Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '17

 
Kategori
Öykü
 

Dünya Taşınıyor 6

Dünya Taşınıyor 6
 

Hiyeroglif harf insanı kendine çeker ve bakanı hayallere daldırırdı. İnsanların yaşayış tarzlarına acıya, sevince, hüzne nüfuz etmiş harfler bunları nereden kilitleyip getirdiğini, gizleyen tarafı insanı çağlar boyu hep peşine takmıştı. Ama bu bilinmeyenin derinliklerinde daha da gizli olan ateş haritaydı. Haritayı okuyan ise bir an durup hiyeroglifin yalnız bırakmayan esrarına kendini salardı.

Neydi bu bilmece, hiyeroglifin kendisi mi yoksa onun ışığının devamımıydı. Elbet devam eden katmerlenir ve bu da ancak düşüncenin o ışığın akmasına aracılık etmesiydi. Bin yıl önce çizilmiş bir şeklin sahibini az önce terk etmiş gibi esrarlı oluşu her insanın isteyeceği şeydi. Onu ancak Selami ve Fikri anlayabilirdi. Onların kutsal ışıkla ilgili öğretileri sahiplenmeleri ve bunu yaşamlarında uygulamaları ne kadar haklı olduklarını fornox birliği ortaya çıkarıyordu. Zamanla veya çok uzak bir gelecekte Kulukse insanı da bundan haberdar olacaktı. Çünkü uzayın neresinde olursa olsun yaşam taşıyan bir galakside bir gezegende gelişme hep kutsal ışıkla oluyordu. Teknolojileri de buna endeksliydi.

Selami yazıtlara bir süre daha baktı. Hiyerogliflerin anlamını çözmeye uğraştı. Başarılıda oldu. Hiyeroglifler bu bölgedeki bir medeniyetten bahsediyordu. Arayon isimli bir medeniyetti.Uygarlığın zirvesini yaşamış Arayon milletinin yaşamı tarıma ve bilime dayalıydı. Hastalıkların olmadığı, yoksulluk nedir bilmeyen ve komşu devletlerle hiç savaşmayan bir milletti bu. Savaşmayan bu milletin elbet askerleri de vardı. Ama uyguladıkları politikalar sayesinde askerler savaşmaya hiç ihtiyaç duymamışlardı.

Selami daha sonraki metinlerde çok ilginç şeyler okumaya başladı. Arayon milletinin bu gezegene dünyadan geldiği yazıyordu. Geliş öykülerinde birkaç bini geçmeyen kavim insanı tanrıya çok dua etmiş kendilerinin Dilmun isimli cennetine gideceklerine inanmışlardı. Bayramları olan nevruzda büyük şölenler tertip ediyorlardı. Yüzlerce küçük baş hayvanı kurban ediyorlardı. Kanları ile boydan boya kırmızı renge bulanan keşişler ise dua ayinleri ile tanrıya yakarıyorlardı. Tanrının işi başka bir nevruz bayramında ortaya çıkmıştı.

Kral Lugulbanda şölenleri büyük bir ateş yakarak başlatmıştı. O sıralar anlaşamadığı komşu devletin kralını da çağırmıştı. Komşu kralın toprakları Arayonları toprağı olan Mezopotamya’nın güneyindeydi. Kralın ismi Marduk’tu Kendisine gösterilen şaşaaya hayran kalan kral Marduk iki devlet arasındaki anlaşmazlığı çözmek için ‘mati’ isimli anlaşmayı imzalamışlardı.

Öğleye doğru iki kral halkın arasındayken gökyüzünde büyük ışık hüzmeleri meydana gelmişti. Halk ve iki kral ne olduğunu anlayamadan ışık hüzmeleri yere inmişti. Ve arayon halkı bin yıllardır ettikleri duanın kabul olduğunu anladılar.

Yere inen ışık hüzmeleri ışığını yitiripdev uçan dairelere dönüştü.Dairelerin birinden çıkan iri, siyah gözlü yaratıkLugulbanda’nın yanına gelip

“Bizler düşman değiliz. Siz arayon halkını cennete götürmeye geldik.” Demişti.

Lugulbanda şölenleri durdurmuş ve hakının cennete gitmek için hazırlık yapmasını istemişti. Lugulbanda konuştuğugökten gelen yaratığı sarayına davet etmişti. Marduk ve Lugulbanda karşılarına alıp oturduklaarı iri gözlü yaratığı dinlemişlerdi. O kainatın bütün sırlarını bir bir anlatıp ortaya dökmüştü. Ve elindeki kitabı gelecekte arayon topraklarının mirasçısı olan Marduk’a vermişti.

“Bu kitap sana bir ödül. Kainatın tüm sırlarını içeriyor. Biz arayonları çok dua ettiği için seçtik. Şayet sen Marduk halkın birlik içinde bin yıl yaşarsa sizleri de götüreceğiz. Ne mutlu gidenlere.”

Lugulbanda sormuştu. Bizler Dilmun cennetine gideceğimize inandık hep. Dilmun cenneti parlak bir yermiş. Güneşi yokmuş. Parlaklığı kendindenmiş. Anlat bize. Orada daha neler var?”

İri gözlü yaratık “Benim adım Setuna. Ben hep doğruları söylerim. Gideceğimiz cennetin ismi Soran P2. Orada düşmanlarınız olmayacak. Üstelik gezegen parlak değil. Bir güneşi var.”

Lugulbanda “Özlediğimiz yer cennette olamasa oraya gitmeye karar verdik. Geleceğimizigüven içinde yaşamak için gitmekte kararlıyız. Bize ne yapacağımızı söyle. “

Setuna dışarıdaki uçan daireleri kastederek “Şimdi bütün halkın güneş kayıklarımıza binecek. Yolculuk biraz uzun geçecek. Önce uzaya çıkacağız. Sonra birkaç gün boşlukta gideceğiz. Geçit kapısı denen yerden girip Korap isimliyıldıza ulaşacağız.”

