Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '11

 
Kategori
Güncel
 

Dünya Kadınlar Günü

Dünya Kadınlar Günü
 

(Alıntı yeri: yaşadıkça.com adlı yayın alanı)


Giriş 

Bir Dünya Kadınlar Günü daha geçti. 

Ezerek mi geçti, bazı sorunlara parmak basarak mı geçti pek anlaşılamadı. 

Seslerini yükseltmek isteyen kimi kentsoylu kadınların da neler istediğini ben anlayamadım. 

Sorunlu kadınların başkaldırı içerikli isteklerini türlü engeller yüzünden duyamıyoruz. Çünkü ‘’erkek egemen‘’ bir örgütlenme içinde kadınlar için ayrılan yer ne olur ne olmaz diye çok kısıtlanmış. 

Siyasetin çalkantılarında kadınlar yine unutuldu. Çünkü çoğu ülkede kadın lider yok. Biliyoruz ki sevgi, saygı, şefkat, merhamet ve sabır yeryüzündeki annelerin hepsinde var. 

Ne yazık ki o kadınların ki çoğu evlerinde oturup kocalarının eline bakarak yaşamak zorunda. Yine de anamız, bacımız, eşimiz, kızımız, teyzemiz olarak yanı başımızda dururlar hep. 

‘’Erkek egemen’’ bir ortamda kadınlar ile kızlarının ne durumda olduğunu ancak onlar bilir. 

Kimileri ise bu durumu ya istismar eder ya da görmezden gelerek böbürlenir durur tepemizde. 

Sonuçta da kadınların ekonomik yoksulluk içindeki, sızlanma ve ezilme süreci uzar gider. 

I.  

Peygamberimizin: Cennet anaların ayakları altındadır, sözü Batıcılarca iyice unutturuldu. O söz ki yeryüzündeki bütün anaları ve anne olmaya aday bütün genç kızları yüceltir. Ne yazık ki bu kutlu söz bir türlü evrenselleştirilemedi. Çünkü Batıcılar İslâm’a karşı Batı’dan korkuyor. Ne ki korku dağları beklediğinden kimi kişiler o korktuklarının yanında dolaşmaktan mutlu. 

Dolaştıkça ‘’kördüğüm olmak‘’ açmazından hiçbir canlı kurtulamaz bence. 

Özellikle kamuoyuna ayrı Batı’ya ayrı tellerden çalan nice alt başlıklı Batıcılar kördüğüm olmaktan bile mutlu görünüyorlar. İnadına mutluluk bu olsa gerek 

II. 

‘’Hayat pahalılığı‘’ konusunda sorulan sorulara karşılık gelen cevaplar çok olumlu. 

Petrolün gözü çıksın. Tüketim eğilimleri azalsın. Aç gözlü aracılara Allah vicdan versin. 

İstatistikler ile anketlerin en önemli özelliklerinden biri de bu: Nabza göre şerbet verirler. 

Ortalık ‘’nohut sapı’’ türünden ‘’toz duman’’ içinde oldukça karışık. 

Kimilerince doğru gibi olan ‘’teori’’ ile kişiliklere mahkûm ‘’pratik’’ bir türlü uyuşmuyor. Her konuda olduğu gibi herşeyi sulandırma eğilimi almış başını gidiyor. Kavramların içi boşaltılıyor bile bile. 

III. 

Toplumun yarısını oluşturan kadınlar ne hukuktan ne de maliyeden gereken ilgiyi göremiyor. 

Resmen ‘’üç milyon kırk altı bin‘’ olan işsiz sayısı, muhalefetin dilinde ‘’yirmi milyon‘’. Şaşırdım kaldım: Şeytan bunun neresinde? Hayat bin bir zorluk içinde yaşayanlar için kendi ağını örüyor. N 

ecip Fazıl’ın dediği gibi: Öyle bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu

IV. 

Kimi öğrenciler yüksek okul diploması yerine KPSS sınavlarına katılmak gerektiğini kınıyor. 

En az yarısı gençlerden oluşan işsizler ordusu kadınlı erkekli huzursuz. 

