Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Temmuz '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlük çevre hakkında yazdı ama uzun yazdı...

01/07/09

Çevrecilik mi? Külahıma anlatsınlar. Her söylediklerinin, her yaptıklarının altında para ve ticaret yatıyor. Kavramları yeniden yapılandırarak, yeni anlamlar yükleyerek, evire çevire dünya devletlerine, halklarına kakalayıp duruyorlar. Son zamanlarda en sık kakalanan kavramlar da "çevre" ve doğal" kavramları... Hemen mantığımızı kullanıp inceleyelim. Tabi hormonlu, katkılı ve kanserojen ambalajlı gıdalar yemekten mantık kaldıysa...
Hangisi?

Ağaçtan yapılmış doğal oyuncaklar mı, yoksa tamamen kanserojen etkiye sahip plastik, boyalı oyuncaklar mı?

Doğal olarak nefes alan ağaç doğramalar mı, yoksa karbon gazı üreten, içinde civa ve kurşun barındıran doğramalar mı?

Pamuklu iplikten yapılmış giysiler mi, yoksa sentetik, kanserojen içerikli boyalı giyecekler mi?

Eski yöntemlerle doğal olarak büyüyen, beslenen tavuk ve inekler mi, yoksa yirmi günde büyüyen, sürekli yumurtlayan tavuklar, hiç dolaşmadan suni, hormonlu yemle beslenen ve antibiyotik verilen inekler mi?

Kağıt veya cam ambalajlar mı, yoksa plastik hammaddeli, aliminyum veya sentetik ambalajlar mı?

Ormanların yakılarak kül olması ve betonlaşma mı, yoksa ağaçların yaşlı olanların kesilip değerlendirilmesi ve yerine yeni ağaçlar dikilerek bu döngünün sürdürülmesi, sürekliliğinin sağlanması mı?

Tamamen doğal, aynı zamanda depremlere dayanıklı ahşap evler mi, yoksa kullanılan malzemelerin %95'i zehirli gazlar ve kanserojen içeren beton yapılar mı?

Ne olduğu belli olmayan ve tamamen suni olan bebek mamalarımı, yoksa anne sütü ve devamında gerçek inek sütü mü? (öncelikle anne ve gerçek inek, keçi, koyun, eşek sütünde bebeğin bağışıklık sistemini güçlendiren bakteriler vardır ve bu doğa'nın mucizelerinden biridir. Bunu hiç bir teknoloji beceremez.)

Kağıt torbalar veya yünlü iplikten yapılmış alışveriş fileleri mi, yoksa petrol artıklarından yapılmış kesinlikle sağlıklı olmayan, içeriğindeki kimyasalları gıda maddelerine geçiren naylon poşetler mi?

Bisiklet mi, fayton mu, tren mi, yoksa, yine yapımında %98 kanserojen ve zehirli gazlar üreten maddelerden oluşmuş araba ve uçaklar mı?

Çelik tencereler, toprak güveçler, kara fırınlar, porselen, cam tabaklar ve mutfak malzemeleri mi, yoksa teflon tencereler, plastik, bakalit, mika, aliminyum, çinko gibi zehirli mutfak malzemeleri ve radyasyon yayan fırınlar mı?

Önümüze çıkan hayvanı öldürüp, onların yerleşim alanlarını ele geçirip neslini tüketmek, "koruma" adı altında rahatsız etmek mi, yoksa "doğanın gerçek sahipleri" olduğunu kabul edip onların yerleşim alanlarından uzak yerleşim alanları oluşturmak mı?

İhtiyacımız kadar üretip, avlanıp, kesip, tekrar üremelerini çoğalmalarını sağlamak mı, yoksa denizleri kurutuncaya kadar balık avlayıp, neslini yok edinceye kadar hayvan kesip buzhanelerde stoklayıp satmak mı?

İnsanoğlunun temel ihtiyacı olan "su"yun yirmi katını otomotiv, inşaat ve silah sanayinde kullanmak mı, yoksa tarımda ve içme suyu olarak kullanmak mı? (sonra da çıkıp "su kaynaklarımız tükeniyor", "global ısınma" "küresel ısınma" diye feryat eder ve "suyunuzu doğru kullanın" diye önerilerde bulunurlar...) (bir parantez daha açıp cevap hakkımı kullanmak istedim. "ulan suyu senin para hırsın yüzünden ben kullanamıyorum ki!!!)

