Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '12

 
Kategori
Anılar
 

Düşten öteydi bir vakitler düşlediklerimiz gerçekleştirdik amma velakin ...

Düşten öteydi bir vakitler düşlediklerimiz gerçekleştirdik amma velakin ...
 

Kış uzun sürmüş ilkyazın oynak havasına hasret kalmıştık. Nisan, Mayıs yağmurlarıyla yıkanan bitek topraklardan katmerlenerek  fışkıran bereketle uzaktan olgunlaşmış siğil gibi gözüken tomurcuklar bir gecede bitivermişti. Işıldayan tayf altında gök mavileşmiş, ağaçlar hayat emaresini çoktan yitirmiş çiçek fidanları rengarenk gelinliklerini giyip görücüye çıkmışlardı. Kırlar, bostanlar birer zümrüt, lal, fruze, topaz tarlası olmuştu. Her taraf yeşillik ve tazelik kokuyordu.

 

Kış mevsiminde; etrafını çepeçevre kuşatan yüksek taş duvarlarda yaşamdan tecrit edilmiş mektebimizde zamanı öğüten çarkın paslı zincirlerinin gıcırtısında güneş erken doğar,erken göçerdi. İlkyazla birlikte hareket serbestisi tanınmış havadaki gönlümüzü bedenimizi kalaylayan temiz havanın ruhumuzun derinliklerine sirayet etmesi için bahçede daha fazla vakit harcamamıza müsaade edilmişti.

 

 Sörlerin geleneksel çelik iradesine, rahibelerin his ve davranışlarımızı kıskaca alan delici bakışlarına ram olmakta zorlanan katışıksız dik başlılığım azat edilmiş deli tay coşkusuyla özgürlüğüne kavuşuverdi bu sabah ama ne özgürlüktü ya…

 

Rosalina, Chiselda ve Alexandaria ile tedrisat nihayetinde yapılacak müsamerede sergilenmek üzere; hazırlıklarına haftalar önce başladığımız temsilin kostümlü provasından  çıkmış yorgun adımlarla yatakhaneye doğru yönelmiştik ki merdivenlerden inerek  bize doğru aceleyle yaklaşan çömez  Rahibe Allison:

 

‘’Miss Nevhilal Sör Gabriela sizi odasında hemen görmek istiyor’’ dedi.

 

Birden telaşlandım, mutlaka bir kabahatim olmalıydı ki yoksa niye çağrılacaktım yönetim odasına.Tüm davranışlarımı gözden geçirdim şimşek hızıyla zihnimden.Ya da aileme mi bir felaket musallat oldu da onu haber verecekti . Şuurum bulandı, gözlerim karardı, ya cezalandırılmaysa korkusu ve endişesiyle sendeledim. Kendime bile yabancı gelen titrek bir sesle:

 

‘’Teşekkür ederim Rahibe Alison. Hemen gidiyorum şimdi’’.

 

 Merdivenleri hızlıca adımlayıp odanın kapısında biraz soluklanıp sırtımı dikleştirdim.Sakin olmaya çalışarak kapıyı tıklattım.

 

‘’Giriniz’’

 

 ‘’Günaydın efendim beni görmek istemişsiniz’’ diyerek hafif bir reveransla ceylan gibi sessizce odaya süzüldüm.

 

‘’Geliniz Miss Nevnihal , size de günaydın evlatcığım’’ diyerek hiçte kızgın olmayan gözlerle, selamımı hafif bir baş hareketiyle alarak karşısında ki koltuğa oturmamı işaret etti. Kaygı ve korku içinde koltuğa ilişip olduğum yerde büzüldüm kaldım. İlk kez çağrılıyordum dört yıldır Sör Gabriela tarafından yönetim odasına. Mutlaka çok önemli bir mevzu vardı ama ne? Gözbebeklerime düşen hüzünle buğulandı iri lacivert gözlerim. Uzun, sesiz bir bekleyişin sonunda;

 

 ‘’Miss Nevnihal endişeye mahal yok. Korkmayınız, sizin davranışlarınızla alakalı bir mevzu için çağırmadım sizi buraya. Zira siz çok başarılı, gayretli, iyi terbiye görmüş bir talebemizsiniz. Konu şu ki paşa dedeniz Nafiz Beyefendi biraz rahatsızlanmış, kendileriyle alakadar olmanızı arzu ettiği içinde kahyanız Azmi Efendiyi sizi eve götürmek üzere  görevlendirmiş.Sene sonundaki temsilin sergilenmesine kadar izinlisiniz. Hemen hazırlanınız zira kahyanız arabayla sizi mektebin dışında beklemektedir. Lütfen ailenize selam ve hürmetlerimi, geçmiş olsun dileklerimi iletiniz’’.

 

‘’Teşekkür ederim efendim’’

 

Güle güle evlatcığım…Selametle.

 

Hemen gönülsüzce üzerime su yeşili farecemi giyip başıma, üzerinde mine çiçeği işlemeli aynı renk yaşmağımı tutundum. Uzun boylu bir gölge sessizliğinde ivedilikle 2-3 kitabı çantama yerleştirdim. Kızlara bile allahaısmarladık diyemeden Rahibe Alison refakatinde nihayet mektebin dışına çıktım. İçi pembe atlas kaplı, iki baklakırı atın çektiği kupa arabasına Azmi Efendinin yanına  yerleşip paşa dedemin sağlığı ile ilgili sorularımı ara vermeden sordum.Yoksa ölmüş müydü ? Ya da yıllardır yüzü gülmeyen anneciğimin; vazife yaptığı Yemen çöllerinde malaya hastalığından yitirdiğimiz sırım gibi bir zabit olan 23 yaşındaki ağabeyimin acısını bir nebzede olsa hafifletmek için doktorunun tüm uyarılarına karşın doğurduğu evin en küçük ferdi henüz kırkı bile dolmayan Nusret’e mi bir haller olmuştu maazallah? Bu kadar acele  eve çağrıldığıma göre…

 

Bu sene kış çok çetin geçmiş, aralıksız yağan kar yüksekliği yer yer 1 metreye ulaşıp İstanbul  trafiğini  altüst etmişti. Cilalanmış buz katmanları yüzünden 1 aydır evci çıkamamıştım…

 Devam edecek 4/1...

 

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..