Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '11

 
Kategori
Teknoloji
 

Eğitimde teknoloji ve “dijital dünya”

Eğitimde teknoloji ve “dijital dünya”
 

Teknoloji geleceğin anahtarıdır.


Bu yazımda sizlerle Dilara Erbaş’ın bir yazısında okuduğum eğitimci, futurist (gelecekçi), yazar  Marc Prensky’nin  öğretmenlere “Dijital Çağırısı” ve teknolojiyle eğitmek konusundaki bazı görüşlerini paylaşmak istedim. Dijital kelimesinin aslı Fransızca “digital”  ve “sayısal” anlamına geliyor. (TDK. Türkçe sözlük)

            Bir müfettişlik anımla başlayayım.  1999 yılı Nisan ayı. Yaş ortalamamız 60. Yıllarca daktilo kullanan MEB. Bakanlık müfettişleri olarak bilgisayar ve internet  kullanımı kurslarına alınmıştık. “Ne gerek var.” diyen bazı arkadaşlarımız da zoraki katılmıştı kurslara. Kurs öğretmeni internete bağlanma konusunu işlemiş ve bizlerden uygulama yapmamızı istemişti. Biraz bilenler ve meraklılar bağlanmıştı. Yanımdaki beyaz saçlı bir arkadaşım sıkıntılı bir şekilde uğraşırken, “Dede! Dur ben yapayım !” sesiyle irkildik. Kurs öğretmeninin 6 yaşlarındaki oğluydu bağıran. Dayanamamıştı herhalde. Gülümsedik. Gerçekten de dede olan arkadaşımız, “Al yap” der gibi baktı. “Teknoloji çocuğu” 10 saniye içinde bağlantıyı sağladı. O an şaşkınlık içerisinde bakakaldık. “Erken gelmişiz bu dünyaya” diye düşündüm.

Kurs öğretmeni biraz da çekinerek, ufaklığın bilgisayarı “oyun oynayarak” öğrendiğini söylemesi, bizlere öğretim metotları ve araçları üzerinde yapılması gereken değişiklikleri çağrıştırdı. Teknolojide başka bir eğitim mümkün mü?

IBM’den ABD.Savunma Bakanlığına kadar eğitim yöntemleri konusunda danışmanlık hizmeti veren, gelecekçi yazar Marc Prensky de öğretmenlerimizi uyarıyor. “Değişime ayak uydurun. Geleceğin sahibi çocuklarımıza yeni öğrenme yolları yaratın.”

Evlerinde bilgisayar ve interneti olanlar bilirler. Çocuklar iletişimi yüz yüze ve internetten kolaylıkla yapabilmekteler. Dahası var.  Diz üstü bilgisayarlar yerine –Bakanlıkça öğrencilere dağıtılması düşünülen - “tablet bilgisayarlar”da dergiler okumaktadırlar.

3 yaşındaki torunumun babasının ipad’ini kendisi açarak, açılan pencerelerden geçişler yaparak, seçtiği çizgi filmleri izlemekte, parçaları yerlerine yerleştirme ve benzeri oyunlar oynamakta olduğunu hayretle izliyorum.  Yeni nesil daha o yaşlarda   “oyun oynayarak”  teknolojiyi öğrenmekte. Komşularımın 4-5 yaşlarındaki çocukları da öyle. Laptop elimdeyken üstüne atlayıp “Oyun var mı?” diye soruyorlar.

Bizler 9-10 yaşlarında iken kutudan arabalarla oynardık. Günümüzde  ise 10 yaşındaki diğer torunum tuşlu telefonları bırakıp “dokunmatik telefonlar” dan e-posta yolluyor.

Marc Prensky “Küçük yaşta bu kadar yetenekliler. Çünkü onlar birer “dijital yerli.” Bunları sadece hayal edenler ise “dijital göçmen” dir .” diyor. Bence  çok haklı. Teknolojiye adapte olamayanlar, olmak istemeyenler dijital göçmen sayılıyor.  

Gelecekçi yazar “ 1980 sonrası doğan çocukların öncesinde doğanlara oranla, teknolojiye, teknolojiyle öğrenmeye daha yatkın olduklarını, hatta bunu doğal olarak yaptıklarını” söylüyor. Şu an Üniversitede öğretim görevlisi olan 1979 doğumlu oğlum hiçbir kursa gitmeden kendi kendine öğrenmişti bilgisayar kullanmayı. Gittikçede uzmanlaşmaktadır. Ben ise 55 yaşında kurs ve seminerlere katılarak ve özellikle –çekinmeden sorarak- oğlumun yardımıyla öğrendim.  

Bu yeni dijital dünyaya adapte olmayı isteyen bir göçmen (Marc Prensky bu gibilere hayal eden kişi diyor) önce “adapte” olmayı öğrenmeli. Bunu da ilk önce öğretmenler gerçekleştirebilmeli.