Hiyeroglif yazı burada bitiyordu. Selami bir kavmin serüvenini okuduğu için mutluydu. Gezengende gördüğü ilkel insanlara şimdi daha çok ısınmıştı. Aynı soydan gelmenin bir yakınlığıydı bu. Selami bir süre daha mağarada dolaştı. Enerjisi kutsal ışık olan cihazları uzun uzadıya inceledi. Sonra aklına maymun adamlar geldi. Onlar mağaraya girdiklerinde hiçbir şey yapamamışlardı. Kutsal ışığı bilmedikleri için cihazları çalıştıramamışlar ve mağarayı ele geçirememişlerdi.

Selami arayon uygarlığının ne kadar ileri gittiklerini şimdi daha iyi anlayabiliyordu. Mağara boydan boya esrar doluydu. Bu onların eseriydi. Selami bir süre düşündü. “Peki gezegendeki ilkel insanlar neyin nesiydi. Ve o ileri gitmiş arayon uygarlığı nereye gitmişti. Yoksa mutasyona uğrayıp iri gözlü uzaylılar mı olmuştu. Soran P2 ‘deki ilkel insanlar niye ilerlememişlerdi. Yoksa uzaylı yaratıklar insanları ilkelliğe mi hapsetmişlerdi. Onların arayon halkı olma ihtimali zayıf gibi görünüyordu. Ama aynı soydan oldukları ortadaydı.

Selami bunu öğrenmek için ne işe yaradığını bildiği parlak bir yüzeyin önünde durdu. Elini kare şeklindeki butona koydu. Parlak yüzey çalışmaya başladı. Selami ekrana bir süre baktı. İnsan, hayvan, doğa görüntüleri vardı. Sesli bir şekilde ekrana Soran P2’deki ilkel insanları sordu. Cevap hemen geldi. Ekran sesli şekilde ilkel insanların dünyadaki Samu uygarlığından geldiğini ve savaşçı olduklarını öylüyordu. Ve ceza olarakta fornox birliğiinsanları ilkelliğe hapsetmişti.

Selami bu sefer arayon halkını sordu. Ekranda hemen cevap geldi. Arayon halkı yine dünyadaki gibi birlik ve barış içinde hep tanrıya dua etmişler şölenlerle bunu pekiştirmişlerdi. Günlük hayatlarındaçok çalışkan, doğruluk dürüstlük içinde olmuşlardı. Fornox birliğide arayon kavmini yüceltmek için aralarına almış onlara iki seçenek sunmuşlardı. Ya gerçekten cennete gidecekler veya cenneti vücutlarında yaşamak için mutasyona uğrayıp iri siyah gözlü uzaylılara dönüşeceklerdi. Arayon halkı ikinci seçeneği seçipmutasyona uğramışlardı. Ve kendilerine benzeyen uzaylılarla yaşamak için ‘Tesla’ isimli gezegene göçmüşlerdi.

Selami onların uzunca binlerce yıl yaşadığını biliyordu. Onlar ne hastalık çekiyor ne sıkıntı çekiyordu. Yaşamları salt gerçeklerdi. Hep kutsal ışık üzerine yaşarlardı. Çupakapraya dönüştüğünde nasıl da heyecan içinde olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Bir yolunu bulup İri gözlü uzaylılara dönüşmeyi çok sitiyordu. Ama mutasyona uğramak için önce mutasyon kabinini bulmak gerekiyordu. Ona ‘ramea’ deniyordu. Bu mağarada da onu bulmak kolay olmayacaktı. Mağaranın odaları birbirine bağlı ama kapıları kapalıydı.  Herbirini açmak için şifrelerle uğraşması gerekiyordu.Şifreler kutsal ışık dozu ve renkleriydi. Selami bunları uygun miktarda kullanabilirse kapıları kolayca açacaktı.

Selami ne kadar uğraşsa da mağaranın bir tek kapısını açamadı. Mağarada sanki duvardaki yazıtların görülmesine izin verilmiş gibiydi. Anlaşılan maymun adamlarda bu yüzden burayı terk etmişlerdi.

Selami “kutsal ışığı dozunda rengini ise tonunda kullandım. Belki de kapılarda başka bir şifre parametrsi var.”

Fikri “bu tür kapılar ancak sürekli denemelerle açılır. Bizim yapacağımız defalarca denemek. Sen sadece kapıya kutsal ışık akışını düşündün.  Başka bir şey düşünsek belki açılır. “

Selami “Daha başka ne düşünebiliriz ki Anlaşılan kapı kimliğimizi tanımadı. Belki de bu yüzden açılmadı. İri gözlü yaratık olsa o da benim gibi düşünecek kapıyı öyle açacak. Belki o uzaylı arayonlar daha ileri gidip kapıyı açmadan içeriye siterilize bir şekilde giriyorlar.”

Fikri “O tekniğe ulaşmaları elbet yabana atılmaz. Dediğin şekilde içeriye kapısız giriyorlarsa bu kapı neyin nesi?”

Selami “Artık burayı terk edelim. Burası tekin yer değil. Maymun adamlara hiç belli olmaz. Çıkar gelirler.”

Selami’nin kolundaki cihaz sinyal almaya başladı. Açıp baktı. Gezegendeki ilkel insanlar arasında kavgaya benzer bir savaşı gördüler.

Selami “Her şeyi doğasında bırakmak lazım. Bu ilkel insanlara medeniyeti öğretmek o kadar gereksiz ki giriştiğim işin yanlışlığını anlıyorum. Gördüğüm şu on on beş kişi kalabalığın birbirine sopa ile vurması medeniyeti hemen unutturur.”

Fikri “İlkel insanların rızkı işte böyle ortaya çıkıyor. Birbirlerine vurarak kazanan diğerinin elindeki yiyeceği alıyor. Onunla doymadıysa karılarına kızlarına ortak oluyor. Medeniyet ilkelliği birkaç günde hatta birkaç yüzyıl, bilemedin birkaç bin sene ortadan kaldıramıyor. Medeniyet her şeyden önce ekmek gibi su gibi ihtiyaç olmalı. Tıpkı birkaç çarkın dengeli bir şekilde birbirini döndürmesi gibi. Gök yüzündeki  güneşin ışığı değil insanın içindeki ışığın yaralı gönülleri iyileştireceği bilinmeli. Zaten insanoğlunun gelişmesi doğadan değil iç dünyasından gelerek oldu.”

