Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '06

 
Kategori
Sigorta
 

Emekli (3)

Türkiye de çalışanın, çalışmayanın, emeklinin, çiftçinin, köylünün, esnafın sorunları o kadar büyük ki, sanki devleti oluşturan onlar değilmiş gibi, bir zümrenin yaptırımlarına kah sesini çıkarıyor, kah işine gelirde çıkarına uygunsa suskun.Bu bireyciliğin, kapitalist sistemin bencilliğinin yansıması. Bağlı olduğu grup çıkarları önde ise ses yok. Grup çıkarlarına aykırı uygulama varsa feveran etmek mubah.

Demokrasiden, eşitlikten bahsetmek hak getire. Çıkarın neyse o. "Altta kalanın canı çıksın", "düşmüşse bir tekme de sen at", mantığı.

Bunların baş sorumlusu bilgi yoksunluğu, kulaktan dolma bilgilenme, okulun arka kapısından mezun olma, okumama, cahillik ve grup çıkarlarını önde tutanlar olarak bizleriz aslında.

Yönetenler de yıllardır bundan faydalanıyor mu zaten?

Bir gecede naylon terlik kararnamesi çıkarıp birilerini nasıl zengin ediyorsak, uyanıklık yapıp yönetmeliğe eklediğimiz madde ile idari hizmetlerin göstergesini 3600 yapabiliyoruz. Hani teknik hizmetlerin göstergesi 3600‘dü. İkisi de uyanıklık değil mi?

Ağır bakım fabrikalarında makine başında kir pas içinde her türlü tehlikeye maruz kalarak çalışan işçi ile aynı fabrikada evrak işlerinde çalışan çoğu emekli çocuklarından oluşan "işçi" lerin ücret eşitliğini, çıkarlarımıza ters geldiğinden, lafını bile etmiyoruz. Siviller arasında aynı işe aynı ücret ödenmediği gibi Askeri kesimde de durum aynı. Emeklilerinde keza aynı eşitsizlik var.

Sınıf kavramını sulandırarak, üretim ilişkileri yerine çıkar grubu ilişkilerine indirgemişiz. Çünkü devlet en büyük işveren. Devlet işveren olunca da "nasıl büyük pay alırım, alırız?" kurnazlığına yatmışız. Aba altından sopa gösterenlere, bir gecelik kararname ile zam yapmışız.

Hangi Demokratik ülkede böyle adaletsizlik var. Gücü olan devletle nemalaşırken, gücü olmayan tekne kırıntılarını kazır hale gelmiş.

İsteğe bağlı sigortalılık diye bir ucube yaratarak hazineye kısa vadeli kaynak yaratayım derken, zenginlere, ölünceye kadar maaş bağlanmasını sağlamışız. Hangi fakir fukara asgari ücretin yarısı kadar prim ödeyerek emekli olabilir? İşine geldiği için maaş alırken ses çıkarmayıp, sosyal güvenlik kurumu çökünce maaş alamayacak olmanın ızdırabını dışa vuruyoruz şimdi. İşe gitmeden, ayda üç sefer imza atarak maaş alan bankamatik kamu memuru, hangi ülkede var? Bir dönem meclise girerek emekli olunan kaç ülke meclisi biliyorsunuz? Zamanında terörle alakası olmayan illerde masa başı memurlarına ne kadar "terör tazminatı" ödendiğini biliyor musunuz? Terörle göğüs göğse mücadele eden personel ile masa başında çalışıp kilometrelerce uzakta olan personelin "iaşe bedellerinin" aynı oranda artırıldığını?

Devlet memuru olup, emekliliğinde şirket sahibi olanları mı, Kıbrıs Barış Harekatı'ndan dönüp banker olanları mı anlatmak lazım? İşine gelmediğinden, kaytarmak için "elime maydanoz dikeni battı" diyerek rapor alan ve bu uydurma mazerete ağrı kesici yazıp yanında da "vitamin almanız gerekir" diyerek gereksiz ilaç yazan doktorları mı?

Kamu işleyişi işte bu şekilde sulandırılıp, yağmalandı.

İşte kazın ayağı böyle uzayıp gidemeyeceğinden, borçlarımızı ödeyemeyeceğimiz korkusuna kapılan IMF ve AB, sosyal güvenlik de reform yapmamızı istediler.

Kimse alınıp gücenmesin, anlattıklarım Türkiye’nin gerçeği. Bunda herkesin şu veya bu şekilde sorumluluğu var. Yıllardır işimize geldiği gibi har vurup harman savurduk. Adam sopayla değil, borç kamçısı ile adam edecek elbette.