Anında bulaşıklarını, çamaşırlarını yıkamayan, biriktiren tembel insanlar için piyasaya sürülen, ciğerlerimizin kokusunu bile süzemediği, bütün gıdaların, mutfak malzemelerinin, elbiselerimizin üzerinde kalıntı bırakan kimyasal temizlik maddeleri mi, saçlarımızı kökünden kurutan şampuanlar mı, yoksa tamamen doğal olan ve kanserojen olmayan, bomba yapımında kullanılmayan, sabun, sirke, limon, tahıl suyu ve çivit mi?

Ne ile ve nasıl yapıldığı belli olmayan, "kar" amaçlı yiyecek ve içecekler mi, yoksa ev de yapılan anne'mizin (veya babamızın, veya kendimizin) yemekleri, içecekleri mi? (ayran, limonata, sıkılmış meyve suları)

İçinde yoğun bir şekilde kimyasal ve kanserojen maddelerle makyaj yapıp bizden önce yaşlanan ciltler mi doğal, yoksa kimyasal değmemiş pırıl pırıl ciltler mi?

Güneş kremleri ve yağları ile güneşten korunduğumuzu sanıp, cilt bozuklukları ve kanser olmak mı doğal, yoksa yeterince doğal olarak güneşlenmek, vücudun doğal savunmasına güvenmek mi? (güneş kanser yapsaydı ekvator'da yaşayan herkes kanser olurdu. Kanseri güneş ışınları ile etkileşime uğrayan havada ki gazlar ve etraftaki yansımalarla, kullandığımız kozmetikler yapar.)

Toprağı, bomba yapımında kullanılan kimyasallarla gübreleyip, bir süre sonra kullanılmaz hale getirmek mi, (yakmak) yoksa bin yıllardır kullanılan koyun, keçi, inek, öküz, manda gibi hayvanların dışkıları ile doğal gübreleme yöntemleri mi?

Sebze meyveleri, genlerini değiştirerek, mutasyona uğratarak, seralarda, suni bir şekilde yetiştirmek mi, yoksa doğanın bize sunduğu nimetlerden faydalanarak her sebze ve meyveyi mevsiminde yetiştirip, taze taze sofralarımıza getirmek mi?

Yerlerinden kımıldamayan, otlamayan, suni yemlerle beslenip, "hijyen" adı altında pompa ile memelerinden süt çekilen ineklerin hiç bir değer taşımayan sütlerinin üzerinde "doğal" yazıyor. (yoğurtlar ve peynirler için de geçerli)

Yirmi günde büyüyen ve yine suni beslenen, durmadan yumurtlatılan, sürekli antibiyotik türü ilaçlar verilen horoz ve tavukların hormonlu, balon gibi şişirilmiş besin değerinden yoksun etlerinde "doğal" yazıyor.

İçinde bin bir katkı maddesi ve koruyucu bulunan içeceklerde "doğal" yazıyor. Hatta %100 doğal yazıyor. %50 doğal var mı ki?

Doğal az geldi, şimdide "organik", "ekolojik" yazmaya başladı.

Çevreci arabalar, çevreci kimyasal temizlik maddeleri, çevreci kredi kartları, çevreci banka, çevreci televizyon, çevreci çamaşır bulaşık makinaları, çevreci klimalar, çevreci buzdolapları, çevreci siteler, çevreci borular, çevreci otomobil yakıtları mı, (yüzsüzlüğün bu kadarına pes. Gerçekte hepsi çevrenin bir numaralı düşmanı ama reklamları böyle "çevreci") yoksa çevrenin kendisi olan ağaçlar, otlar, hayvanlar, oksijen, su, güneş ve toprak mı?

"Eskiden "hijyen" değildik" diyenler: Eskiden difteri, tetanoz, dizanteri, bel soğukluğu oluyorduk ve hepsinin aşısı iğnesi , ilacı bulunmuştu. Artık temizlik adı altında dilimizi, dişimizi, kaşımızı, kıçımızı fırçalıyor, tertemiz ortamlarda yaşıyor, bakteri barındırmayan halılarda gezinip, bakteri barındırmayan giysiler giyiyoruz... O kadar temizlendik ki, bağşıklık sistemimiz de tertemiz. Hiç mikrop yok. Bu yüzden domuzlardan, kenelerden virüs kapıp, kanser, hanta, aids, felç, kalp, obezite'den ölüyor, çoğumuz ömür boyu sakat kalıyoruz. Sağlıklı insan bulmak mucize oldu. Kısaca osuruktan hastalık kapıyoruz. Bu mu doğallık, çevrecilik...

