Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '18

 
Kategori
Edebiyat
 

Edebiyat ve Psikoloji

Edebiyat ve Psikoloji
 

Çok sayıda insanın, çok kısa süreli yüzeysel ilişkilerinin ürettiği acı ve yalnızlık günümüz edebiyat ve psikoloji biliminin en önemli konusudur.

Distopik bir karanlığın çalkantısı içindeki insanı geleceğe aktarmak bir o kadar zor olacak hem edebiyat, hemde psikoloji için.

Her insanın, duyguları, düşünceleri ve psikolojisi olduğu gibi yazarlarında var. Her yazar yazdıkları andaki duygu ve düşünceleri o psikoloji ile eserlerine yansıtırlar. Bunun birebir bir yansıma olduğunu söylemek imkansızdır.

Her yazar aynı zamanda o toplumun bir üyesidir.
Yazar duygusunu, düşüncesini, psikolojisini olduğu gibi değil, dönüştürerek, değiştirerek ve yazdığı metinle; kendi hissettiğini, okuyana hissettirerek aktarımı gerçekleştirir.

Eserler bizi yazarın ruh dünyasına taşırken kendimizle karşılaşmamızı sağlar. 

İnsanın ruh dünyasına ağırlık veren psikolojik eserler, insanların ruh çözümlemelerini yapar; bu çözümlemeler çevremizdeki insanları daha iyi anlamamıza, milyarlarca insanın milyarlarca hali olduğunu ortaya koyarak, yaşanan olaylara ışık tutarak, durumları iyi yorumlamamıza yardımcı olur.

 

Türk edebiyatında Mehmet Rauf'un Eylül, Peyami Safa'nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu bu anlamda en önemli iki eserdir.

 

Psikoloji bilimi de son bir kaç asırdaki gelişmelerini bu eserlere borçludur. 

İnsanı anlatan en önemli malzemelerin başında psikoloji bilimi için edebiyat gelir.

 

Psikolojik eserler; gerçeğin değiştirilip dönüştürülmesiyle oluşturulduğu için bire bir gerçeği yansıtmada anlatılan olayların ve kişilerin benzerlerini yaşamımızda görmek mümkündür.

Bu eserleri okuyan her insan mutlaka kendinden bir şeyler bulur. 

 

Edebiyatın temel anlatım aracı olan dil diğer bilimlerinde ortak anlatım öğesidir. Bu sebeple sadece psikoloji bilimi değil sosyoloji, felsefe, tarih, coğrafya ve ekonomi gibi bir çok bilim dalı dili ve edebiyatı kullanır. 

Yazarı etkileyen her düşünceyi ve duyguyu anlatırken yeni görüşler diğer sosyal bilimlerin yardımlarıyla ortaya çıkar. 

 

Edebiyatın tarih ile çok yakın bir bağı vardır. 

Bir toplumun çağlar boyu ürettiği yazılı ve sözlü dil adına eserlerini ve yazarlarını bilimsel yöntemlerle tarihi bir akış içinde edebiyat tarihi ortaya çıkarır. 

Geçmiş kuşakların, duygu, düşünce, dünya anlayışı, kültürü ve uygarlık biçimlerini gelecek kuşaklara edebiyat aktarır. 

 

Edebiyat kuşaklar arası bir köprüdür. 

Yazmak ile ilgili en büyük yanılgılardan biri yazarlığın bir meslek olduğu sanrısıdır. Oysa yazmak bir uğraştır. Her meslekten insan yazabilir. Edebi eserlerin değerini artıran eserin konusu, yazarı, anlatım şekli, dili kullanma becerisi, mekan ve olaya bağlıdır. Bir yazarın her eseri başarılıdır algısı yanlıştır. Her eser kendi mecrasında büyür. Popüler fanatizm ne yazık ki bu yanılgıdan kurtulamamıştır. 

 

Yazmak aslında betimleme becerisinin sonucunda eser üretebilir. 

Her eserin önemli unsurlarından biri de yerdir. Olaylar hangi mekanda ortaya çıkmışsa o mekanın ve orada yaşayan insanların izlerini taşır. 

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi bu anlamda en önemli eserdir. 

Bu tür eserlerde 'açıklayıcı betimleme' kullanılır. Coğrafya bilimi de edebiyattan fayda sağlar. 

 

Edebiyatın çok geniş bir yelpazesi vardır. Bizim konumuz edebiyat ve psikoloji üzerine olduğu için edebiyatın bu yönünü daha fazla irdelemekte fayda var. 

