- Kategori
- Ekonomi - Finans
- Okunma Sayısı
- 893
Düşük kur sebeb değildir. Sonuç da değildir. Ama, sonun da başlangıcıdır..!

Başbakan'ın Damadı'nın yönettiği gazete bile bu manşeti atmıştı.
Bir ülkenin dış borç yükü, sanıldığı gibi sadece devletin borç yükü değildir. Çünkü borçlu gerçek veya tüzel kim olursa olsun borç, o ülkede yaşayan insanların sırtına biner.
Ülkemizin süper dahi ekonomi büyüklerinin 11 yıllık icraatları sayesinde iç ve dış borç kavramları da birbirine girmiş durumda.
Kamu kesiminin borçlanma gereksinimi, Kamu gelirlerinin giderlerini karşılayamamasından doğar. İşte bu durumda kamu, yurt içi ve yurt dışı finansman fazlalığından kredi talep eder.
Şöyle ki: Kamu finansman açığı = Özel kesim finans fazlalığından borçlanma + Yurtdışı finans fazlalığından borçlanma
Günümüz Dünyasında iktisatçılar, yurt içi borçlanmayı bir kişinin parasını bir cebinden alıp öbür cebine koyması olarak tarif ederler. Oysa durum hiç te öyle değildir.
Devletleri yöneten siyasetçiler, dış borçları düşük gösterebilmek böylece de kamuoyunda ki imajlarını sarsmamak için çeşitli Ekonometrik yöntemler ve hamasi söylemler sayesinde durumu kurtarmaya çalışırlar.
İşte dış borç yükünü olduğundan düşük göstermeye yarayan en önemli iki araç devlet iç borçlanma senetleri (tahvil veya bono) ve menkul kıymetler piyasalarıdır.
Gelişmekte olan ülkelerin, özellikle uluslararası nakit sahiplerini kendi borsalarında yatırım yapmaları için özendirici uygulamalara gitmeleri, yukarıda yazdıklarım nedeniyledir.
Bundan altı ay öncesine kadar yurt dışından düşük faizle Dolar kredisi alarak Dolar bazında ABD’den daha fazla faiz elde edilmekteydi.
Bugünün siyasi ve ekonomik şartları gözlendiğimizde artık bu saadet zinciri kırılmış gözüküyor. Ancak yine de Merkez Bankası, faizleri beklenenden çok daha fazla arttırmak durumunda kaldı.
Bir ülke nasıl dışa bağımlı hale gelir başlıklı yazımda belirttiğim sorunlar çözülmeden ki 11 yıldır böyle bir istek te yoktur. Ekonomi büyüklerimizin Devekuşu misali başlarını kuma gömmek olan, düşük kur yüksek faiz politikası, tıpkı kendilerinden öncekiler gibi bir gün AKP iktidarının da kaçınılmaz olarak sonunu getirecektir.
Ahmet ELDEN
Önerilerine Ekle Beğendiğiniz blogları önerin, herkes okusun.

TALEP-ARZ makenizmasının işlerliğine engeller oluşturulmasa ekonomi hep dengede olur ama gel gör ki; ekonomiyi yönetenlerin modelleri ve müdahaleleriyle dengesizlikler türüyor ve ne yazık ki 'düşük kur, yanlış modelin SONUCUDUR' ve daha kötünün başlangıcıdır. Selamlar.
Kadri KANPAK 18.02.2014 9:24- Cevap :
- Malesef Ülkemiz üretken bir ülke değil. Bu durumun en büyük sebebi de statik kafa yapısı. Tüm bunlara rağmen bir de izlenen siyaset nedeniyle tüketime meyilli. Yani üretmeden. Sonuç: 10 yılda bir ekonomik yıkım ve felaket. Saygılar Kadri Bey, yorum ve katkınıza teşekkürler. 19.02.2014 16:43
Evet AKP'nin en azılı muhalefeti kırılgan ekonomidir. Batarsa AKP gider, ya da iktidarda kalmak için İran'daki gibi bir molla rejimine dönüşür.
Eren Sonar 18.02.2014 5:20