Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ocak '08

 
Kategori
Blog
 

Editörlerin sessizliği

Editörlerin sessizliği
 

Milliyet gazetesi bundan yaklaşık yirmi ay kadar önce Türkiye'de başka hiçbir gazetenin pek ciddiye almadığı bir işe girişti ve internet sitesinde okurlarının da sesini duyurabilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri bir blog sitesi açtı. Öyle köşe yazılarına ya da haberlere yorum göndermeyle sınırlı olmayıp, üyelerinin kendilerini en iyi biçimde lanse etmelerine olanak sağlayan, eli yüzü düzgün, bence benzerlerine kıyasla çok iyi tasarlanmış bir blog sitesi... Hem görsellik ve işlevsellik açısından iyi tasarlanmış hem ciddi bir editoryal işleyişe sahip hem de Türk basınında saygın bir yeri olan Milliyet gibi bir gazetenin blog sitesi...

Üyelik hem kolay hem çok zor. Aranan kriterleri taşıyorsanız hemen başvurunuz kabul ediliyor, başvurunuzda burada yazmayı sürdürecek birikiminiz bulunmadığı izlenimi yaratıyorsanız reddediliyor. Üyeliğe kabul edilir edilmez yazılarınız yayınlanmaya başlıyor. Ancak MB’da öteki blog sitelerinden farklı olarak gönderdiğiniz yazılar bir editör denetiminden geçiyor. Editoyal süreçte yazıların hukuk, genel ahlak ve yayıncılık ilkelerine uygunluğu ve imla, tutarlılık, seçilen kategoriye uyumu gibi noktalara dikkat ediliyor. Ayrıca özel hayat sırlarının açıklanarak üçüncü kişilerin mağduriyetine yol açan ve onlara cevap hakkı yaratacak ifadeler taşıyan yazılar yayınlanmıyor. Bu konu zaman zaman tartışmalara yol açıyor; çünkü hangisi özel hayat, hangisi değil, bunu her zaman objektif biçimde belirlemek zor. Ama burada belli bir süre yazanlar bu konuda az çok bir deneyime sahip olup hangi yazının bu gerekçeyle denetimden geçmeyeceğini sezebiliyorlar. Yani zamanla bu gibi sorunlar kendiliğinden aşılıyor.

Yazıların onay süresi ve red/kabul kriterleri MB üyelerinin en çok yakındığı konuların başında geliyor. Bu da normal. Çünkü her gün yayınlanmak üzere en az 200 yazının gönderildiği düşünülürse bunların tek tek okunup aranılan kriterlere uygun olup olmadığını belirlemek öyle kolay bir iş değil. Ayrıca, yukarıda dediğim gibi bana göre “özel hayat” olan bir ifade başka birine göre öyle olmayabilir. Bana göre eleştiri sınırları içinde yer alan bir yaklaşım başkasına göre hakaret olarak anlaşılabilir. Buna karar vermek de zaman alabilir. Düşünün, mahkemeler ve Yargıtay gibi üst yargı kurumları bile zaman zaman bir tek söz üzerinde günlerce tartışıp hakaret/suç kapsamına girip girmediği konusunda kararsız kalabiliyorlar. Hatta çoğu zaman verilen karar üzerinde oybirliği sağlanamıyor. Şimdi her gün ortalama 200 blog yazısı, bir o kadar görsel malzeme, yüzlerce yorum ve mesajı tek tek okuyup yayınlanıp yayınlanmayacağına karar vermek kolay bir şey değil. Sadece gönderilenleri reddetmek ya da onaylamakla da işleri bitmiyor, bir de üyelerden gelen itirazları onları kırıp incitmeden cevaplamaları gerekiyor editörlerimizin. Bildiğim kadarıyla bütün bunları da sekiz kişilik bir editörler ekibi yapmaya çalışıyor. Üyelerle MB yönetimi arasında yaşanan ilk sorun yazıların onaylanması konusunda çıkıyor.

