Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '08

 
Kategori
Güncel
 

Ece Temelkuran ve götürülenler, götürülmeyenler meselesi

Ece Temelkuran ve götürülenler, götürülmeyenler meselesi
 

Ergenekon gözaltıları altıncı safha ile devam ediyor. Birkaç gün önce Başbakan ile Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ bir görüşme yaptı. Ardından daha çok emekli paşaların çoğunlukta olduğu yeni gözaltılar başladı. Genel kanı, bu görüşmede emekli askerler dışındaki paşalara dokunulmaması şartıyla, operasyon genişletilebilir tarzı bir konsensüsün sağlandığı yolundaydı. İlker Başbuğ, her ne kadar ergenekon operasyonunun gündeme gelmediğini söylese de genel kanı ve gözaltına alınan kişilerin kimlikleri bunun dışında bir tablo sunuyor bize.

Gözaltılar ile birlikte, bırakın halkı bir çok yazarda bile bir zihinsel karmaşa, kendini nerede konumlandıracağı ile ilgili bir flulaşma var. Bunlardan biri de Milliyet yazarı ve solcu Ece Temelkuran. Sayın Temelkuran’ın Çarşamba günkü yazısını irdelemekte fayda var. Çünkü bu irdeleme aynı zamanda sol’un nerde konumlanması konusunda da bize ipucu verecektir.

Götürülenler ve gönderenler tarafımız değil

Ece Temelkuran yazısını, kendisine göre çok felsefik bir sonla bitirdiğini düşünüyor. Yazının bitiriş cümlesi şöyle: “Götürülmeyenlere ne kadar yakınsınız? Götürülenlere ne kadar uzak olduğunuzu düşünmeyin. Götürülmeyenlere ne kadar yakın olduğunuzu düşünün. İyi düşünün.” Temelkuran, okuyucuya bir perspektif sunuyor, kendisinin de içselleştirdiği bir perspektif bu. İçeri alınanlara uzak olabilirsiniz ama götürülmeyenlere daha çok uzaksanız o zaman daha az uzak olduğunuzun yanında olun. Bir yazarın (ki kendisini solcu kabul ediyor) darbeciler ile popülist ve pragmatist bir hükümet arasında bir tercih yapma zorunda hissetmesi hem trajik hem de o kadar komik. İlke, etik, aydın yaklaşımından fersah fersah uzak bir akıl bulanıklığının sonucunu çok güzel sergileyen bir son cümle yazısı. Oysa Temelkuran, götürülenler götürülsün ama götürülmeyenler de götürülsün diye yazsaydı, meramını anlardık. Şimdi götürülenlere bakıp, yazıya devam edelim.

Veli Küçük götürülenlerin içinde bir isim. Yeşil’le, Çatlı ile defalarca telefonla görüşen, Danıştay tetikçisi ile pozlar veren, Kerinçsiz adlı provokatörle kanka olan, Ermeni tehcirindeki katliamcı rolü nedeniyle mahkum edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beye destek yürüyüşlerine aktif katılıp, kadrosu ile orda bulunan, JİTEM ile sürekli adı anılan, Bir çok Kürt işadamının meşhur Sakarya-Bolu-Sapanca üçgeninde öldürülmüş halde bulunmasında birincil derecede sorumlu olan Veli Küçük’ten mi yana olmamız gerekiyor? Jandarma komutanıyken yaptıklarını geçelim, peki emekli olduktan sonra, Mecliste yer alan DTP Milletvekilleri için söylediği tüyler ürpertici sözler nedeniyle mi Hurşit Tolon’a yakınlık duyalım? Herkesi hedef gösteren, sergi ve mahkeme basan Kemal Kerinçsiz’mi yol arkadaşımız? Darbelerden çok çeken bir memleketin evladı olarak, ‘sarıkız’ ve ‘ayışığı’ adlı iki darbe girişimi nedeniyle suçlanan Şener Eruygur paşa için hüzünlenelim mi sayın Ece Temelkuran? Her söylediği, ayva yedikten sonra insanın midesine çöken ağırlık tadı veren Sinan Aygün için neyi, niye iyi düşünelim?

Öbür yanda siyaset tarihimizin en pragmatist ve popülist politikalarını uygulayan AKP var. Demokrasiyi kendisi için isteyen, Kürtlere karşı her türlü askeri tedbiri düşünen, sivillikten uzak, aldığı her kararı askeriyeye danışan AKP’den mi yana olalım? Cumhuriyet mitinglerine her türlü kolaylığı sağlayan, belediyeleri ile gösterici taşıyan ama birkaç gün sonra, 1 Mayıs’ta emekçilere kan kusturan, zehirli gaz sıkan AKP’ye tutunmak mı kurtuluşumuz olacak? Kürtlerin ve onların dostları sosyalistlerin gazetelerini sürekli kapatan bu parti mi demokrasiyi, barış ve kardeşliği yeşertecek bu ülkede? Bu sorular da, operasyon çerçevesinde AKP’den yana umutlu olanlar için sorulmuş olsun.

Kanser olmuş hücreler alınıyor

Bizlerin ehveni şer gibi bir seçim yapma hakkı yok. İki tarafın da: bu ülke emekçileri, demokratları, sosyalistleri, mazlumları, Kürtleri için düşündükleri ve önceki pratikleri ortada. Bir iktidar kavgası yaşananlar. Kanser olmuş hücreleri, cerrahi bir operasyonla alma girişiminden başka bir şey değil Ergenekon operasyonu. Emekli paşalar gözaltında, insan merak ediyor, acaba görevde olan ve bu çete ile bağı olan hiç kimse yok mu? Tuhaf değil mi sizce de?

Ece Temelkuran yazısının ortalarında: “Ya yarın Latife’nin Ergenekon çetesiyle bir bağlantısı bulunuverirse? Niye bulunmasın? Bağlantısı bulunanların bağlantısı ispatlandı mı ki bulunmayanların bağlantısı ispatlanamasın! Ya böyle bir şey olursa ne yapacağız?” saptamasını yapıyor. Hani şu İkinci Dünya Savaşı sırasında bir rahibin söylediği: “Önce komünistleri gelip götürdü Naziler, sesimizi çıkarmadık, komünist değildik. Sonra sosyalistleri götürdüler, sesimizi çıkarmadık, sosyalist değildik. Sonra yaşlıları, akıl hastalarını, Yahudileri götürdüler, hiç biri değildik, sesimizi çıkarmadık. Bir gün bizi götürmeye geldiklerinde, geriye baktığımız da bizi savunacak kimsenin kalmadığını gördük.” sözlerini kulağımıza fısıldamaya çalışıyor. Sayın Temelkuran’a sormak gerekiyor, Nazilerin götürdükleri ile şimdi götürülenler arasında nasıl nesnel bir bağ var? Götürülenler, Nazi zulmüne uğrayan ötekiler gibi çok mu mazlum? Sahi Sol’un tarihsel misyonu ve vizyonu hakkında bir şeyler bildiğinizden emin misiniz?

İki taraftan, birinin tarafında olmayacağız sayın Temelkuran. Hayatın bize öğrettiği şeyler var. Biz bu yüzden: demokrasiden, özgürlüklerden, mazlumlardan, emekçilerden, Kürtlerden, hayat kadınlarından, sokak çocuklarından yana olacağız. Biz hiçbir zaman darbecilerden ve özgürlük yoksunu, emekçi düşmanı iktidarlardan yana olmayacağız.

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..