Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '11

 
Kategori
Deneme
 

Dün geldi...

Dün geldi...
 

“ İnanmıyorummmmmmm… 21 yıl ” diyordu adam mesajında sevinçli bir şaşkınlıkla…

Oysa kadın hep inanmıştı bir gün yollarının mutlak kesişeceğine…

Çünkü o kadar kısa bir zaman dilimine sığdırılan onca yoğun paylaşım, hüzünler, sevinçler, şiirler, yok olamazdı…

Düne inanmıştı kadın…

Hep inanmıştı.

Beatles’ın o doyumsuz şarkısı yankılanırdı kulaklarında her daim, gittiği her yere taşırdı iç sesiyle söyleye söyleye :

“ Yesterday, all my troubles seemed so far away
Now it look as though they're here to stay
Oh, I believe in yesterday… “

Şarkı diyordu ki bir yerinde:

“ Oh, düne inanıyorum
Birdenbire, eskiden olduğum kişinin yarısı bile değilim
Üzerimde asılı kalan bir gölge var
Oh, dün aniden geldi “…

Boşuna sevmemişti hep bu şarkıyı, hep söyleyip hep dinlememişti boşuna…

Çünkü her dinlemede inanç tazelerdi adeta düne…

Ve nihayet,

Dün gelmişti…

Çünkü düne inancını hiç yitirmemişti kadın…

Ki

21 yıl umutlu bir hüzünle gölge gibi üstünde taşımıştı yaşananları, yaşanamayanları…

Sabahın alacasında çalan bir telefon ziliyle erimişti birbirinin içinde dünle bugün…

Kilometrelerce ötelerden bir çırpıda anlatmışlardı birbirlerine telaşla, sevinçle, hayatlarına kattıklarını, hayatlarından çıkanları…

Yılların özetini çıkarmışlardı birbirinin sözünü kese kese,

Biraz çekingen, aceleci bir sevinçle yaşadıkları her şeyi paylaşmak istemişlerdi,

Sanki bir 21 yıl daha görüşemeyeceklermişçesine…

Cümlelerin çoğu da  “ hatırlıyor musun “ kelimesiyle başlıyordu.

“ Evet, tabii ki hatırlıyorum”  la tamamlanıyordu bir önceki cümle…

Birbirlerine nefes olmuşlardı o yoz şehirde

Ve

O yoz şehirde aldığı en anlamlı hediye olmuştu anneler gününde ıssız bir parkta adamın ona okuduğu “ Analardır adam eden adamı “ şiiri…

Ve yine

O yoz şehrin kırık dökük otogarında, bir elinde valizi bir elinde minicik bir elle veda ederken geçmiş yaşamına ve adama “ merak etme ayrılıkları kimse benim kadar güzel yaşayamaz “ demişti kadın…

Yaşadı da yıllarca en güzel ayrılığını,

Yanından hiç ayırmadığı veda mektubuyla adamın…

 “Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider / Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında / Yanlış adresteydik, kimsesizdik belki  / Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar / Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı / Üşür müydük narçiçekleri ürperirken / Gidersen kim sular fesleğenleri  / Kuşlar nereye sığınır akşam olunca “ diye başlamıştı adam mektubuna…

Ahmet Teli’yle tanıştığı gün kadının yüzündeki hüzünlü gülümseme dikkatini çekmişti şairin, nedenini sorduğunda şaire “ Bir yanımda hep asılı kalan hüznümün faili sizin dizelerinizdir, veda mektuplarının belki de en can vereni sizin dizelerinizle süslüydü ” demişti kadın…

Yerleşilen sahil kasabasında, yıllarca minicik bir çocuk kovasıyla küreğiyle kumdan kaleler yaparken, annesi de her bir kum tanesine ezberletmek istercesine okumuştu o mektubu dört mevsim usanmadan gözyaşlarını dalgalarına savura savura denizin…

Ve yıllar sonra birbirlerini bulduklarında,

“ Yeniden başlamak için değil, bıraktığımız yerden devam etmek için…” diyordu adam.

Ve ekliyordu:

 “ Bir akşam konuğum ol /Oturup konuşalım biz bize / Anıların çubuğunu yakıp / Uzatalım geceyi biraz / Geçmişe bir el sallayıp / Yaşanan günleri konuşalım…”

Konuşacaklardı elbette…

Öyle çok şey vardı ki anlatacak dinleyecek susacak…

 

Sevtap Özkahraman

 ( 30/11/2011 - Ankara )

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 121
: 745
Kayıt tarihi
: 07.11.08
 
 

1958 Balıkesir doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü mezunu..