Askerliğini yapmadığı için işe giremeyenler ile askerden yeni gelenler de iş peşinde koşuyor. 

Evde eşinin avucuna bakan mesleksiz ev hanımları ile sokağa bile çıkamayan genç kızlar ne olacak? 

Bu konuda bütün dayatmalara karşı ilgili meslek odaları ile siyaset nedense sessizliğini koruyor. 

Bir işi üç kişi ile yürütmek(!) dururken, kim dördüncü ya da beşinci işçiyi alır içeri. O içeri de sır küpü. 

V. 

Aile içi çatışmalar almış başını gidiyor. Kimse kimsenin sözünü dinlemiyor. 

Ülkemizde herkes birbirinden bir şeyler istiyor. Hiç kimse hiçbir şeye doymak bilmiyor. 

İsraf, nifak, açgözlülük, iltimas, adaletsizlik, dokunulmazlık, mutsuzluk, sinirlilik yaygınlaşıyor. 

Sen ben kavgası, böbürlenme, falanın adamıyım, asarım keserim ve başkaldırı almış başını gidiyor. 

VI. 

Bazı ülkelerde kadın erkek ayırmaksızın acımasız bir kıyım yapıldığını da görüyoruz. 

Başını kadınlı erkekli Müslüman toplumlarının çekmeye başladığı yeni bir değişim çağına girdik: 

Tiranlar, firavunlar ile diktatörler tek tek temizleniyor artık yeryüzünden. 

İktidar sarhoşlarının ne durumlara düştüğünü görmek için birkaç örnek var yakınlarımızda: 

Saddam Hüseyin ile Hüsnü Mübarek’ten sonra Muammer El Kaddâfî yeter bize. 

Sonuçta hiç kimse mutlu görülmüyor. Çünkü hiç kimse istediğini alamamış bulunuyor şu fâni dünyadan. 

VII. 

Dün bir Dünya Kadınlar Günü daha geçti. 

Kimi kadınlar sızlandı, kimileri de olağan bir biçimde kutladı bu anlamlı günü. 

Karınca kararınca iyi kötü, varlıklı ya da yoksul yaşayıp gidiyoruz ölüme doğru. 

Türkiye’de olduğu gibi Düziçi’nde yaşayan kişilerin de yarısı kadın. 

Ezgin, bitkin, umutsuz, gergin ve her işi yaparım diyerek dolaşan işsizlerin de yarısı kadın. 

Kadın erkek ayrımını içermeyen insan ya da nüfus kavramlarını bile bile yazmıyorum. Çünkü bu kavramların somutlaşmış biçimi olan ‘’kişi’’ çok önemlidir hukuk açısından. 

Böylece onların sayılara vurularak incelenmesini bir yana bırakarak bakmak gerekiyor olaya. 

Böylece onların hak arama ya da hakkını savunma sorumluluklarının var olduğunu bilelim. 

VIII. 

Toplum bilim açısından da insan varlığı kesin kes ‘’erkek’’ ve ‘’kadın’’ olarak da incelenir. 

Hukuk uygulamasında ise her kişi için eşitlik ilkesi gereğince bu ayrım göz önünde tutulmaz. Çünkü ‘’fail’’, ‘’müşteki’’, ‘’davalı’’, ‘’mücrim’’ ya da ’’davacı’’ tek başına belirli bir kişidir. 

Toplum bilim ise onları kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı, emekli, işçi, işsiz, hasta diye ayırır. 

Köylü, kentli, suçlu, eğitimli, eğitimsiz, beyza yakalı, mavi yakalı, orman köylüsü diye de ayırır. 

Siyaset ve yönetim için bu tür ayrımlar çok önemi olsa da gerçek verileri bulmak oldukça zor. 

Bu yüzden ya gerekenler yapılamaz ya yanlış kararlar alınır ya da suça, intihara sürüklenir direnemeyenler. 

IX. 

‘’Erkek milletiz vesselâm’’ diye kimilerince böbürlenilerek söylenen bir söz vardır. 

Suç işleyenlerin çoğu erkek. Çoğu kurbanlar da kadınlar, çocuklar ya da masum kişiler. 

