Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Kasım '13

 
Kategori
Kentleşme
 

Efsane Kaymakam Ali Arguvanlı Maden'de

Efsane Kaymakam Ali Arguvanlı Maden'de
 

Ali ARGUVANLI (Malatya 1922) SBF öğrencisi 1947 Ankara


Ali Çamur’dan Ali Arguvanlı’ya uzanan değişim

1960 Temmuz sonunda Osmaniye’ye Ali Çamur adı ile gelen ancak Ali Arguvanlı adı ile ilgili şu gerçeği de açıklamadan geçmek istemiyorum. 02 Temmuz 1934 günü Soyadı Kanunu yürürlüğe girdiğinden Arguvanlı’nın Karahöyük Köylüleri de yoğun bir soyadı almak çabası başlar. O günlerdeki gelişmeleri Ali Arguvanlı’dan dinleyelim:

‘1934 yılında Soyadı Kanunu'nun yürürlüğe girmesi üzerine bizim akrabalar önce Mollaismailoğlu soyadını almak istedilerse de ‘molla’ kelimesi yüzünden kabul edilmedi. Bunun üzerine Horasan’dan gelen ceddimiz Çamur Alizade’ye yakınlığı dolayısıyla ‘Çamur’ soyadını almışlardı.’

İşte Malatya’daki ortaokula başlayan Ali Çamur 1961 yılı sonunda bağlı olduğu ilçesinin adından dolayı Osmaniye’de bir dilekçe ile Yargıya başvurarak ‘Arguvanlı’ soyadını alır.

1920’lerdeki değişimdeki yoksulluklardan bir kaç yansıma

Onunla konuşurken kendimi 1920’ler ile 1930’ların esintisi içinde bulurum. Türkiye’de Kurtuluş Savaşını o çetrefil çatışmaları yanında Osmanlı’nın çöküş acısı ile Cumhuriyet’in kuruluş sancılarını duymamak mümkün mü? Bu duygu özellikle 1895 doğumlu büyükbabam ile 1915 doğumlu babamdan başka Prof. Dr. Nejat Göyünç, Prof. Dr. Selahattin Ertürk, Prof. Dr. Nihat Nirun, Dr. Leyla Elburz, Prof. Aydın Sayılı, Prof. Halet Çambel, Prof. Dr. Necati Öner ile Prof. Sedat Alp ile konuşmalarında da beni sarsmıştır. Kendisinden dinlediğim kadarı ile Ali Arguvanlı da o kuruluş sancılarını anne babası ve kardeşleri ile birlikte, çok acı bir biçimde Karahöyük Köyünde, Malatya’da ve Sivas’ta yaşamış.

O yılları emekli kaymakam ve eski Osmaniye Belediye Başkanı Ali Arguvanlı şöyle anlatıyor:

‘1922’de çiçek ve kızamık salgını varmış. Aynı zamanda kıtlık yılıymış. 1922 yılında tek bir damla yağmur yağmamış. Köyün hemen bütün hayvanları yemsizlikten kesilmiş. Bizim törede yeni doğan çocuğa, daha önce ölmüş yakın akrabasının birinin adını verirler. Bana da merhum dedem Ali’nin adı konulmuş. Ailemin ilk çocuğuyum. Şeceremiz 16. yüzyıla kadar bilinmektedir.’

‘Dört yaşını geçmiştim, benden üç yaş küçük ve adını taşıdığı Peygamberimize de benzetilen Mahmut Mustafa adlı çok güzel kardeşim hastalanarak öldü. Ben zayıf ve çelimsizdim. Bir gün anama sarıldığımı ve onun ‘korkma’ dediğini hiç unutmam. Bu hastalıklardan dolayı o yıl köyümüzde elli çocuk ölmüştü. Annem 1940 yılına kadar her yıl bir çocuk doğurdu. Çoğu da üç yaşına gelmeden öldüler. Çünkü anam olsun babam olsun, köyün ileri gelen ailelerinden olsa da yoksullukta orta halli orta halli bir hayatları vardı.’

Mustafa Kemal Paşa ve Ilgaz Dağları'nda çiçekler açar

Ali Arguvanlı ilkokulu Arguvan ilçesinin Karahöyük Köyü'nde okur. Bu konudaki açıklamaları kendisinden dinleyelim:

‘Köyümüz büyük bir olduğu için 1893’te Mekteb-i Rüştiye açılmış, bir de cami yapılmış. Köyün bir kısmı o yıllarda Alevilik’ten Sünniliğe dönmüş. Onun için köyde eğitime çok önem verilmeye başlanmış. Cumhuriyet’ten sonra köye üç öğretmen atanmış. Ben rahatsızlandığım için yeni yazının yürürlüğe girdiği 1928 yılında okula gidemedim. 1929’da kaydım yapıldı. Ancak çok zayıf olduğum için özellikle kışın anacığım beni sırtında taşırdı. Okulu ve okumayı çok sevdim. Mustafa Kemal Paşa’nın Alfabe kitabındaki resmini boyalı kalemle süslediğimi anımsarım. Bir de:

Ilgaz Dağlarında çiçekler açar

Bozulmuş Yunan yel gibi kaçar’ şarkısını söylemekten büyük haz duyardım. Okul beş sınıflıydı. Bir Niğdeli Süleyman Bey olmak üzere üç öğretmen vardı. Çok şık giyinirler, köylülerle haşir neşir olurlardı. Örnek adamdı onlar. Ben de çok çalışkan bir öğrenciydim’ diye açıklıyor Ali Arguvanlı.