Selami “Artık bir daha Soran P2’ye gelmemiz doğru olmaz. Baksana dünyaya gittik peşimizden maymun adamları getirdik. Mağaranın kapılarını açsaydık kim bilir ne tür olaylara sebep olacaktık. Henüz değiştiremediğimiz gezegeni ilkelliği ile baş başa bırakmak en iyisi. Bence bu mağara geleceğin ışığını taşıyor.Kainatın tüm sırları orada. Oradan dışarıya sızacak her bilgi bizim gezegene vereceğimiz zarar ile aynı boyda. Artık biz ölsekte geleceğimiz yine kuluksede. İnananlar için cennet cehennem orada. Hayal edenler için ölüp yeniden doğmak yinede orada.”

Selami ve Fikri barakalarına gelmişti. İçeriye girdiler. Selami “Ne dersin ışınlama geçidini yok edelim mi. Bir daha kimse gelmesin buraya. Biz de geri dönmeyelim.”

Fikri “Geçidi yok etmek akıllıca olmaz. Canımız sıkılır tekrar gelmek isteriz buraya. Bir geçidi inşa etmek hem pahalı hem zor.”

Selami  “Bizi biz yapan bu geçitdir diyorsun öyle mi. Dediğin gibi olsun.”

 Geçidi çalıştırdılar. Tam gideceklerinde dışarıdan içeriye yoğun bir ışık akışı oldu. Selami ve fikri dışarıya çıktı. Bir anda hareketsiz bir şekilde yere kapandılar. Gök yüzündeki ışık cümbüşü daha da yoğunlaştı.  İki arkadaşın yerle bağlantısı kesildi. Yukarıya doğru çekilmeye başladılar.  Bir uçan daire görünüyordu. Altındaki kapağa yaklaştılar. İçeriye alındılar. Uçan dairenin içinde bir süre hareketsiz kaldılar. İri gözlü yaratık elindeki cihazı onların üzerine tuttu. Cihazdan kızıl ışık çıkıyordu. Selami ve Fikri kendine geldi.

Uçan dairenin içinde sanki mavi duman dolu gibi ışık akıyordu. Duman denemezdi ama ortada akıp duran bir şey vardı. Akan ışığın içinde küçük beyaz ışık saçan zerrecikleri vardı. O zerrecikler Selami ve Fikri’nin üzerine akıyordu. İri gözlü yaratıklar onlara bakıyordu.

Elinde cihaz tutan yaratık konuşmaya başladı. “Siz iki insanoğlu sizi tanıyoruz. Kutsal ışığı kullanmayı bildiğiniz için sizi seçtik.Biz iri gözlü yaratıklar Orion takım yıldızı canlılarıyız. Ve ikinizin yardımı ile dünyadaki ölüleri dirilteceğiz. Onları bu gezegene getireceğiz. Sizlerin yardımı şöyledir. Birlikte dünyaya gideceğiz. Sizi orada indireceğiz. Şu an içinize girmekte olan ışık zerrecikleri orada sizi ışığa dönüştürecek.gezegenin her yanını sizler sayesinde ışık kaplayacak.”

Selami “Bizleri nasıl eski halimize dönüştüreceksiniz. Vücudumuz dünyanın dört bir yanına dağılınca onları bir araya toplamak zor olmayacak mı. Çünkü bir miktarda olsa vücudumuzdan dışarıda kalanlar olacak. Ölü diriltmeye gelince bunları siz söylüyorsunuz. Sizler gibi üstün zekalı yaratıklar bunu başaracağından eminim.”

İri gözlü yaratık “Elbette ölüleri diriltiriz. Sizin bilmediğimiz sırrımız var. Bunu öğrenmenizde sakınca olduğu için söylemiyoruz. Sizin ışık olmanıza gelince yer yüzündeki ölüleri bu sayede mayalayıp ayağa kaldıracaksınız. Bütün ölüler dirilince sizin etrafınızda toplanmaya başlayacaklar. Bu sayede onları alıp götürmek kolay olacak.”

Selami “Sizler ne yiyip içersiniz.Nelerden hoşlanır nelere kızarsınız. Bakıyorum sizler sakin ağır başlı hiç kızmayan tiplersiniz. Kendiniz hakkında biraz anlatsanız diyorum.”

Yaratık “Bizler cihazımızın boşluktan ürettiği tisolat isimli yiyeceği yeriz. Başka yemek yemeyiz. Yiyeceğimiz beyazdır. Şeker içerir. Biz hiç kızmayız. Yalnız insanlar üzerinde görünmeyen bir şekilde yargıya varırız onları yönetiriz. Bildiğiniz gibi çok uzun yaşarız. Bin yaşına gelenlerimiz ölümsüzlüğe ulaşır. Biz ölümsüzlüğümüzü kutsal ışıktan alırız. Liderimiz Apantasis’e zihinsel yönde bağlanıp ondan kutsal ışık alırız. Orion takım yıldızının bir gezegeninde yaşarız.Bu gezegeni de yaşanır hale biz getirdik. Soran P2 gezegeni bundan yüz milyonlarca yıl evvel sıcak bir gezegendi. Atmosferi yoktu. Haliyle gezegende ne yaşam ne su vardı. Bizler esir enerji sayesinde Soran P2 gezegenine atmosferi getirdik. Sonra su sonra yaşamı getirdik. Aynı şeyi dünyaya da yapardık. Ama dünyanın sonu yavaş yavaş gelmekte. Şöyle ki güneş yıldızı birkaç bin sene daha yaşayacak. Sonra güneş patlayacak. Siz insanlara değer veriyoruz.Siz insanların atasını biz yarattık. Tanrı bize izin verdi. Adem’e tanrının ruhunu üfledik ve canlandırdık.”

