Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '07

 
Kategori
Anılar
 

Doğum günüm, annem ve ilk aşkım ( 1 )

Doğum günüm, annem ve ilk aşkım ( 1 )
 

Tarih 17 Eylül 1995. Bugün benim doğum günüm. Hızlı adımlarla yürüyorum, yürürken adeta dizlerim titriyor.

Elimde evden aceleyle bulduğum küçük bir not defteri var. Kalemim var mı ondan emin değilim.

Bugün üniversitede ilk günüm Hukuk fakültesinin kapısının önünde birden duruyorum. Devler için yapılmış kapıya bakakalıyorum, o kadar büyük ki.

Gözlerim annemi arıyor, her şeyi yapabilirim düşünceme rağmen onun varlığına, kanatlarının altında olmayı istiyorum şu an.

Kafamı arkaya çevirdiğimde Haydarpaşa numune hastanesini görüyorum ve daha da derinleşiyor hüznüm. Annem şu anda orda, yoğun bakımda hayata tutunmaya çalışıyor. Bir ay oldu. Ama biliyorum annem çok güçlü, bizi altı çocuğunu bırakıp gitmez, gidemez. Aklıma hiç bir zaman ölümü getirmedim. Kalbi durduğunda bile.

Devler için yapılmış kapıdan girdikten sonra, karşıma büyük bir hol çıkıyor, hol’ün solunda ve sağında bulunan kapılar başka bir hol’e açılıyor. Hangi tarafa gideceğimi bilemiyorum. İkisi de birbirinin aynısı çünkü.

Yanımdan elli yaşlarında bir bey geçiyor, elinde çantasıyla tam bir öğretmene benziyor. “Merhaba hocam” diyorum, hukuk fakültesi birinci sınıf öğrencisi olduğumu sınıfımı bulamadığımı söylüyorum. O da aynı sınıfa gidiyorum diyince peşine takılıyorum. Derslerinin zor olup olmadığını, nasıl bir çalışma yöntemi edinmemiz gerektiğini bütün sevimliliğimle soruyorum ama hiç cevap vermiyor.

Sonunda sınıfın kapısının önüne geliyoruz. Kapıyı açıyor ve karşımda yüzlerce insan bize doğru bakıyor. Kalbim duracak gibi oluyorum. Hocaya bakıyorlar herhalde diye düşünüyorum, içeri adımımı attığım anda bir tuhaflık oluyor. Hocam diye düşündüğüm kişi sessiz adımlarla birazda çekinerek bir öğrencinin yanına oturuveriyor.

Başımı biraz yana çevirince benden birkaç basamak üste en az beş metre uzunluğunda bir masanın hemen arkasında cüppelerinin içinde kaybolmuş üç kişi görüyorum. Cübbelerinin yakaları o kadar dik ki yüzlerini görmek imkansız. O güne kadar cübbeye benzer tek şeyi filmlerde vampirlerinin üzerinde görmüş olduğumdan doğal olarak ürküyorum. Sınıfın arkalarına doğru yürüyorum ve kendime saklanacak bir yer bulup nihayet oturuyorum. Sınıfta en az ikiyüz kişi var, hocanın sesi ancak mikrofonla duyulabiliyor. Bir beş dakika sonra hocalar, kürsüyü ağır adımlarla terk ediyorlar. Rahat bir nefes alıp, sınıfı incelemeye başlıyorum...

 
Toplam blog
: 7
: 524
Kayıt tarihi
: 22.08.07
 
 

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Beş yıldır avukatlık mesleğini elimden geldiğince ya..