Duapeliti

Duapeliti'ne Ordu merkezden kalkıp giden taksi şoförleri hep böyle, işte böyle okuduğunuz gibi çok mu konuşurlar?

Bu Yalçın ne çok çeşme yapmış-yaptırmış yol boyunca aralıklarla! Yol boyunca çık çık hep yeşil, daha yeşil, tümden yeşil mi hayat, hayatımız. Şimdi o maviler aşağılarda mı kaldı, nasıl olsa dönüleceklerde.

Dutun dibinde durdu taksi, dutun dibinde indiniz taksiden; evin kapısında karşıladı sizi sevdikleriniz, üç yıldır göremedikleriniz, bir yıldır, altı aydır; kucaklaştınız, çilek kokuyorlardı, dut, çam ve taze süt kokuyorlardı.
Eve girdiniz, saat bir; sene 54'den başlayıp hızlıca geldiniz yıl 2007'ye hiç yorulmadan; amcanın sevgi ve saygı dolu sesi, bakışları, dokunuşlarıyla girdiniz saat ikiye.

Böğürtlenler bizi bekliyor, dedi baba, orman, fındıklar bizi bekliyor çocuklar diye diye coştu baba vurdu yeşile, hadi çıkmaya devam, çık çık çıkmayaaaa!...
Duapeliti'nde arılar kelebekler, çiçekler böcekler, fındıklar kayınlar, sular otlar ayrı ve bir; yavaş ve hızlı; dişi ve erkek; yaşam ve ölüm; bir başka farklı-aynı dans ediyorlardı rüzgârla güneşle.

Böğürtlenin dilinden anlayan babaydı, ormanın, fındığın, otun böceğin, kuşun dilinden anlayan babaydı, peşi öğrenmeye çalışan siz; işte Aşk, işte Eylül, işte Yaren ve işte sen, sürekli fotoğraf çeken bir sen.

Amca sevgisiyle, yenge, Nur'la, nur dolu yeşilden indiniz yeşile, yeşille ve maviyle sarmaş dolaş oldunuz Duapeliti'nin duası eksiksiz.

Şöyle bir dönüp baktınız Ordu'ya, şöyle bir dönüp baktı Ordu size; ne kadar güzeldi memleket, ne kadar güzeldiniz.

Amca dut ağacının tepesindeydi, sallıyor sallıyordu dutun dallarını, dutlar yağmurdan hızlı dökülüyordu, yağıyordu üstünüze; sevgiden, yanında mutluluktan yeşil yeşil, mavi mavi çığlıklar atıyordunuz; ah yaşamak!

Hem geçiyor
hem geçmiyordu
zaman
yeşilde
her tonunda
mavide
sevgide
Ordu'da
Ordu'nun
tepesinde
sahilinde
insanında
insanlığında
zaman
hem geçmiyordu
hem geçiyordu
Aşk bir böğürtlen
bir böğürtlen
daha diyordu
dut taflan
çilek
Eylül fındık
Yaren yol
yolculuk diyordu
sen mutluluk
mutluluk
diyordun
hepsi hepsi!