Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Aralık '08

 
Kategori
Blog
 

Düşünceler...

Düşünceler...
 

http://z.about.com/d/drawsketch/1/0/x/B/ernesto-thinking.jpg


Yaz(a)mıyorum ya bir süredir; “Gündem har vurup harman savururken kendi içimdekileri duyumsamak, itidalle belli bir sıraya koymak, gözden geçirmek, süzmek, düzenlemek, yorumlamak, anlatmak kolay değil” diye bir bahane yumurtlasam örneğin… “Hadi ordan…” diye kendim çekerim zılgıtı ilk başta… Hadi ordan!! Gündem beynim(iz)e sert ve bel altı vuruyor evet, bu kuşkusuz… Canımıza ot tıkadı hatta dünyanın ahvali… Yine de sağlam kalan nöronların takati ile sıkı bir kontrayı hak etmiyor mu hayat? Burada işte tembelliğim; yan gelmiş yatıyor düşünceler…

— Magazinel sağlık üzerine bir siteden sürekli mektup geliyor elektronik postama… Sağlığın magazinleştirilip, kozmetikleştirilip, allanıp pullanıp üzerinden kar sağlanan bir tüketim aracı haline getirilmesine olan gıcıklığım bir tarafa nereden almışlardı posta adresimi ve niye benden izin alma gereği duymadan gönderiyorlardı bu mektupları… Önce ‘zararlı posta’ diye tanıttım gelen mektupları, işe yaramayınca “göndermeyin kardeşim” mealinde mail gönderdim kendilerine. Yine gelmeye devam etti… “Editör” diye bir link var sitede, not bıraktım mektuplarını istemediğime dair, aynı günün sonunda konu kısmında; “yüzüne maske yap yorgunluğun etkilerinden kurtul” gibi bir şey yazan bir tane daha geldi. YORULDUM gerçekten… Kapitalizmin insanlık ırkını beyinsiz olmasa bile olabildiğince edilgen tüketiciler, -hatta beyinsiz- çöp öğütme makineleri, açlığı giderilemeyen zombiler olarak gördüğü malumatının bir işkillenme olmadığını açıklıyor sanırım bu durum… Kapital daha da palazlanmak için elindeki reklam, özendirme, vb. çığırtkanlık materyallerini gözümüze, kulağımıza, burnumuza -nereye denk gelirse- sokarken irademiz onu ırgalamıyor kesinlikle… Yırtıp yırtıp atsam sinirime iyi gelecek belki ama mektubun da sanalı işte, silme tuşuna basmak aynı rahatlatıcı etkiyi yapmıyor ne yazık ki.

—“George gitti Barrack geldi başımıza” bunun ötesini yazmak/okumak sıkıntı verici bir şey oldu benim için konuyla ilgili… Yine de; Sütten çıkma ak kaşık edasını nasıl da kendine yapıştırdı -Ortadoğu’yu, coğrafyamızı, çıkarları uğruna dünyayı ateşe veren- abede hemen değil mi? Bravo yani… Peki, Irak’ta yok yere katledilen, işkenceden geçirilen, ırzına geçilen, yaşam alanları yerle bir edilen onbinlerce masum insanı unutacak mıyız bir anda? Ya da globalizm fasaryası ile sömürülen, ekonomisinin içine edilen, üretim takati bırakılmayan, bağımlı hale getirilen, sonra tekrar sömürülen, iliğine, kemiğine kadar sömürülen toplumlardan biri olduğumuzu unutabilir miyiz? Azıcık aklımızın, kalıp kalmadığı ile ilgilidir bu sorunun cevabı… Yeni başkan, dünyaya yeni plastikkahraman’ını bulmaktan öteye bir umudu taşıyacak mı yoksa tüm sevimliliği göbeğini sıktıkça “yes we can, yes we can” diye cırlayan oyuncak bebeklerde mi kalacak? –var mı ki böyle oyuncak- hep birlikte göreceğiz… Bu arada işbirlikçi, çıkarcı, sevimsiz medyamız tüm karabasanların tek müsebbibi olarak görme saftronluğu (acaba) içinde olduğu eski başkanımızın Teksas’taki çiftliğinde atları ile mesut, mutlu bir emeklilik geçirmekte olduğunu ne zaman yazacak ve işi magazine iyice bulayıp, üzerine tüy dikecek?? Merak ettiğimden değil iğnelemek için bu soru işaretleri(yazıldıysa da çoktan, boşa gitmeyecek yani)…

—Herhangi bir dilde, telaffuz edildiğinde mide bulantısına sebep olan bir kelime var mıdır? (bu birinci soru okuyup geçmeyin hemen, var mıdır gerçekten??) İkincisi; Türkçe’de hangi kelime kusturur/nefret ettirir kendinden örneğin sizi??

İkinci soru için cevap şıkları;
a) Bildiğimiz kan,
b) Bildiğimiz ödsuyu,
c) Bildiğimiz irin,
d) Seçim (kömür, hediye çeki, sefalet, çarşaf, sömürü, düzen, rant, şantaj, erdemsizlik vb…)

—Ve son;

Çocuklar ölüyor…
Siz!! sağ, vatan selamet…
Acı, ateşin düştüğü yerden öteye banttan yayında geçiyor;
aynı filmin bıktıran tekrarları,
-farklı!!- aktörlerin duygu yoksunu tiratları…

 
Toplam blog
: 48
: 1573
Kayıt tarihi
: 17.11.06
 
 

Konuştuğum gibi yazmamalıyım... Yazmak, konuşmaktan farklı ve her zaman onun önünde benim için.....