El öpenler durağı...

''Karamürsel'' adı anıldığında, önce aklıma ''sepet ''gelir... Sonra, hayalimde, denizin yeşille kucaklaşması canlanıverir...

O kente yakın, güzelim ''Yalova ''gelir aklıma... Meşhur ''Yalova Kaymakamı ''olayını anımsarım...

Sonra, mis gibi zeytin kokan yamaçlar gelir gözümün önüne...

Depremi düşünmek bile istemem... Güzellikleri ''perdeler'' diye...

Karamürsel, şimdilerde kaymakamıyla da anılır oldu...

Beyefendi, Kurban Bayramı'nı ''Cami avlusunda kutlamak için tüm resmi kurumlara '' davetiye yazdırmış...

Tüm resmi devlet dairelerine ve de tüm personele ''tez elden'' duyurulmuş...

Muhterem kişiye sormuşlar:

'' -Daha önceki kutlamaların yapıldığı '' Kültür Merkezi ''ni sel mi bastı ? ''

'' -Eski köye yeni adet mi getiriyorsunuz ? ''...

''-Din siyasete yeterince alet oldu... Şimdi de bürokrasiye mi alet olacak ?''

Kaymakam bey, çok sert çıkıvermiş :

''-Yahu, ben sizi namaza çağırmıyorum ki !... Sadece cami avlusuna çağırıyorum...''

''- Sıcacık Kültür Merkezi dururken; neden ayaz altındaki cami avlusu ?...''

''-Sonra bırakın insanlar dilediği yerde... dilediği gibi bayramlarını kutlasınlar... Emirle bayram mı kutlanır ? ''

''-Bak kardeşim !.. İnat etmeyin !.. Ben bu yazımın arkasındayım... Geleceksiniz o kadar !..''

Memurlar süklüm püklüm dururken, gazeteciler ısrarla soruyorlarmış...

''-Kanunlarımızda, '' Dini bayramlar, camide kutlanır ''diye bir hüküm yokken, siz davet ediyorsunuz; hem de resmi yazıyla bu nasıl iştir ? Resmi yazıyla değil de - sade bir vatandaş- olarak çağırsaydınız olmaz mıydı ? ''

''-Makam benim değil mi? Kağıt da benim, kalem de benim..''

Beyefendi daha önceden iktidar partisinden ''Aday '' olmuş... Durum anlaşılmış... Gazeteciler gitmişler...

Kaymakam Bey de derin bir nefes alarak terini silmiş...

Tüm memurlar ve amirler, şimdiden bayram senaryolarını yazmaya başlamışlar...

'' Namazda, beyefendinin sağında mı, solunda mı durmalıyım ?..''

'' Mübarek elini camide mi; yoksa avluda mı öpmeliyim ? ''

''Selam verirken nasıl ayarlamalıyım ki göz göze geleyim?..''

''İnşallah o gün hasta olmam... Yoksa ''isyanlarda '' sayılırım alimallah !.. ''

''Caminin önündeki otobüs durağının adı da bayramdan sonra, ''El öpenler durağı '' olarak değiştirilir mi acaba? ''
..............

Geçen hafta, ''Adalet Bakanı Müsteşarı gelecek'' diye, Kuzeyde bir kentimizin savcısı, adliye binasının merdivenlerine kırmızı halılar serdirmişti...

Ahmet Haşim'e ilham kaynağı olan ''Merdivenler '' gıcır gıcır, hem de ''Arap Sabunlarıyla '' yıkanmıştı...

Müsteşar Bey, ''Ağır ağır çıkarken o merdivenlerden'' bir taraftan da bunu yapanlara çok kızmıştı çok.

''Halıcılar'' , ne yaptıysa yaranamamıştı... ''Uçan Halısı '' yoktu ki konuşlandırsın...

Hatta, Sayın Müsteşar Bey, ''Kraldan çok kralcı '' olan, o şahsı , savcılık görevinden alıvermişti...

Arkadaş, şimdi ''Merkezde ''... Kırmızı halılara küsmüş...

.......

Çocukken , kardeşlerimle birlikte, rahmetlik babamın elini tutar, bayram namazlarına giderdik...

Büyük bir zevk alırdık ve bayram sabahlarını iple çekerdik... Dönünce, annem bizi kapıda karşılardı...

Sıcacık ellerini öper; harçlıklarımızı alırdık...

Şimdilerde, bayram namazı için mahallemdeki camiye gidiyorum... Bürokratların çoğu da oraya geliyorlar...

Herkes, sade birer vatandaş olarak namaz çıkışında birbiriyle içtenlikle bayramlaşırlar... Riyasız... Yapmacıksız...
.........

''Dağda hem yılana, hem de kuşa rastlanır; biri oraya sürünerek, diğeri uçarak gelir ''(C.Şahabettin)

Makamlar, oraya sürünerek gelenler sayesinde yücelir... Uçarak gelenler de ''Tez elden'' uçarak giderler...

* * * * * * * * *

NOT: Okullarda 20'şer dakikalık okuma saatlerini uygulamaya başlayan ve ''Kitap Toplama'' kampanyası açan Trabzon Valisi, Sayın, Nuri Okutan Bey'i tebrik ediyorum. Böyle amirleri de şükranla anıyorum.