Sorunlardan ikincisi ise Blogun teknik işleyişi konusunda önce üyelerin kendi arasında, daha sonra da anasayfada bir gün içinde yer alacak yazı sınırlaması kararı nedeniyle kimi yazarlarla Blog yönetimi arasında çıkan tartışma. Bu konu çok tartışıldı. Kimi üyeler yazı sınırlaması olmaması nedeniyle blog anasayfasını adeta yazı bombardımanına tutarak günde sekiz – on – on beş, hatta yetmiş seksen blog yayımladı. Burada şunun göz önüne alınması gerekiyor: MB’un öteki blog sitelerinden en önemli farklarından biri, bir “anasayfa” özelliğine sahip olmasıdır. Yani MB’ya giren bir okur burasının nasıl bir yer olduğuna herşeyden önce anasayfaya bakarak karar veriyor. Kimlerin yazdığı, hangi konuların ne ölçüde yazılabildiği, sayfanın ne kadar sık güncellendiği, çok okunan yazılar/yazarlar, en çok yorum alanlar falan gibi özellikleri burayı tanımayan biri bir bakışta anlayabiliyor. Öteki sitelerde olduğu gibi bir labirentte kaybolmuyor. O yüzden anasayfa önemli ve oranın üyelerin mümkün olduğunca eşit biçimde yararlanabileceği bir yapıda olması gerekiyor.

Bilindiği üzere, uzun tartışmalar sonunda Blog yönetimi bir karar verdi ve anasayfada bir günde bir yazarın üç yazısının yer almasını sağlayan bir düzenlemeye gitti. Bence makul bir düzenlemeydi. Bir yazar bir günde anlatacağı şeyi üç yazıyla gayet rahat anlatabilir. Ayrıca bütün dünya durmuş dört gözle bizim yazılarımızı bekliyor da değil. Bunun yarını, öbür günü de var. Bildiğim kadarıyla bu uygulama birkaç küçük itiraz dışında çok da önemli bir tepkiyle karşılaşmadı.

Her şey bir yana, sorunlar yaşanmasına rağmen bunların üstesinden geliniyor ve MB açıldığı günden bu yana genelde sağlıklı bir biçimde işliyor. Üyelerin önerileri doğrultusunda kendini yenileyip daha fonksiyonel hale gelmek için sürekli gelişiyor. İlk günlere oranla şimdi çok daha kullanışlı bir blog var. Blogun bizler için ne anlama geldiğini “TIME 2007” konulu yazımda anlatmaya çalışmıştım biraz. Yani evet, burası bizim hayatımızda olmazsa olmaz bir yer değil belki ama bence önemli bir yer. İsteyen MB’u kendini ifade etme aracı olarak görür ve kullanır, istemeyen de burası beni tatmin etmiyor deyip yazmaktan vazgeçebilir.

Aslında bütün bunları şu yüzden hatırlattım: Gerek içerik denetimi gerekse de teknik düzenlemeler konusunda düşünceler açıklanırken kimi zaman MB yönetimi ve editörlere yöneltilen eleştiriler biraz kırıcı, incitici bir hal alabiliyor. Burada 3 bine yakın üye var, hadi hepsi aktif değil diyelim, isterse beş yüz üye olsun, bir konuda bu beş yüz kişinin hepsinin de düşünceleri farklı olabilir. Blog yönetiminin görevi, bunlar arasında en iyi uzlaşıyı en demokratik biçimde sağlamaya çalışmaktır. Bence bu görevi de bugüne kadar iyi yaptılar. Biz aklımıza gelen her şeyi söyleyebilir, her türlü öneriyi ortaya atabiliriz. Bunun bize bir zararı olmaz. En fazla sözümüz dinlenmedi diye üzülürüz o kadar. Ama yönetimin aldığı kararlarda sorumluluğu vardır. Okurlarına, gazete yönetimine, hatta gazete patronuna karşı sitenin fonksiyonelliği konusunda hesap vermek zorundadır. O yüzden de onların kararlarına karşı anlayışlı olmalı, eleştiri yöneltirken, bir şeyler talep ederken karşımızdakilerin de bizim gibi birer insan olduğunu unutmamalıyız.

Karşımızda bir makine yok. Maaşla ve emirle çalışan, bir kurumun yayın kuralları doğrultusunda davranmak, bir üstüne her an hesap vermek zorunda olan, birer kalbi ve duyguları bulunan, çoğu birçoğumuzdan genç yaşta insanlar... Bugüne kadar en ağır eleştirilere karşı bile seslerini çıkarmadılar ama bunlardan kötü etkilenmediklerini sanmıyorum.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..