Selami “Biz insanoğulları neden sizler gibi değiliz. Yoksa sizler daha önceden yaratıldığınız için mi. Biz insanların ancak bir cihaz icat ederek ileri gidebileceğimizi sanıyoruz. Oysa sizlerin uygarlığında bunlar aşılmış durumda. Teknolojiye hiç ihtiyacınız yok. Her şeyi kutsal ışıkla hallediyorsunuz.”

Yaratık “Bizler kutsal ışığın esrarının büyüklüğüne inandığımız için teknolojiye ihtiyacımız olmuyor. Bizler kutsal ışık kullanımında çok ileri gitmiş bir uygarlığız. Henüz insanoğlu bunu keşfetmiş değil. Zamanla sizlerde ilerleyeceksiniz. Ta ki kutsal ışığa teslim olana kadar.”

Selami “Şu anki rotamız neresi. Çünkü yıldızlar arası geçit kapısının tersine gidiyoruz. Dünyaya gitmek için sizin kullandığınız yöntemi merak eder durumdayım.”

Yaratık “Sizin yaptığınız geçit Soran P2 gezegeninin güneyinde. Bizimki kuzeyde. Bilmelisin biz insanoğlunun görünür kaderine müdahale etmeyiz. O yüzden kendimizi gizlemeliyiz.”

Orion takım yıldızında hazırlıklar vardı. Beta x gezegeninin iri gözlü lideri talimatlar vereli bir ay olmuştu. Talimatta dünyaya birkaç tane dev ışınlama geçit kapısı yapılacaktı. Diğer talimatta. İnsanlar dirilirken ruhların ve cesetlerin birbirini bulması  ve insanların dirildiklerinde neler yapacakları bir bir verilmişti. Ruhların ve cesetlerin birbirlerini bulması için vusila isimli cihazları  kullanacaklardı.

Vusila adedi bir hayli fazlaydı. Beta x gezegeninde bir milyar vusila vardı. Çalışma pirensipleri farklıydı. Cihazın içine giren iri gözlü yaratık onu ışık haline gelerek çalıştırıyordu. Ve milyarlarca ruh ve beden bu sayede kendi ruhlarını buluyordu. Diirilme ise manyetizma ile ışık haline gelecek olan Selami ve Fikri’nin oluşturacağı atmosfer sayesinde olacaktı. Işık ile ısınan dünyada insanları mayalamada kolaylık sağlayacak ve manyetizma ile çürümüş bedenler ete kemiğe bürünecekti. Ve böylelikle Tevrat’ta, İncil’de, Kuran’da mahşer denen dirilme başlayacaktı. Önce insanlar dirilecekti. Onu hayvanlar takip ediyordu. Dirilen hayvanlar için Samanyolu galaksisindeki birkaç gezegen yaşam gezegeni sağlayacaktı.

Beta x gezegeni o gün hareketli bir gün yaşıyordu. Gezegenin hava yolu trafiği azalmıştı. İri gözlü yaratıkların kullandığı uçan daireler gerekmedikçe hava trafiğine çıkmıyordu. Liderlerinden aldıkları emir böyleydi. Kubbe şeklindeki evlerinde yaşayan iri gözlü yaratıklar harıl harıl çalışıyordu. Kendilerine verilen vusila cihazlarını kontrol ediyorlar onların ayarlarını yapıyorlardı.

Selami ve Fkri iri gözlü yaratıkların planını kabul etti. Uzay boşluğunda hızla ilerleyen uçan daire gittikçe ışınlama geçidine yaklaşıyordu. Onları takip eden fornox galaksisindeki tüm zeki yaratıklar dünya üzerindeki projeyi oldukları yerden kimi ekranda, kimi zihinsel yöntemlle, kimi de daha gelişmiş kristallerinden seyrediyordu.  Işınlama geçidine bir iki saatte gelen uçan daire geçide girdi. Birkaç dakika solucak geçidinde ilerledikten sonra güneş sisteminin en uzak köşesinden çıktı. Oradan dünyaya ulaşmaları birkaç dakikalarını aldı.

Dünya atmosferine gelmişlerdi. Yaratık Selami ve Fikri’ye ışık haline dönüşecekleri kabinleri gösterdi.  “Bunların içine girince hiç korkmayın. Yataklarınızda nasıl uyuyorsanız o şekilde hiç hissetmeden ışığa dönüşeceksiniz. Dünyadayken kabinle bağlantılı bir şekilde bir hafta ışık olarak dünyayı saracaksınız. Sonra yine hiç hissetmeden eski halinize geri döneceksiniz.”

Sirius yıldızında hazırlıklar tamamlanmıştı. Her bir yaratıkvusila kabinlerine girdi. Baş lider yaratık kendi odasında diğer yaratıklara konuşmaya başladı. “Sizler sayesinde büyük günün gerçekleşeceği ana şahitlik edeceğiz. Hiç kimse dirilteceği kişilerin dışına çıkmasın. Vusilanızı çalıştırıken benim emrim gelmeden işini bırakmasın. Kemikleri toprak olmuş veya yanmış insanları sonraya bırakın. Bu yoğunlukta onları dirilteceğiz diye vakit kaybetmeyin. Ey halkım dinler insanların ahirette dirileceğine inanır. Tevrat, İncil, Kuran hep bu günü beklemiştir. Kitaplarda iyi ve kötü insanları tanrı tarafından yargılanacağı yazılıdır. İşte ben bu büyük gün için hazırım. İnsanları yargılayıp onları ya cehenneme ya cennete göndereceğim. İnandığım tanrı bu yetkiyi bana vermiştir. Sizlerle beraber dünyaya indiğimizde orada iki geçit olacak Biri güneşe atılacak kötü insanların geçidi. Diğeri ise malum Soran P2 gezegeni iyi insanların gideceği yer olacak.”

Lider yaratık sözünü bitirince yaratıklar vusila cihazlarının içine girdiler O an her bir yaratık dünya ile bağlantılı olarak ışığa dönüştü. Selami ve Fikri ışık olacakları kabine girdiler. Yaratıklar hazırlığa girişti. Kabinler çalıştı. Uzay gemisinden dışarıya bırakıldı. O an Selami ve Fikri ışığa dönüştü. Işık yeryüzünü yavaş yavaş kaplamaya başladı. Yirmi dakika sonra bütün gezegeni kapladılar.