Gelişmiş ülkelerde 1980 sonrasında doğan çocukların bebekliğinden beri evlerinde bilgisayarla oynaması, telefon ve benzeri teknolojiyle kültürel bir sonuç olarak doğuştan tanışması onun “digital yerli” diye tanımlanmasında  önemli bir rol oynamaktadır.

  Bugün resmi yazışmaların dışında, eskiden zarfa koyarak gönderdiğimiz  mektuplar artık nostalji oldu. Yerine e-posta atılıyor. Sizler de iletişim kurarken geçmişin postasını bırakıp elektronik postaya geçmiş olabilirsiniz. Gelecekte e-mektuplar daha da kısalacak. Günümüzde tweeter veya facebook benzeri paylaşım sitelerinde “sosyal medya”nın da kullandığı, tweet’ler (kısa iletiler)  e-postaların yerini almaya başladı bile.

 Yazdığımız makaleler bile artık gazete yerine, internetin “blog sayfaları”nda yayımlanmaktadır. Gelecekte ise bilgisayar programlarında olacaktır.

Marc Prensky,“Araçlar hızla değişmektedir. Öğretmenlerimiz bizlere bu konularda “yaratıcı ve yol gösterici “olmalıdır. Şu anda iki nesil arasında “dönüşüm zamanında”yız. Bundan sonrasında uyum problemi olmayacaktır.” diyor.  

 Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim. Bu “kendimizi güncellememiz” ile mümkün olacaktır.

Her zamanın kendine göre araçları olmuştur. Eğitim-öğretimde amaçlarımız değil, araçlarımız değişmelidir.  Önemli olan çocukların dilinden anlayabilmek ve  onların heveslerine ve isteklerine odaklanmaktır.

Eğitimci ve yetişkinler değişen dijital ortama ve sürekli güncellenen koşullara adapte olmasını bilmelidir. Hayal işi diye düşündüğümüz yeni bir araç için, öğrenmek zorunda kaldığımız bir durum diye düşünmemeliyiz. Bu yeniliğe önem vermeliyiz.  Aksi takdirde bir öğretmen için “kendinden daha fazla teknoloji bilen öğrencilerin ilgisini çekmek” kolay değildir.

Ne diyor Marc Prensky ? “Yeni nesil önlerine çıkan teknolojik yenilikten korkmuyor. Bakıyorlar, deniyorlar, ustası oluveriyorlar. Bu yenilikleri oyuncak gibi görüyorlar. Kendi kendilerine yapıyorlar. Çünkü onlar için bu yeniliklerin küçükken karşılaştıkları teknolojik oyuncaklardan farkı yok.”

Yazar devam ediyor.  “Bizler teknolojiyle aramıza mesafe koymuşuz. İstediğimizi becerememekten korkuyoruz. Bizden sonraki nesilden yardım istemekten çekiniyoruz. Paylaşmayı bilmiyoruz. Eğitimcilerimiz dahil adaptasyon sorunumuz var.  Cihazları bozmaktan korkuyoruz.” Evet.  Yıllar önce  böyle birine rastladık.

Gerçek bir olay. Okul denetimlerimizin birinde, pırıl pırıl bilgisayar laboratuarını görünce, okul müdürüne bunu  nasıl becerdiğini sorduk. Bu sınıfın anahtarının daima kendisinde olduğunu, bilgisayarlar bozulmasın diye 3 yıldır hiç kullandırtmadığını söylediğinde, dijital dünyanın neresinde olduğunu göstermişti.   Doğru,  bilgisayarlar bozulmamıştı ama durdukları yerde zaten kullanma devirleri geçmişti.

Dijital dünyada öğretmek ve öğrenmek iletişim ile olur. Bunun için de öğrencilerin ilgi alanlarını ortaya çıkarmalıyız. Çocukları dinlemesini bilmeliyiz. Çünkü yetişkinlerin de onlardan öğrenecekleri çok şey vardır. Önemli olan bilginin paylaşılmasıdır. Bu da artık bundan sonra “e-devlet, e-okul, e-dershane” gibi, dijital dünyada teknolojinin kullanılması ile mümkün olacaktır.

Teknolojiye ve dijital dünyaya yabancı kalmamanız dileğiyle.

Sevgi  ve saygılarımla.

            Ali İhsan ÖZÇAKIR

            MEB. Bakanlık Başmüfettişi (E)

            e-mail: aliihsanozcakir@hotmail.com 

 
Toplam blog
: 172
: 4867
Kayıt tarihi
: 07.04.09
 
 

50 yıllık eğitimciyim. İngilizce öğretmenliği ve Bakanlık müfettişliği yaptım. Bunca yıllık eğiti..