Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Kasım '10

 
Kategori
Tiyatro
 

Doğum Sancısı ve Tiyatro

Doğum Sancısı ve Tiyatro
 

''Azade'' 2011 yılında sahnede


Oldukça telaşlı bir mesai günümde, gereksiz stresler omzumu çökertmeye çalışırken bir anda ‘‘yeter artık!’’ diye bağırmak geldi içimden. İşte tam o anda cep telefonum ve ofis telefonum aynı anda çalmaya başladı. Hangisine cevap vereceğimi düşünürken bilgisayarımın ekranında bir sayfa gözüme ilişti. Ebruli renklerden oluşan bir başlığı vardı sayfanın: Milliyet blog. Telefonlar çaladursun, sayfanın en üstündeki blog yazısı ilgimin odağını oluşturdu. ‘‘Azade ve Hacer Anlatıyor’’. Bu iki kadın acaba ne anlatıyor diye başlığa tıkladım. Ve bir çırpıda okudum yazıyı. Telefonlarım susmuştu artık ya da ben okuduğumun etkisinden hiçbir şey duyamaz olmuştum. Öykü çok çarpıcıydı. Fakat beni en çok çarpan öykünün dile alınış şekliydi. Anlatımın akıcılığı öyküyü daha etkili bir hale sokmuştu. Hikayenin diğer bölümlerini okuyup bitirdiğimde gözümde canlanan tek şey bir tiyatro sahnesi oldu. Öykünün talihsiz kahramanlarını sahnede görür gibi oldum. Bu öykü oyunlaştırılmalı ve sahnelenmeliydi.

Öyküyü ikinci kez okuduktan sonra artık kesin bir düşünce oluşmuştu aklımda ve yazar ile irtibata geçip ilk adımı attım. Karşılıklı birkaç yazışmadan sonra gereken mutabakata vardık ve ben oyunun yazılması aşamasına geçtim. Çok uzun monologlardan oluşmasına rağmen, öyküyü oyunlaştırmak pek zor olmadı doğrusu. Bir aylık çalışma sonrasında ortaya çıkan metin, sahneye konulabilecek hale gelmişti. Teknik açıdan uygulanması zor kısımlar dokuya zarar vermeden çıkarıldı ya da minik dokunuşlarda sahneye konabilecek şekle uyarlandı. Her ne kadar beni çok tereddütte bıraksa da, finali değiştirmek gerekiyordu ve de öyle oldu. Ancak öykünün finali izleyiciyi gözyaşları içerisinde bırakacak hale dönüştü. Tiyatro oyunlarında bir anlayış vardır ki, uzun yıllardır sürüp gider. ‘‘Güldürmek zordur’’ derler. İşte ben bu söze gülerim hep. Asıl ağlatmak zordur. Sokakta hiç gülmeyen adamların, tiyatro salonunda kahkahalarla güldüğünü görmüşümdür de, aynı adamın çok acıklı bir dram sahnesinde ağladığını görmemişimdir. Bizler çok kolay gülebilirken, ağlamasını bilmiyoruz. Beceremiyoruz. Hatta utanıyoruz ağlamaya. Kaldı ki ağlamak, en az gülmek kadar ihtiyaçtır. Fakat özellikle erkeklerin gözyaşlarının görülmesi ayıp karşılanır toplumlarda. Bu yüzdendir ki ağlatmak daha zordur bir tiyatro oyununda. Ve ben de işimi daha da zorlaştırdım, ağlamamaya şartlandırılmış bir toplumu, oyunun finalinde ağlatmaya karar verdim.

Uzun zamandır metin yazmaktayım. Gerek makale, gerek öykü, gerekse de tiyatro oyunu denemelerim oldu birçok kez. İki oyunum sahnelendi ve provaları süren üç oyunum daha var. Ancak ilk kez bir öyküyü tiyatro oyunu haline getiriyorum. Bu süreç içerisinde şunu fark ettim ki, her romandan, her öyküden bir senaryo olmazmış meğer. Ki benim uğraşısını verdiğim metin, oyunlaşabilecek en kolay metindi. Ancak buna rağmen, uykusuz kalınan çok gece oldu. Ama daha önce de ifade ettiğim gibi, yazar bana çok fazla iş bırakmamıştı. Dili çok sade, okuma kolaylığı olan, ezberlemeyi zorlaştıracak kadar yabancı kelime taşımayan, rolü alacak olan oyuncunun, öykünün büyüsüne kapılıp kolayca adapte olacağı bir metin vardı karşımda. İşimi kolaylaştıran bu oldu. Oldu olmasına ama yazarken birçok şeyi düşünmek zorunda kalıyorsunuz. Teknik imkansızlıklar, ekonomik yetersizlikler gibi olguları göz ardı etmemek gerekiyor. Hele bir de demokrasinin ağır aksak işlediği bir ülkede, düşünenin içeride, düşünmeden hareket edenin ise dışarıda olduğu bir ülkede daha zordur oyun yazmak. Fakat tam dört defa karaladığım iki cümleyi, sonra yine ekledim oyunun metnine. Bazılarını kızdıramayacaksak ne diye sahneye çıkıyorduk ki? Kaldı ki, tiyatro deli işi. Eh delinin de ceza-i ehliyeti (!)olmadığına göre. Hayırlısı olsun demek düşer bize.

Efendim bu yazı, öykünün yazarı olan sevgili Haluk Seki’nin önerisidir. Onun ısrarı ile bir oyunun doğumunu Milliyet blogda yazmaya karar verdim. Bu elektronik ortamda siz okuyuculara 2011 yılında sahnelenmesi planlanan oyunumuzun yazım aşamasından, provalarına, dekor, kostüm yapımlarından, ilk selama çıkıldığı ana kadar olan zamanı, bölümler halinde aktarmaya çalışacağım. Bu çalışma esnasında bir tiyatro oyununun mutfağını şeffaf bir şekilde görmüş olacaksınız. Esen kalın.

 
Toplam blog
: 28
: 669
Kayıt tarihi
: 17.07.10
 
 

Klasik Türk Musikisi, edebiyat, tiyatro, ülkeler, sosyoloji, psikoloji, tasavvuf gibi olgular ilgi a..