Dünyadaki manyetizma santralleri çalışmaya başladı. İlk dirilenler gözleri pörtlemiş etrafa anlamsız bakar şekildeydiler. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Onlara birilerinin bir şey söylemesi gerekiyordu. Henüz bunun zamanı değildi. Her yerde topraklar çatlıyor ve açılıyor. İçinden anadan üryan bir şekilde insanlar çıkıyordu. Kadın ve erkek çocuk ve yaşlı kim, hep otuz üç yaşında diriliyorlardı. Dirilme işlemi yirmi dört saatte bitti. Yaklaşık yeryüzünde on milyar insan dirilmişti. Sirius yıldızının lideri uçan gemilerle yeryüzüne indi. Onun için bir platform kuruldu. Lider yaratık insanların göremeyeceği bir şekilde perdenin  arkasına oturdu.

İlk yargılanacak olan insanı yaratıklar çağırdı. Kalabalığın arasından ışınlanarak kürsünün önüne gelen insan konuşmaya başladı. “Efendim ben dünyada çok iyi biriydim Kötüğüm azdır. İstersenin günahlarımı ve sevaplarımı tartın.”

Pperdenin arkasından ses geldi. “Seni bir tek şey için affediyorum. Sabırla yüzlerce kitap okuduğun ve etrafına örnek olduğun için seni cennete koyuyorum.”

İki yaratık ifade veren insanı geçidin önüne getridi. Ardından “Yürü.” Dediler. İlk geçide giren insan gözden kayboldu.

Yaratık lider sorgu suali öyle çabuk yapıyordu ki dirilmiş insanlar sıranın kendilerine de çabuk geleceği için heyecan içindeydiler. Örtünün önüne başka bir insan geldi. Adı Saddam Hüseyin’di.  Ünlü Irak devlet başkanı. Tanrı onuda affetti. Kalabalığın içinden sesler çıkmaya başladı. Saddam Hüseyin’in affedilmesini istemiyorlardı. İtiraz edenlerden biri  kürsünün önüne getirildi.

“Ey efendim o bir sürü insanı öldürdü. Onu affederseniz beni de affedin.” Örtünün ardından “Senide affediyorum. Sende cennete gideceksin.”

Cennete gidenler öyle çoktu ki İblis vücuda gelip kürsüye geldi. Perdenin ardından “Ey İblis seni bağışlıyorum. Çünkü dünyada iken hep bağışlanmayı umut ettin. Yalnız cennete giremiyeceksin. Seni askerlerin ile beraber güneşe atacağım.”

İblis “Ey efendim hem beni bağışlıyorsun hem ateşe atıyorsun. Bu nasıl iştir.”

Perdenin gerisinden “Evet seni bağışladım. O yüzden güneşin soğuk yerlerinde ceza çekeceksin. Bu sana yeter.”

Kötülerin bir çoğu güneşe atılıyordu. Bunların çoğu namuslu insanlardı. Tek suçları ailesine eziyet etmeleri ve israfı bol olan insanlardı. Dünya üzerindeki bir çok kürsüde insanlar yargılandı. Cennet iiyilerle doldu cehennem ise kötülerle. Selami ve Fikri dirilişten sonra yine ete kemiğe büründüler. Vazifeleri bitmişti. Ölümden dirilen insan olmadıkları için şükrettiler. Canlı oldukları için yargılanmamışlardı. Dirilen insanların yargılama işi on iki saatte bitti.

Soran P2 cennetine en son Selami ve Fikri gitti. Gezegenin her yerini çıplak insanlar doldurmuştu. Selami ve Fikri bir beklenti içindeydiler. Gezegenin her yerine ışık dolması gerekiyordu. Kutsal kitaplarda cennetin sıcak ve parlak olduğu yazılıydı. Sirius yaratıkları beklentileri yanıltmadılar. Selami ve Fikri’nin önünde durduğu mağaranın tepesinden gökyüzüne doğru ışık akmaya başladı. Kısa bir süre sonra ışık her yeri kapladı. İnsanlar artık aç kalmıyordu. Işık sayesinde düşündükleri anda ellerinde yiyecekler oluşuyor onları yiyorlardı.

Fornox birliği her zamanki gezegen liderleri ile toplantısına karar aldı. Bunu üye gezegenlerine birer harberci ile iletiyordu. Haberciler fornox birliğinin merkezi olan pota gezegeninden gidiyordu. Pota gezegeninin yılızı yoktu. Gezegen kendinden aydınlıktı. Binlerce yıl önce proje ile cennete dönüştürülmüştü. Gezegen kutsal bir yerdi. Bir çok gelişmekte olan zeka taşıyan canlıların öldükten sonra gidileceğine inanılan bir yerdi. Pota gezegeninden yaşama elverişli gezegenlere gidiliyor orada hayvan ve zeka taşıyan canlılar yaratılıyordu.

Pota gezegenine her bir koldan gezegen liderleri yavaş yavaş geliyordu. Her bir liderin yüz ve vücut yapıları farklıydı. Kiminin yüzünde kocaman gözler vardı kiminin yüzü küçük, kiminin kafası kocaman Her bir yaratık üstün bir zeka taşıyordu. Temsil ettikleri gezegen halkı da onlara benziyordu.

Pota gezegenine beş ışık saati uzaklıktakiışınlanma geçidi birkaç dakikada bir içinden geçen uzay araçlarına şahit oluyordu. Geçit kendinden kaynaklanan ışıkla aydınlanıyordu. Rotasını şaşıran liderlere pota gezegeni güvenliği yardımcı oluyordu. Araçlar arası bilgi akışıyla araçlar rotasına giriyordu.       