‘Annem desteklemese ben okuyamazdım’

Yıl 1934 Ali Arguvanlı İlkokulu bitirdikten sonra orta okula gitmek ister. Ancak onun eğitimini babasından çok annesi ister. Çünkü evin geçimi için kardeşleri ile birlikte onun da babasına yardımı gerekmektedir. Babasının karşı koymasına rağmen annesinin ‘benim oğlum okuyup adam olacak’ diye diretmesi ile ortaokulu ise Malatya’da okuyacaktır.

Onun yaz aylarındaki çerçiliğini, okuma tutkusunu ve karşısına çıkan sorunları babası, annesi yanında bir okul müdürünün yardımı ile nasıl çözdüğünü gelecek yazılarımda anlatacağım.

Ali Arguvanlı ‘lise giriş’ sınavını geçerek ‘Ali Çamur’ adı ile başladığı 1940’ta girdiği 15 Mayıs 1946’da Sivas Lisesini ‘Pekiyi’  derecesi alarak bitirir. 1950’de Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF)'ni de ‘İyi’ derece ile bitirerek kaymakam olur.

Yeni kaymakam Ali Arguvanlı Maden’de

Ali Arguvanlı SBF’ni bitirdikten sonra Arapkir, İliç, Kurtalan, Maden, Besni, Osmaniye, Taşköprü, Köyceğiz, Ödemiş ve İskenderun, kaymakamlıkları ile Balıkesir Vali Yardımcılığında bulunur. Dilerseniz onun yöneticilik yolculuğunda önemli bir yeri olan Maden kaymakamlığına nasıl başladığını öğrenelim önce. Yeni kaymakam Ali Arguvanlı orada kalkınma sorunları, yeni DP iktidarının yöredeki uzantıları ve halkın kendisine olan sevgi dolu ilgisi karşısında ne kadar zorlandığını anlatır yakında yayınlanacak olan anılarında. O’nun:

‘Kaymakamlık kursu bitti. Kuralar çekildi. Maden kazası çıktı. 31 Mayıs 1952’de göreve başladım. Maden Elazığ İline bağlı zamanına göre büyük bir ilçe. ( Şeyh Sait İsyanında işgal edilmiş hatta Kadir Bey adlı Şeyh Sait tarafından vali atanmış ve bunun üzerine isyandan sonra ilçe haline getirilmiştir) Haydar paşa – Kurtalan Demiryolu yakınından geçiyor. Kasabada Türkiye Bakır İşletmesinin komple tesisleri var. Ayrıca 20 kilometre Doğusunda stratejik bir maden olan,  Şark kromları tesisleri bulunuyor. Maden, elektriği olan tek ilçe, belki Doğu’da. Kaymakam için oturacak bir ev yok. İşletmenin misafirhanesinde kalıyoruz. 20 gün sonra bir ev bulduk taşındık…’ sözleri sanırım o yıllardaki Doğu’nun içinde bulunduğu karanlıkta yaşamak ve siyasi kargaşa yanında alt yapı noksanlıklarını da yansıyor.

Maden'deki bakır madeni sorunu

Yine onun, ‘Halk Fabrika bacasından çıkan duman yüzünden şikâyetçi idi. Şehir hep kükürt dioksitin etkisi ile çeşitli kalp hastalıklarından mustaripti. Tek bir ağaç yoktu. Olanlarda Fabrika kurulduktan sonra dumandan çıkan zehir yüzünden kurumuştu. Fabrika personeli için inşa edilen meskenler, duman etkisi olmayan bir yerde idi. Onlar rahattı. Merkezde yaşayanlar ise pencerelerini dahi açamıyordu. Sorduk soruşturduk, başka ülkelerde Filtrasyon Tesisleri varmış. Pahalı olduğu için bizimkiler iltifat etmemiş.

Fabrika iki tarafı dik yamaçlı bir vadinin kenarına kurulmuş. 500 haneli Arpa Meydanı denilen mahalle, heyelan nedeniyle tahliyesine karar verilmiş halde buldum. 1937 yılında, Ulu Atatürk Diyarbakır’a giderken, Hazar Gölünü çok beğeniyor. Yoluna devam ederken o fabrikanın inşaatını görünce, kızıyor. “ Niçin böyle sarp bir yerde kuruyorsunuz” çıkışını yapıyor. Trenin gerisin geriye dönmesini emrederken, Treni gölün kenarına gelince durdurur. Gölün doğu kıyısında küçük bir ada dikkatini çeker. Bu adada benim için bir köşk yapın ve Fabrikada gölün kıyısında kurulsun diye emir verir. İnşaat durdurulur. Köşkün yapılması istenen ada ise demiryolu ile bağlantılı hale getirilir.

1953 yılında o demiryolu hattı hala duruyordu. Atatürk ölür ölmez, inşaat kaldığı yerden yeniden başlatılıyor. Vatandaşın şikâyetlerini dikkate alarak iki tür bir karar aldık…’ açıklamaları o yıllarda toplum kalkınması için (ki bugün de ‘kaymakamlık kurumumuz’ bu konuda çok önemli görevleri yerine getirmektedir) bar kaymakamın kendi yetkisi ve toplumun istekleri karşısında ne gibi çözümler bulunmasına doğru yol alması gerektiğini yansıtması bakımından önem taşıyor.

Gelecek Yazı: Ali Arguvanlı Osmaniye’de

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..