Biliyorum, var gücünüzle suyu emen plastik icat etme derdindesiniz. Tuvalet kağıtları peçeteler, kağıt mendil pazarı ağzınızı sulandırıyor. Bebeklere kanserojen alt bezi yaptınız, kadınlara kanserojen pet'ler ürettiniz ve milyar dolarlık pazarın üzerinde tünüyorsunuz. Bir taraftan da bu insanların vücuduna daha çabuk nasıl virüs sokarız diye düşünüyorsunuz. Burnumuzdan ve kıçımızdan kanserojen maddeleri en kısa zamanda organlarımıza nasıl yayacağınızı düşünüyorsunuz. Yaparsınız yaparsınız. Yeni bir hikaye uydurur onu da yaparsınız. (tuvalet kağıtları dünya'da ki karbon miktarını artırıyor, sera gazı etkisi yapıyor gibi...) Çocuk bezi ve pet kullanımı arttıkça çocuk hastalıkları ve rahim kanserinde ciddi artışlar olmaktadır...

Merhaba. Farkında mısın e-günlüğüm? Aşklar, sevgiler, arkadaşlıklar da artık suni gübre ile besleniyor ve hepsi hormonlu oldu. Değer yargıları da suni oldu, kavramlar, kelimeler, cümleler hep suni oldu. İlişkilerimizde de "yalan, sahtelik, riya" gibi katkı maddeleri var.

Dünya'nın artık takati kalmadı. Hayvanları, sinekleri ilaçlamaktan, aşırı temizlik maddesi ve kimyasallar kullanmaktan, toprakta ki bakteri ve mantar sayıları azaldı ve çöpleri dönüştüremez hal aldı... Öyle ki meyve kabukları bile 2-3 hafta da çözülmesi gerekirken, 6 ayda çözülüp inorganik hale gelebiliyor...

Alüminyum bira ve kola kutularının çözülmesi 100 ile 500 yıl arasında

Denize dökülen bir litre petrol, yaklaşık 1 milyon litre suyu etkiliyor.

Elektronik aletlerde kullandığımız düğme ve kalem piller yüzlerce yıl dağa'da kalıyor ve tehlikeli zehirlenmelere yol açıyor...

Otomobillerde kullanılan yağlar, yüzlerce yıl bozulmadan kalarak, su'da ve kara'da canlıların oksijen alımını engelleyerek ölmelerine neden oluyor.

Sigara izmaritleri doğa'da 3-4 ay, filtreleri ise yıllarca yaşıyor...

Pilastik şişe ve poşetler binlerce sene sonra çözülüp toprağa ayrışabiliyor... (saymaya kalksam yüz sayfa falan tutar)

Zamanla kendi çöplüğümüzde boğulacağız...

Neyin doğal olup, neyin olmadığına karar verebildin mi e-günlüğüm?
Evet bu gün uzun olacak ama ne yapalım, çevreciliğim tuttu.

Dün akşam eve gittim ve ne göreyim; bahçede iki adet martı yavrusu. Kesin martılar blog'larımı okuyorlar. Evvelki gün bir martı uçurduk diye dedikodu yayılmış mahallede ve bilge martı şöyle demiş: "Yedi çok geç, yavrularınızı o bahçeye gönderin, orada bir adam var hemen uçmayı öğretiyor..."

