyordum.
Çok uzaklardan geliyordum ve birbirimizin dilini konuşmuyorduk.
Doğrusu, o sıralar pek önemsemiyordum bunu.
Ortak dilin, ortak sözcükler demek olmadığını biliyordum.
Dağ başındaki o köyde,
uzun, bembeyaz bir kış boyu o insanlarla birlikte yaşadım.
Günlük dertlerimizin iletişiminde güçlük çekmiyorduk.
Günlük dertlerimiz de gereksinimlerimiz de,
(hemen hemen) aynıydı.
Ama onların yalnızlığıyla benim yalnızlığım aynı değildi.
Sanırım onların yalnızlık diye bir sorunları yoktu.
Ya da bunun bilincinde değillerdi.
Ya da bambaşka, benim tanımadığım bir yalnızlık söz konusuydu.
Bilmiyorum.
Bildiğim, ben onlara yaklaştıkça onlar benden uzaklaşıyordu.
Onlar bana yaklaştıkça ben onlardan uzaklaşıyordum.


-Hoca, radyoda ne haberler var?
Onlara haberleri özetliyordum.
Ama bu haberler onların haberleri değildi.
Onları ilgilendirmiyordu.
Onlar ölüyor ve öldürüyorlardı.
Niçin? diye sorduğumda, başımı taş bir duvara çarpmış gibi oluyordum:
Sorumu -"Niçin öldürüyorsunuz birbirinizi"- kimse anlamıyor gibiydi.

Bir kış böyle geçti.
Çocuklara okuma, yazma, sayma, toplama, çıkarma, çarpma, bölme öğrettim.
Biraz da hayat bilgisiyle
yurttaşlık bilgisi.
Evet, bu kadarını başardım sanıyorum!

Sonra radyomu muhtara verdim.
Botlarımı, hediklerimi, yün fanilamı çoraplarımı köylülere dağıttım.
Bir torbaya defterlerimi, kitaplarımı doldurup eriyen karla birlikte köyden ayrıldım.

Yıllar sonra, bu eski defterleri karıştırırken
görüyorum ki, orda, dillerinden anlamadığım
o insanlarla anlaşmışız.
Bu ortak dilin ne olduğunu bilmiyorum.
Bilmek de istemiyorum.
Bu ortak dil onları değiştirmedi, ama beni değiştirdiği
kuşkusuz.
Her geçen gün, o dağ başındaki köydeki ortak yaşamımızın bende bıraktığı derin izleri görüyorum; yaşıyorum.
Yıllardır karalayageldiğim bu sözcükler de,
bu izlerin bencileyin yaralı sözcükleri."
Ağustos 1995


Doğu Öyküleri’ne bu önsözle başlıyor Ferit Edgü.

Yirmi bir –dört uzun, on yedi çok kısa- öyküden oluşan kitap, Doğu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez dağlarında geçiyor. O kadar sade bir dil kullanılmış ki, kitabı elinize almanızla bitirmeniz bir oluyor nerdeyse. Arka kapakta yazanları onaylarcasına;

“…Yalın sözcüklerle. Duru ama doğurgan imgelerle. Yoğun diyaloglarla. Gerçek bir dil şöleni.”

Kitabı yaklaşık bir saatte okuyup bitiriyorsunuz ama sizden çaldığı zaman daha fazla oluyor. Bir türlü elinizden bırakamıyorsunuz. Kelimeleri az, cümleleri kısa ama ömrü uzun bir kitap. Minimal öykü üstadı Ferit Edgü, kelimelerini süzgeçten geçirmiş, posasını atıp özünü bize sunmuş “Doğu Öyküleri”nde.

1939 İstanbul doğumlu olan Ferit Edgü, edebiyatın çeşitli alanlarında ürünler vermiş, “Bir Gemide” adlı kitabıyla, 1979 Sait Faik Armağanı, “Ders Notları” ile 1979 Türk Dil Kurumu Ödülü, “Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı” ile 1988 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü almıştır. Türkiye’de “1950 Kuşağı” olarak anılan yazardan biri de Ferit Edgü’dür. 50 Kuşağı’nın 50. yaşını kutlayan Sel Yayıncılık, Ferit Edgü’nün “Kaçkınlar” adlı öykü kitabını yeniden yayımladı. Bu kuşağın kitapları hiçbir zaman çok satmadı. Kitapların reklam kampanyası yapılmadı. Korsan baskıları sokaklara düşmedi. Kırmızı ışıkta beklerken şehrin renkli panolarında onların fotoğraflarını görmedik. Hatta daha üzücü olan şey, vitrinlerde aynı kitabın iki farklı rengi boy boy dizilmişken, “Doğu Öyküleri”ni Türkiye’nin en büyük iki kitapçısında bulamayıp, üçüncü kitapevinde ancak ulaşabildim. 50 kuşağı için Ferit Edgü ise şunları söylemiş;

“Kaçkınlar ve 1950’lerin sonunda yayımlanan, kuşağımın birçok yazarının ilk yapıtlarındaki boğuntunun, bunaltının, bunalımın, başkaldırının, birey olma çabasının, barışık olmamada direnmenin, yerleşik değerleri sorgulama, yadsıma eğilimlerinin, yalnız özgür düşünce ve aydınlar üzerindeki baskıyı gün geçtikçe artıran siyasal iktidar tarafından değil, sözüm ona ilerici bağnaz çevrelerce de ‘mahkûm’ edildiğini gördüm, yaşadım. Bu açıdan bakıldığında, diyebilirim ki, bir yalnızlıkta yazdık. Bireyselliğe yer olmayan bir toplumda, birer aykırı olarak, birer horlanmış olarak yazdık. Kendi benzerlerimizi bulmak için yazdık.”

Usta yazar, “Doğu Öyküleri”ni de, bıçak sırtı olan konulara, politik bir yaklaşımla değil, orada yaşayan ve gözlemleyen biri olarak, yalnızlık, yabancılaşma, “öteki”ni anlama, anlamaya çalışma duygusuyla kaleme almış. Bizler açılımı tartışa dururken, yüreğini “başka” insanların yüreğine açabilenlerin beğenerek okuyacağına inanıyorum.


"-Bu ne bu?
-Kar.
-Böyle kar hiç görmemiştim.
-Burda daha neler göreceksin.
-Neymiş göreceklerim?
-Kurt, köpek.
-Başka?
-Ayı, tilki.
-Başka?
-İşin rast giderse, bir insanoğlu.
-Bu karda mı?
-Bu karda, eğer yolunu bulabilirsen. Ya da o, yolunu yitirmişse. Artık bahtına…"

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..