Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '12

 
Kategori
Felsefe
 

Dünya yaşamı bir oyun ve eğlence değildir!

Dünya yaşamı bir oyun ve eğlence değildir!
 

Biyonik Göz


Küçük bir çocuk için dünya yaşamı sürekli bir oyun ve eğlence, lunaparkta eğlenmek veya oyuncaklarla oynamaktır. Zamanını diskotek, bar ve pavyonlarda geçirenler için de durum aynıdır.

Dünya yaşamını bir eğlence veya oyun yeri olarak nitelemek, tanımlamak, algılamak çocuksu,  henüz gelişmemiş, olgunlaşmamış beyinlere özgü primitif,  psikopatik bir algılama şekli; zevk ve eğlenceden başka bir şey düşünmeyen, bencil, cahil, sefahat düşkünü insanlara özgü bir yaşam biçiminin söylemidir, öğretisidir. Böyleleri için yaşam ciddiye alınması gereken kayda değer bir şey değildir.

Fakat aynı zamanda burada iki yüzlü bir paradoks söz konusudur. Dünya yaşamını bir oyun, oyalanma ve eğlence diye küçümseyenler kendi yaşamları söz konusu olduğunda tam tersini yaparlar ve yaşamı çok ciddiye alırlar. Çünkü aslında o söylem kendileri için değil, “ötekiler” için, başkaları içindir.

Bundan dolayı onlar yaşamı küçümser görünür, yaşamanın boş  olduğunu iddia eder, kitleleri buna inandırmaya çalışırlar; insanların öte dünyadaki hayatlarını güvence altına almak amacıyla herkesi din ve imana davet eder, hoparlörlü camiler,  yatırlar, türbeler inşa ederler; ancak, insanların daha onurlu bir şekilde yaşamaları veya bu dünyadaki yaşamlarını biraz olsun güvence altına almak, iyileştirmek için parmaklarını oynatmazlar, millete üç kuruş beş kuruş maaş artışı bile yapmayı çok görürlerken kendi küplerini tıka basa doldururlar. Sonra da “mal mülk Allahtan gelir” derler.

Dinsel düşünce gerçek hayatın ahret hayatı olduğunu ileri sürüp dünya hayatının sadece mal ve çocuk sayısını çoğaltma yarışı olduğunu savunur:

 “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. (...) Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. (...) Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. ” (Kuran, Ankebut 64; Muhammet 36; Hadid 20)

“Hayat boştur, gerisi hoştur” ve  bu tür benzer arabesk söylemler egemen çevrelerce de şarkılarla, türkülerle, medya ve basınla desteklenen bir öğretidir. Çünkü hayatın oyun, eğlence, boş ve değersiz bir şey olduğuna inanan birisi için  hayatını feda etmek veya bir başkasının yaşamına son vermek o kadar önemli bir şey olmasa gerek. 

Amacım vatan savunmasında ve teröre karşı şehit düşmüş, yaralanmış gazi ve kahramanlarımızı kesinlikle küçümsemek değil. Ancak, gereksiz bir takım şeyler uğruna hayatın küçümsenmesi dolayısıyla insan hayatına değer verilmemesi, ölümün ve ölmenin gereksiz yere yüceltilmesi topluma dayatılmaktadır.  Yani ölen biri illa öldükten sonra mı omuzlarda taşınmalı? Ona hak ettiği saygı, sevgi, hoşgörü ve ilgiyi yaşarken göstersek olmuyor mu?

İlköğretimde ve liselerde gençler arasındaki 2000li yıllarda görülen şiddet, saldırganlık, cinayet, öldürme, yaralama, isyankarlık ve başıbozukluktaki hızlı tırmanışın temel nedeni bu tür propaganda yapan  dinsel veya din dışı öğretilerin bileşkesi, TV dizileri, filmler değil mi? Savunmasız ve silahsız insanlara, sırf farklı inanç ve görüşte olduklarından dolayı, silahla saldırmak, evlerine bombalı paketler yollamak, araçlarını havaya uçurmak, çarşı meydanlarında bomba patlamak mertlik midir,  kahramanlık mıdır?

Hiçbir ülkenin eli silahlı mafya bozuntusu sözde kahramanlara, gözünü kan bürümüş  insan müsvettelerine, zavallılara gereksinimi yoktur. Eli kalem tutan, bilgi, akıl, mantık, bilim ve bilgelikle silahlanmış kahramanlara gereksinimi vardır.

Ülkemizin de dürüst siyasetçilere, gözüpek yazarlara, cesur yargıçlara, tarafsız savcılara, insancıl polislere, saygın askerlere, yurtsever işadamlarına gereksinimi vardır. Önemli olan iftar çadırlarına, aşevlerine, erzak ve kömür yardımlarına gereksinim duymayan, boynu bükük gönüllü dilenciler ve sığıntı köleler yerine, başı dik özgür, bağımsız bireylerden oluşan ileri ve yüksek bir toplum düzeni kurabilmektir.

Ne evren, ne de yeryüzü bir oyun veya eğlence yeri değildir. Karınca kış için yiyeceğini depolamıyor mu? Karınca kadar da mı beynimiz yok ? Hiç hayat oyun ve eğlence olur mu? Dünya yaşamının  mal ve çok çocuk yapma yarışından ibaret olduğuna cahiller ve ahmaklar inanır ancak.

Akıl, mantık ve bilimin yeterince gelişmediği dönemde dinler ortaya çıkmışlardır.  Şeriat ve dinsel hükümleri ayakta tutacağız diye onlara  bilimsel, ussal ve mantıksal kılıflar bulmaya çalışmak boşunadır.   Bilim, akıl ve mantık köhnemiş öğretileri kurtaramaz. Çünkü çoğunun, son kullanma tarihi, raf ömrü çoktan sona ermiştir. Oysa, tam tersi olmalıydı: eğer  gerçekten şeriat kuralları tanrısal olsa idi bilim, kültür ve uygarlığın gelişmesi  şeriat sayesinde olabilmeliydi.

Filozof ve dinbilimci Kirkegaard’ın belirttiği gibi yaşam sonsuzdur ve süreklidir. Ölüm sadece başka bir boyuta geçiştir ve göksel dünya, olsa olsa, ancak insanın sürekli yeni bilgiler öğreneceği sonsuz bir bilgelik kitaplığı olabilir.

Evren ve dünya büyük bir bilgelik,  akıl ve planla yaratılmıştır. Çok karmaşıktır. Aynı şekilde insan ve diğer canlılar da. Hiçbir şey boşu boşuna veya oyun olsun, eğlence olsun diye yaratılmamıştır. Tanrı’nın insana en büyük armağanlarından biri olan hayat bilgilenme, öğrenme, insanlığa katkıda bulunma, dayanışma, yardımlaşma, paylaşma, insanları sevme, keşfetme ve  eserler üretme yeridir. O halde, hayatı önemsemek, ciddiye almak, hatta çok ciddiye almamız gerekir.

 
Toplam blog
: 129
: 1871
Kayıt tarihi
: 27.07.06
 
 

1968 yılından bu yana dinler tarihi, mitoloji, sosyoloji, antropoloji, dinbilim, teozofi, metafiz..