Ne yapalım başa gelen çekilir. Traşımı oldum, banyomu yaptım ve Boss'un yemeğini verip çıkarmadan "martı uçurma eğitmenliğine soyundum" Biri palazlanmıştı çabuk uçurdum. (üç denemede. Diğerinin daha zamanı değil di beni çok uğraştırdı. üç, dört, beş, altı derken annesini çağırdım. "bu derslerini çalışmamış bu sene sınıfta bırakıyorum, yarın akşam bütünlemelere gelsin" dedim ve son bir gayretle karşı binanın çatısına ulaştırmayı başardım. (en azından kedi'lerden korunur)

Sonra Joker ve Boss sırası ile yemeklerini yiyip çıktılar ve ben de masamı kurabildim. Oğlum sınavına (bu gün sınavı var) çalıştı ben de dışarıda meyve suyumu içtim. Ne mümkün? İlaçlama günü. O lanet araba geçti ve her yer leş gibi ilaç koktu. Aklıevveller, sinekleri ilaçladıklarını sanıyorlar. İnsanlığı ilaçlıyor, insanlığı zehirliyorlar. Binaları ialçlatanlarda aynı. Kendilerinden başkası zarar görmüyor. Bütün organlarımızı çürütüyor o ilaçlamalar.

Sabah Linda ile işe geldik ve ben erkenden servislere çıktım. Oğlumu sınava uğurladım. O'na moral desteği yapıp, güzel şeyler söyledim ve gönderdim.
Öğlene doğru pet şişe siparişim var dı onlar geldi ve onları boşaltıp yemeğimi yedim. Oğlum aradı sınavının iyi geçtiği haberini verdi ve arkadaşları ile buluşmak için izin aldı. (aslında izin almak değil, haber veriyor sadece)

İki senedir su'ya zam yapılmıyor ve kimse "neden zam yapmıyorsunuz?" diye sormuyor. Zam yapınca herkes başlar yine "aaa çok pahalı oldu." "aaa niye zam yaptınız?" gibi söylenmeye. Zaten aklım almıyor, dışarıdan 0, 5 lt suyu 1 tl'ye (20 lt'si 40 tl'ye geliyor) alıyorlar ve kimse pahalı demiyor, (üzerinde %300 kar var) 20 lt suyu 6, 5 tl'ye alırken "çok pahalı" diyorlar... Bilmem ki nedendir?

Değerli e-günlüğüm; dedikodu yapmayalım lütfen ayıp oluyor.
Arabamın içinde ki sıcaklık bu gün bir ara 46 dereceye çıktı. Ben de sauna keyfi yaptım. Servislerden iş yerine dönünce hemen kendi yaptığımız limon suyunu içiyor, başımı yıkıyor, üzerimi ve ayakkabılarımı çıkarıp yan tarafta ki bahçeye ağaçların altına geçip serinliyorum. Asfalt veya beton olan yerle, toprak ve ağaç olan yer arasında ki farkı bir kavrayabilsek çok şeyi anlamış olacağız ama....

e-günlüğüm; akşam yemeğmi yedim, tatlı olarak, bol karbonhidratlı, yağlı, şekerli ve proteinli parfe yedim. Ev yapımı ve katkı maddeli olmadığı için kilo yapmaz. (yapar diyenler yalan söyler), şimdi ayrılma vakti. Evet farkındayım uzun oldu ama günlük bu ne zaman hangi duygularımın kabaracağı, neler yazacağım belli olmaz... Hadi şimdi gidiyorum. Yarın yine yazışırız. Tamam daha kısa yazışırız...

Biliyor musun: Çin'de ki motor üretimi iyileştirilmezse, 2020 de küresel salımın %2 sini yalnızca bu sektör üretecek miş... ABD nedense hep bu istatistiklerin dışında kalıyor... (gelişmiş otomotiv firmaları masum görünmek için siparişlerini Çin'e veriyorlar.)
Çirkin söz: ''Gezegenin korunmasına yardımcı olmak için yeni girişimler başlatıyor ve bu süreçte ödüller kazanıyoruz..." (plazma tv, müzik cihazları, cep telefonu, pc üreten bir firmanın reklamlarında kullandığı metin. Bu ürünün (plazma tv) %95'i kanserojen maddelerden yapılıyor ve likit kristal, plazma veya benzeri ekran sistemine sahip olup, radyasyon ve zararlı bir çok ışın yaymakta. Aynı zamanda eski tv lere göre üç kat elektrik harcamakta ve alıcı verici özelliğinden dolayı frekans yaymakta... Ne kadar çevreci değil mi?
Güzel söz: "İnsan çevrenin değil, çevre insanın yaratıcısıdır..." Benjamin Disraeli
Güzel söz 2: "Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam, paranın yenemeyen bir şey olduğunu anlayacaktır..." Kızılderili Atasözü

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..