Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Temmuz '18

 
Kategori
Edebiyat
 

Elimde Gidişine Yazdığım Şiir Dilimde Bir Nihavent

Elimde Gidişine Yazdığım Şiir Dilimde Bir Nihavent
 

Uzaktan Uzaktan
Dün seni izledim uzaktan.
Pişmanlığımı görme diye
Çıkamadım karşına.
Bakmaya doyamadığım gözlerin
Mutluydu gülüyordu,
Sahi unuttun mu beni?
Biliyor musun?
Ben hala pişmanım
Nasıl kaybettim seni?
Sen haklıydın aslında
Göremedim ki...
Meğer ne çok seviyormuşum
Kaybedince o deli kızı, yüreğim çark etti.
Şimdi ayrı dünyalarda
Başka insanlarla olacağız.
Umarım o yanındaki incitmez seni.
Defalarca affetsen de
Ben bilemedim kıymetini.

Dün seni izledim uzaktan.
Kavuşamayacak olsam da
Aynı kaldırımlarda yürüyeceğiz
Karşılaşacak olursak
Saklanacağım biliyorum...
Belki aynı ağaca yaslanacağız bilmeden
Aynı havayı soluyacağız
Aynı dilenciyi mutlu edeceğiz belki.
Aynı vitrinlere bakacağız
Birbirimizin silüetini görüp
İç çekeceğiz belki...
Aynı yağmurda ıslanacağız
Aynı gökyüzüne dalacağız diye
Teselli ediyorum kendimi.

Ve sen!
Senden sonra düşman olduğum yüreğimin
Bir köşesinde olacaksın daima.
Bir hazineyi saklar gibi...
Dün seni izledim uzaktan
Pişman bin pişman...

          Elinde onun gidişine yazdığı şiir dilinde keşkelerle derin bir ah çekti. Yalnız, mutsuz, huysuzdu. Erkek adam ağlamazdı ya hani sıkıverdi dişlerini. Onca yaşanmışlığa dalıp gitti sessizce.

          Babadan kalma evine geldiğinden beri yorgundu. Ruhunu dinlendirmek ne mümkündü? Düşünceleri zihnini kamçıladıkça rahat yüzü yoktu. Anılar canlandıkça sobahar rüzgarının savurduğu kuru bir yaprak gibi oradan oraya savruluyordu. Zar zor da olsa en sevdiği berjer koltuğunda gözlerini yumdu. Uyumak  uyumak hiç bir şey düşünmeden uyumak istiyordu. Ama olmadı, gözlerini fal taşı gibi açtı bunca hırpalanmaya uyku yüzü yoktu...Galiba evin satışını bile bekleyemeyeceğim diye düşündü. Bu düşüncesini ablasıyla paylaşmak için ablasını aradı fakat cevap alamadı.

          Atkısını boynuna dolayarak evden ayrılıp sahile indi. En sevdiği çınar ağacı tüm heybetiyle yerli yerinde duruyordu. İstemese de ayakları onu İclal’ini en son gördüğü yere getirmişti. Bir müddet kuş misali masmavi denizin engin sularında süzüldü. Tozlu sandığın içinde kalan naftalin kokulu bir kaç anıyı tazeledi. Bu iyi mi gelmişti daha beter mi hüzünlendirmişti bilemedi. Karmakarışık duyguları sağlıklı düşünmesine engel oluyordu. Sandığı kapattı ağacına şöyle bir bakarak hızlı adımlarla uzaklaştı.

          Sonbaharın tatlı serinliği, kuruyan yaprakların hışırtısı eşliğinde kaldırımları arşınlayarak eve döndü. Salona girer girmez gözü baba yadigarı gramofona ilişti. Plağı çıkararak yerleştirdi. Masanın üzerinden şiiri yeniden okumak için aldığı sırada tatlı bir melodi yükselmeye başladı;

”Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikablime
Perde-i zulmet çekilmiş korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime”

          Kulaklarında yankılanan muhteşem sese eşlik ederken ablasından gelen telefonla irkildi. Dudaklarından bir kaç kelime döküldü;

”Elimde İclal’in gidişine yazdığım şiir, dilimde bir nihavent pişmanlığın dibine vuruyorum abla...”


SİBEL YILMAZ

 

 
Toplam blog
: 145
: 716
Kayıt tarihi
: 22.02.18
 
 

1978 Bursa doğumlu. Kelimelerin Dansı ve Kırmızı Vosvos kitaplarının yazanı. Eşi ve kızları olmaz..