 

Tazminat dönemine kadar edebiyat tarihi tezkirelerden ibaretti. 

Tezkire; şairlerin hayat hikayelerini anlatan biyografi türündeki eserlere denir. Ziya Paşa, Mehmet Fuat Köprülü, Agah Sırrı Levent, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Nihat Sami Banarlı edebiyat tarihi yazarlarındandır. 

 

Dünya edebiyatında psikolojik eserler anlamında ilk akla gelen yazar Dostoyevski olup Yer Altından Notlar kitabı bunun en başarılı örneğidir. 

Bir bölümünde der ki; "Ne ben kimseye benziyordum, ne de herhangi biri  bana. Tek başımayım, ama onlar hep birlik! diye kendimi alamıyordum."

 

Psikoloji yazmak bir insanın kendi içini olduğu gibi dökebilme başarısıdır. Ruhuna dair itiraflardır. 

 

İnsanın kendi bataklığının farkına varmasıdır kendini yazabilmesi. 

İnsanlık hakikate acı çekerek ulaşma yolunu seçtiği için insan bu acıların içinde yoğrularak acıdan oluşmuş bir deve dönüşebildi. 

Düşmanlığı üretip sonra barışın peşine düşmek adına yapılanların ürettiği fay kırıkları insanda çatlakların oluşmasına sebep oldu.

Adalet arayışını ve kanun denen bataklığı suçlar üretti. 

Ve yine Dostoyevski'nin dediği gibi; "Duvarı yıkmaya gücüm yetmiyorsa kendimi parçalayacak değilim elbette. Ama önümde duvar var diye boyun eğmeyi de kabullenemem."

 

İşte onurlu insan budur. Boyun eğemeyiz ve eğmemeliyiz. Boyun eğmemek ne kadar acı üretirse üretsin, teslim olanların tarafında çoğunluk birikmiş diye yalnızlığımızdan nefret edemeyiz. 

Milyarlarca insanın içinde onuruyla yaşayan insan sayısının azlığıdır acıyı çok fazla üreten.

 

Marsel Proust der ki; "Kitaplar; sessizliğin çocukları ve yalnızlığın yapıtlarıdır."

Bunun gerçeğe çok yakın duran bir tarafı var. Konfor alanı içinde hiçbir eser ortaya çıkmamıştır. Hepsi bir mücadele ortamında, zor şartlarda, yalnızlığın içinde üremiştir.

 

Proust bir başka sözünde; "Birimiz ötekinin kafasındaki hayalimizi bir an görsek, hayretten donakalırız."

 

Ve Aziz Nesin gelir aklıma; "Bazen insan öyle özlenir ki; özlenen bilse, yokluğundan utanır."

 

Edebiyat ve psikoloji ile ilgili bu örnekler hem edebiyatın hemde psikolojinin birbiri açısından ne kadar önemli olduğunu fazlasıyla ortaya koymaya yeter. 

İnsan aslında öteki için yaşayan bir varlık olmakla birlikte öteki olmazsa çaresizliğine çare bulmakta zorlanan bir zavallıdır. 

İnsan öteki ile anlamını bulur. 

 

Sürekli siyahın veya beyazın içinde sıkışmış kalmış her insan; kendi gerçekliğini dış dünya ile kendi bağını kurmadan açıklayamaz. 

Büyük resmi oluşturan detaylardan biri olarak sürekli kalmaya çalışmak büyük resmi görmemize engel olur. 

İnsan farklı bakış ürettiği müddetçe hayattaki değişimlere ayak uydurabilir ve varlığını da sürdürebilir. 

 

İnsan en çok kaçtığı şeyden kendini kurtaramaz. 

Birbirine tahammül eden ile birbirini anlayan olmanın farkına vardığımızda, varmayanlara da örnek oluşturabileceğiz. 

 

Bizim varlığımız, başkalarının varlığını tanımlar. 

Aynılaşmak çok sıkıcı olmakla birlikte, birbirinden uzaklaşmadan farklı kalabilmek bir o kadar zordur. 

 

Son sözü yine Proust'a bırakmak istiyorum;

"Bilgin için deney neyse, yazar içinde izlenim odur." 

 

Edebiyat insan ruhunu gözlemlerle kayda almaktır. 

 

Kalem tutanların bazıları, tüm insanlığın yaşadıklarını yaşamış gibi yazarlar. 

 

Önder Karaçay 

 
 
Kayıt tarihi
: 09.07.14
 
 

Okunması için değil dokunması için yazıyorum. Önder Karaçay ..