Selami tüm bunalrı klubesinde ekranın karşısında izliyordu. Geçitten geçen her bir liderin haberini yapan yaratık onlar hakkında ve gezegenleri hakkında bilgi veriyordu. Liderlerin hiç biri konuşmuyordu. Seslerini gizliyorlardı. Yayın yapan yaratık bu sessizliğin, kendini izleyenleri sesten ve mesajdan gelecek olan odaklanmayı sağlamasından olduğunu söylüyordu. Sesizlik yapılacak olan toplantıyı kutsallaştırıyordu. İnsan ırkında sessizlik sabırla aynı anlamda olduğu için onlar bunu daha iyi anlıyordu. Bu da Selami’yi daha da heyecanlandırıyordu.

Liderler açık havada bir alanda toplandılar. Dört bir yanlarını sütunlar kaplamıştı. Her bir sütunun üstünde yarım küre şeklinde mavi renkli cihaz vardı. Her türlü donatılmış cihaz alana ışık akışı sağlıyordu. Işıklar birleşince hologram görüntüler oluşturuyordu. Şimdiye kadar sessiz kalmış gezegen liderlerinden biri oturduğu yerden kalktı. Taş basamaklardan aşağıya inip alanın ortasına geçti. Önündeki üç boyutlu hologramı çalıştırdı.      

Ortaya bir gezegen görüntüsü çıktı. Görüntü gezegenin içine girdi. İnsan benzeri bir türün atlarla, mızraklarla, kılıçlarla savaşı ortaya çıktı. Gezegen liderleri vahşiliği izledikçe homurdanmaya başladılar. Sonra gezegen lideri hologramı kapattı. Konuşmaya başladı

“Gördüğünüz gezegen benim sorumlu ollduğum Galat isimli gezegen. Onlar beni bilmeselerde uzaydan onlara hergün yardımcı oluyorum. Onların kültürü sadece savaşmak değil bunun yanında yazıda çok ileriler. Gelişmiş bir matbaa sistemine sahipler. Fornox birliğinden istediğim yazı ile uğraşan kitap çıkaran kendi dillerinde buna zoyat denilen bu yaratıkları diğerlerinden ayırmanız. Ve bu yaratıkların izninizle ömürlerinin artırılması ve bunun yanında diğerlerince öldü sanılan bu zoyutların paralel boyut değiştirip hayatlarını orada sürdürmeleri.”

Toplantıyı yöneten iri gözlü uzaylı yaratık hologramı çalıştırdı. Etrafa kırmızı bir ışık saçıldı. Liderler önlerine gelen mavi olumlu butona kırmızı olumsuz hologram butonlara bastılar. Oylama yapıldı. Oylamada galat isimli gezegen liderine istediğini yapması için izin verildi. Toplantı bitmişti. Diğer gezegen liderleri ne bir istekte bulundu ne de bir konuşma yaptı. Onlar için bir kişi bile ayin tadında bir konuşma yapardı. Ve onlarda bu görevi kutsal bilip hayat gıdalarını böyle alırlardı.

Toplantı lideri konuşmaya başladı. “Sayın konuklarımız, buraya gelerek bir birlik oluşturdunuz. Halkaya dahil olan tüm liderlerimiz için bir eğlence tertip ettik. Şölenimize siz ve halkınız davetlisiniz. Şimdi yeni bir şey açıklıyorum. Önceden oylamasını yaptığımız kulukse gezegeni insanlarını fornox birliğine kabul ettiğimizi tekrar ilan ediyorum. Buraya ilk defa gelen kulukse gezegeni lideri Afrasyab’ı huzurlarınıza konuşması için davet ediyorum.

“Alkışlar arasında Afrasyab alana indi. Konuşmaya başladı. “Siz gezegenlerin değerli liderleri, biz dünyalıları aranıza kabul ettiğiniz için sizlere müteşekkirim. Neslimiz Adem babamızdan ve Havva anamızdan beri vardır. Medeniyetimiz şimdiye kadar fornox birliğinin üzerinde titizlikle durduğu insan DNA sı değişmezliğine hep saygılı davranmıştır. Biz insan ırkını yaratan orion takım yıldızı liderleri bizi uzayda kolladı koorudu. Savaşlarımıza sabır gösterdi. Dilerim ki o liderlerde aramızda olsun. Ama onlar saman yolu birliğindeler. Ve bizi yaşanması zor olan sıcak gezegenimiz dünyadan alıp kulukseye getiren pota gezegeni liderine yeniden teşekkür ederim.”

Toplantı lideri sözü tekrar aldı. “Biz fornox irliğiyiz. Bu bizim yaşam alanımız. Sizlerde değerli üyelerimizsiniz. Henüz galaksiler arası bir birlik oluşmadı. Bu da uzak mesafelerin zor aşıldığı için. Fornox birliğinin ideali keşifler yaparak uzayın dışına çıkmak ve orada yaşam alanları bulmaktır. Bilim adamalarımız uzayın dışını bin beşyüz yıl önce keşfetti. Ve uzayın dışına çıkılınca gezegenlerin yıldızların galaksilerin bir elektronun içinde olduğu keşfedildi. Ve elektronun dışının bir ağaç yaprağı olduğu görüldü. İşte sonsuz evren böyle bir şey. Bizler teknolojimizi bu yönde ilerletiyoruz. Sizlerin bilgisine bunu yeniden sunmak benim heyecanımdır. Artık şölenlere geçebiliriz.”

Herkes toplantı alanını yavaş yavaş terkediyordu. Liderler başka bir boş alana geçiyorlardı. Müzik çalmaya başladı. Bir orgtan ses geliyordu. Davetlilerin canı ne çekiyorsa bir anda ellerinde oluşuyordu. Kimi pasta yiyordu kimi meyve. Gök yüzünde ışık gösterisi vardı. Davet edilen liderlerin halkı alanı dolduruyordu. Kalabalık gittikçe arttı.

Selami barakadaki geçit kapısına geldi. Geçidi çalıştırdı. Ardından içine girdi. Karşı taraftan evine geldiği zaman Gönül’e sordu. “Pora gezegeninde şölen var. Bizlerde davetliyiz. Haberin var mıydı?”