Batı sanayileşirken acımasızca çalıştırılan kadınlar ile çocukları için de durum böyle olmuş. 

Yüzlerce yıl sonra az çok zincirlerini kırmış olsalar da yine ezilen kadın kitleler var oralarda. 

Bizde ise olay her bir komda, mezrada, köyde, beldede ve kentte acıklı durumunu koruyor. 

Gerçekte her bakımdan sömürülen bir toplum olarak ayakta durmaya çalıştığımız açık. 

Kadınlı erkekli yoğun bir dayanışma içinde bulunsak da bir gün bu durum çatırdayacak bence. 

X. 

İşin başını erkelerin çektiği yanlış giden nice olayların yaşandığını kimse yadsıyamaz. 

Kadınlarımız aldatılmak, ezilmek, horlanmak, ötelenmek, dövülmek, sövülmek istemiyor. 

Boşanmak isteyenler, evlerinden kaçanlar, intihar edenler ile tecavüze uğrayanlar hep kadın. 

Ayrıca evlerinde vurulan, evlerinde ha bire dövülen ya da evlerinden kaçırılanlar da kadın. 

Namus davalarında ilk öldürülenler neden kadınlarımız ya da kızlarımızdır? Çünkü erkekler hayatta kalmayı severler. Korkaktırlar. Teke tek dövüşmekten kaçarlar. Çoğu zaman da maşa olarak gençleri kullanırlar utanmadan. 

Namusluluk taslamakta da üstlerine yoktur, bu da iyi biline. 

‘’Delikli demir’’ çıktı çıkalı böyle bu durum. 

XI. 

Ankara’da bir şairin iki eşi ve çocukları ile aynı evde yaşadığını duyduğumda donmuştum. 

Üstlerine kuma getirilen ya da çocuk yaşta evlendirilenler bizim kadınlarımız değil mi? 

Kan davalarında öldürülenlerin yaklaşık yarısı kadın olsa gerek. Zorlanan, horlanan kadınlarımız. 

Toplum bilimciliğe öykünen kimilerince yapılan kimi araştırmalar ise nice sapmalarla dolu. 

Bu yüzden ‘’aile içi zina’’ demek olan ‘’ensest’’ konusunda tutarlı araştırma bulamıyoruz. 

Bu konularda ne yazık ki Avrupa’da adımız çıkmış dokuza inmez sekize. 

Kaldı ki Avrupa Birliği tutkusu uğruna ‘’zina’’ da suç olmaktan çıkartılmış bulunuyor. 

Bakalım bu leke üstümüze yapışıp kalarak daha ne kadar mutsuz aile yaratacak ülkemizde. 

Bakalım kaç bin genç kızımızın ruhunu karartacak, canlarına mal olacak bu alçak durum. 

Parasızlıktan dolayı kızların karşılıklı değişimi demek olan ‘’berdel’’ zorlaması ne olacak? 

XII. 

Gelecek yıl da Dünya Kadınlar Günü yine kaymak tabaka tarafından kutlanacak bütün görkemi ile. 

Umarım içine kurt murt düşmeden; kendimizce kadınlı kızlı hepimiz kutlarız bu anlamlı günü. 

Bildiğiniz gibi ‘’umut fakirin ekmeği’’ ezici bir çoğunluk için. 

Umarım anamız, bacımız, kızımız, teyzemiz, bibimiz ile onların kızları artık sızlanmaz. 

Bu yıl içinde umarım hukuk, siyaset, iş bulabilmek ve mali bakımlardan gereği düşünülür. 

Belki bir gün ‘’kaymak tabaka’’ tıka basa doyar da karşı kesimdeki kadınlar huzura kavuşur. 

Ülkemizde sanırım İstanbullu Tatyos Efendi’nin yaşadığı ruh halini yaşıyor kimi kitleler. 

Onun, içinde kendimizi bulduğumuz sözleri ile bezeli bestesi dillerimizden düşürmeyecek: 

‘’Gamzedeyim devâ bulmam / Garibim bir yuva kurmam Kaderimdir hep çektiğim /İnlerim bir devâ bulmam’’ 

(09 Mart 2011 Düziçi) 

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..