Sosyal güvenlikte eşit prime, eşit maaş esas değil mi? Sosyal devletin amacı da bu. Ama biz kuvvetler dengesinin ağırlığına göre işi sulandırıyoruz. Eski güvenlik yasaları ne kadar adilaneydi. Adil olduğu için mi bu üç kurum battı?

Çıkarılan kanunda yine eşitsizlik mevcut. Yurt dışı tedaviden, geçici iş göremezliğe ve fiili hizmet süresi zammına kadar yine çalışanlar arasında ayrım yapılmış. TRT habercileriyle, bilmem ne TV habercileri arasında iş bakımından ne fark var ki 90 gün fiili hizmet zammı uygun görüyoruz? Devlet memurunun geçici iş göremezlik primlerini devlet karşılarken diğer çalışanların primleri neden karşılanmıyor? Bu adalet mi?

Kanunun 29. maddesinde "aylık bağlama oranı, prim ödeme gün sayısı 9000 günden az olanlar için çalışma gücü kayıp oranının 9000 gün prim ödeme gün sayısı ile çarpımı sonucu bulunan rakamın % 60’a bölünmesi suretiyle hesaplanan gün sayısına göre, üçüncü fıkra uyarınca tespit edilen orandır" şeklinde bir fıkra var.
Şimdi bu fıkrayı aydınlatmak için memurlar, şefler, amirler, müdür yardımcıları ve müdürler günlerce oturup mesai yapacaklar. Akabinde örneklendirip bir uygulama yönetmeliği, ardından bir tebliğ ve genel yazı çıkaracaklar.

Türkiye de neden bir şeyler sarih değil. Sonrasında çalışanlar arasında ayrıcalık yaratmak için birileri fırsat kollaması için mi?

Her çalışan kendini haklı görür. Yaptığı iş ile aldığı ücreti kıyaslamadan, hak ettiğine hüküm verir. Ama Türkiye de asker, sivil tüm kamu işyerlerinde verimlilik ve iş analizi yapılmadığı ve adama göre iş yaratıldığından herkesi haklı görmekteyiz.

Mesleğin zorluğu, ulviliği ile cüzdan ve vicdan muhasebesini yaptırmayacak şekilde sınıflandırılmış bir ücret düzenlemesinin çalışma hayatında ki eşitsizliği kaldıracağı düşüncesindeyim.. Kayırmadan, kollamadan yapılacak düzenleme ve denetleme, adil prim toplanmasını ve toplanan primlerin adil dağıtılmasını sağlayacaktır.

İşte, eşit işe eşit ücret bu şekilde oluşacaktır. Aynı şekilde eşit ödenen prim+çalışma yılına bakılarak, emekli maaşı ödenecek, herkes sağlık yardımlarından eşit olarak faydalanacaktır.

Geçmişte oy uğruna sosyal güvenlik yasalarıyla çok uğraştılar. Ancak artık deniz bitti. Sandıklarda para olmadığı gibi devlet her yıl trilyonlar aktarıyor. Eğer adil bir düzenleme getirilmez, iktidarlar oy uğruna orasıyla burasıyla oynarlarsa korkarım gelecekte emekli maaşı ödenemeyecek. Bu ülke hepimizin, her çıkar grubu kendine yontmaya kalkışırsa çatının tahtaları kırılacak ve altında hepimiz kalacağız. Derdimiz bu olmalı.

Sosyal Güvenlik konusundaki iki yazıma çeşitli yorum ve mesajlar geldi. Yazılarımda çalışanlar arasında eşitsizliği ve kayırmacılığı kaldıracak reform niteliğinde bir sosyal güvenlik yasasından yana olduğumu belirtmiş ve bu eşitsizliklere örnekler vermiştim. Ne askerlerle, ne emekli generallerle alıp veremeyeceğim bir şey yok oysa.SSK’lının her zaman iş korkusu olduğunu. Oturarak maaş almasının mümkün olmadığını. Hele işe gelmeme, rapor alma gibi bir lüksünün olmadığını ve buna rağmen sosyal güvenlikten en az faydalanan kesim olduğunu vurgulamak istemiştim.Doğru değil mi?.

Sistemin çürümüşlüğünden nemalanmayı bırakıp tüm kesimleri kucaklayacak bir sosyal güvenlik sisteminin Ülkeme daha hayırlı olacağını savunmaktayım. Bu yasanın uygulanmasından, kimsenin ellerini ovuşturmaması, kimsenin de isyan etmemesi tek dileğim.

 
Toplam blog
: 58
: 708
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Erzurum 1959 doğumlu. İşletme mezunu. Bir Kamu şirketinin Muh.Md.Yrd.'dan emekli. Kent yaşamının zor..