Gönül “Haberim yoktu. Televiizyonu birkaç gündür izlemiyorum. İzlesemde boyutlar arası yayınları izliyorum. Gezegenler arası yayın ilgimi çekmiyor hiç.”

Selami “Ben şimdi pota gezegenine gideceğim. Sende gelecek misin?”

Gönül “Gelmek isterim ama oraya nasıl gideceğiz?”

Selami“Şehir merkezinde geçit kapısı var. Aradan gideriz. Şimdi orası kalabalıktır. Orası pota gezegenine gidecekle doludur. Sıraya girmemiz gerekir.”

Gönül “Geçide girmenin ücreti ne kadar. Çünkü insanlar bedava işm yapmaz. Biliyorsun insanların üzerinde tek kalan ilkellik herşeyi para ile yaptırmak. Bu ilkelliği üzerimizden atarsak artık herşey bedava olur.”

 Selami “Daha henüz o evreye ulaşmadık. Bedava için ancak ricada bulunabiliyoruz. Bu da insanın onurunu kırıyor. İnsan dilenci yeriine konuluyor. Bunu herkesisn kabul etmesi mümkün değil.”

Beraberce evden çıktılar. Bir taksi durdurdular. Taksi bir metre yokarıdan hareket etmeye başladı. Taksinin ne bir motoru vardı ne de taksiden ses geliyordu. Araba anti yerçekim gücü ile çelışıyordu.

Şoför “Nereye gideceksiniz?”

Selami “Şehir merkezine. Geçit binasının olduğu yere.”

Şoför “Zannedersem geç kaldınız. Size sıra zor gelir. Oradan geliyorum. Çok kalabalık orası.”

Selami “Yapacak bir şey yok. Sıraya girip bekleyeceğiz.”

Şoför “Şehirde neden bir tane geçit kapısı var. Yazık insanlara.”

Selami “Zannedersem insanların topluca gezegeni terk etmememsi için. Çoğu insan sıra beklemeden vazgeçip gezegeni terk etmiyor.”

Yaprakların hışırdaması gök yüzündeki ışığın fazla oluşu Selami’yi daha tedirgin ediyordu. Şölene katılmak için bu gezegene gelmesi zor olmamıştı. Ama ortalıkta ne bir kalabalık ne bir şölen vardı. Işınlama geçidine galiba bir şeyler olmuştu. Rota bozulmuş olabilirdi.

Bir ormandaydı ve yapayalnız tek başına ilerliyordu. Bir ağaç kölgesi buldu. Ağacın dibine oturdu. Ayakları uzanmış sırtı ağaca yaslıydı. Ağaçlardan dökülmüş yapraklar zemindeki toprakları görünmez kılmıştı. Yaprakların arasında ordu halinde dolaşan karıncalar Selami’yi rahatsız etmeye başladı. Birkaç karınca koluna çıkmış ve ısırmaya başlamıştı. Selami hışımla kolundaki karıncaları eliyle savurdu. Hemen ayağa kalktı. Ormanda tekrar yürümeye başladı.

Kulağına daha önce duymadığı garip sesler geliyordu. Acı acı ve çığlık atan sesler daha yoğunlaşmaya başladı. Selami sesleritakip ediyordu. Sesler hemen ileriden geliyordu. İnsan benzeri küçük boyları olan canlıları gördü. Yakaladıkları birhayvanı zaptetmeye çalışıyorlar ve birkaç kişide elinde kesici aletle hayvanı kurban ediyorlardı. Hayvan çığlık atmayı kesti sonra. Hırıltılarla son nefesini verdi.

Selami onlara görünmeden uzaklaşabileceğini sandı. Onlardan gizlenerek ilerliyordu ki vahşilerden biri onu gördü.  Vahşi bir çığlık attı. Diğerleri ile Selami’nin peşine düştüler. Selami yakalanmamak içinbüyük bir hızla koşmaya başladı. Yorulmuştu. Yavaşladı. İki büklüm kaldı. Peşinden geliyorlardı. Büyük bir cesaretle karar verdi. Vahşilerden kaçmayacaktı. ‘Keşke Gönül’ü dinleseydim’ diye içinden geçirdi. Işınlanma geçiidinin güvenli olmadığını bildiği halde o geçide girmişti. Başına gelenlerden fornox birliğini sorumlu tuttu. Onlar güvenemediği insanoğluna kendi gezegenlerinin tam rotasını vermemişlerdi.

Vahşiler hemen karşısında belirdi. İkisi arkasına geçti. Diğerleri önde. Selami’nin kollarını tuttular. Sağlam sarmaşıkdalları ile kollarını bağladılar. İçlerindn biri Selami’ye bağırıp çağırıyordu. Bilmediği bir dili duyuyordu. Arkasından ittiler. Biri çalılardan ördüğü tacı Selami’nin kafasına geçirdi. Biri konuştu. Sonra diğeri. Gülmeye başladılar. Kahkaha attılar. Elinde çubuk olan Selami’nin kafasına vurmaya başladı. O çekildi başka biri yanaştı. Bağırarakbiraz konuştu. Sonra var gücü ile yüzüne tükürdü. Çılldırmışormanın içinde şakalarla devam eden grup yeşilve büyük bir çalılığın içine girip gözden kayboldu.

Selami bir mağaranın içindeydi. İçerisi aydınlıktı. Mağaranın derinlerinde olduğunu bildiği halde her yerde kızıl bir aydınlığın nasıl oluştuğuna şaşırıyordu. Ortada ne lamba vardı ne ışık yayacak bir cihaz. Vahşiler yakaladıkları esirle birlikte liderlerinin huzuruna geldiler. Selami etrafına bakınca şaşkınlığıyine ortaya çıktı. Elektronik cihazlar verdı. İçinden garip görüntülerin oynadığı ekranlar vardı. Selami’yi ite kaka bir kabinin içine soktular. Lider yanına yaklaştı. Selami’nin anlayacağı türkçe bir şekilde konuşmaya başladı.

“Seni bulduğumuza hiç memnun olmadım. Her tarafın ahlaksızlık ve günah kokuyor. Eminim sen bunu bizlerede bulaştırırsın. Seni daha iyi tanıyabilmek için Bazı sorular soracağım. Eğer doğru cevap verirsen bizden kurtulman daha kolay olacak. Eğer yalan söylersen seni kobay olarak deneylerde kullanacağım. Seçim senin. İlk sorum şu. Sen hiç kavga ettin mi. Ettiysen sen mi haklıydın karşındaki mi?”

Selami “Vereceğim cevabın size ne faydası var bilmiyorum. Genliğimde çok kavga ettim. O zamanlar haklı mıydım değil miydim hatırlamıyorum. Çoğunda haklıydım.”

Vahşilerin liderleri “Eğer doğru söylüyorsan seni serbest bırakacağım. Senin doğru söylediğini anlayacağız.” Lider ekranlarının birinin yanına gitti. Elini ekrana koydu sonra çekti. Ekranda çeşitli görüntüler meydana geliyordu. Görüntüler Selami ile ilgiliydi. Lider Selami’nin şimdiye kadar yaptığı kavgaları izliyordu. ,

Vahşi lider “Haksız kavgalarının çoğu kardeşin ile ilgili. Onu bir çok defa darp etmişsin. Bu kavgalarını bağışlayabilirim. Ne de olsa reşit değilsiniz. Ama gençliğinde okulda bir kızı dövüyorsun. Bu neyin nesidir. Bunu affedemem Bunu anlat bana.”

Selami durdu biraz düşündü. Sonra anlatmaya başladı. “Okulun marşını söylüyorduk. O kız sürekli bana ‘aptal’ der dururdu. Hiç ilişkimiz olmadığı halde bunu niye bana söylüyor anlamıyordum. Kızın pisikolojik rahatsızlığı da yoktu. O kız bana döner büyük bir iştahla ‘aptal’ derdi. Marş söylerken yine aptal dedi. Dayanamadım yüzüne bir tokat attım. Kız bağırıp çağırmaya başladı. Sonrası malumöğretmen gelip bizi sözleriyle payladı.”

Lider vahşi “Seni bu durumda serbest bırakamayız. Fornox birliği ile bir anlaşmamız var. Biz burada hatasız bir toplum oluşturmaya çalışıyoruz. Hatalı olanları bu cihazlarla tespit edip ona dersini veriyoruz. Sana gelirsek önce halkımızdan bakire bir kızla evleneceksin. Ve burada bizim belirlediğimiz zamana kadar kusursuz olmayı öğreneceksin. Bunu sana yapılacak haksız davranışlarla öğreneceksin. Kemale erince seni fornox birliğine rapor edeceğiz. Sonrası serbetsin.”

Lider el işareti ile Selami’nin götürülmesini istedi. Vahşilerin eşliğinde mağaradan çıktılar. Ormanda bir süre ilerlediler. Ağaçtan yapılma bir kulubenin önünde durdular. Kulübenin etrafında irili ufaklı benzeri barakalar vardı. Kapıyı açıp Selami’yi içeriye iteklediler. Yarım saat geçmemişti ki vahşilerden bir kadın içeriye girdi. Kapı kapandı. Koro halinde dışarıda vahşilerin sesi geliyordu. Galiba şarkı söylüyorlardı. Kadın süslenmişti. Selami’ye anlamadığı dilden bir şeyler söyledi. Sonra onu öpmeye başladı.

Selami kendine vadedilen eşten memnundu. Tıpkı android Gönül gibi güzel ve alımlıydı. Bu vahşi kadının ilgisi onu şaşırtmadı. Belliki günler öncesinden eş olmak için hazırdı. Vahşiler arasında bir grup evlenmeye sürpriz durumlarda eş olarak sunulmaya hazır kadınlar olmalıydı. Vahşi de olsalar sosyal oldukları ortaya çıkıyordu. Ama bir kadını sorgusuz sualsiz bir erkeğin koynuna atmak henüz onların medeni olmadıklarını ortaya koyuyordu.

Gece yarısına doğru vahşi kadın apar topar hazırlanıp ağaçtan yapılma kulübeden çıktı. Selami olacakları endişe ile bekledi. Vahşi kadının apansız çıkışı ile ilişkiyi diğerlerine ortak etmesi bekleyişin sürpriz olmayacağını ortaya çıkarıyordu. Dışarıdan kalabalık bir grubun zılgıt sesleri geldi. Hemen dışarıda iki nöbetçi duruyordu. İkisi de vahşi kadındı. Onlar barakanın kapısını açıp Selami’yi dışarıya çıkardılar. Vahşiler onu kollarından tuttu. Yürümeye başladılar.

Bir ağacın önünde durdular. Selami’nin ayağına ip bağladılar. İpi bir daldan geçirip asıldılar. Selami baş aşağı duruma geldi. Ardından kabilenin tüm bekar kızları sıra ile Selami’yi öpmeye başladı. Sıra erkeklere gelince onlar Selaminin sırtına vurmaya başladı. Ardından onu ağaçta indirdiler. İçlerinden biri türkçe “İstersen beraber olduğun kadınla bizlerle yaşayabilir veya evine gidebilirsin.”

Selami “Tabi ki evime gideceğim. Ama bana sunduğunuz kadını yanıma almayacağım.”

Vahşi “Kurallarımıza göre beraber olduğun kadını götürmek zorundasın.”

Selami “Pekiyi” diyerek kuralı kabul etti. Sordu “Sizin dünyanıza şölene katılmak için geldim.Fornox birliğinin şöleniydi.Bu gezegenin yerlisi olduğunuza göre böyle bir şeyden haberiniz olmalı. Söyleyin bana bu şölen gezegenin neresinde?”

Vahşi kendi dilinde arkadaşlarına seslendi. Az sonra bir elinde uçan kaykay ile geldi. Vahşi “Şöleni araman için sana iyi bir yardımcı. Artık bununla istediğin yere gidebilirsin.”

Selami kaykaya bindi . Arkasında yeni eşi havalanarak oradan uzaklaştılar.

Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..