Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Haziran '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Eminönü İskelesi

Eminönü İskelesi
 

Nışanlım ve ben tanıştığımızdan beri başımızdan şanssızlıklar hiç eksik olmadı. Bizim tabirimizle biraz rutubetsisiz, aslında biraz da değil. Birbirimizi bulduğumuz için şanslı olduğumuzu düşünmüştüm. Belki de bu bile şanssızlıktır.

Geçtiğimiz yaz; 19 Mayıs 2006, 5 gün sonra nişanımız olacak. Biz de nişan alışverişi için İstanbul'da Fatih, Aksaray dükkan dükkan dolaşıyoruz. O ana kadar hiç bir şanssızlık yaşamadık. Meğerse olay akşam saatlerinde vuku bulacakmış.
Herşey istediğimiz gibi, hatta belkediğimizden daha iyi bir şekilde oluyor, buna şaşırmamız gerek. Ama 5 gün sonrasının heyecanı var içimizde, aklımıza bile gelmiyor, herşey nasıl olur da bu kadar yolunda gider. Akşam üzeri neredeyse bütün eksiklerimizi almıştık. Bir kaç şey dışında. Saat, terlik, çiçek.

Nişanlım bana:
- İstersen onları da Eminönü'den alalım, hem acıktık. Birer balık ekmek yeriz dedi.

Benim için hava hoş. Balık ekmeğe bayılırım. Zaten ayağımızın altında otomobilde var. Yorulmadan hallederiz.

Ve Eminönü'ndeyiz... Eksikler alındı sıra balık ekmeğe geldi. Nişanlımın kız kardeşi de bizimle beraber.

Ekmeklerimizi aldık, arkasından yemek için birer tane de muz. Bir kenara çekildik, hava artık kararmiş ve serinlemeye de başlamıştı. Deniz kenarı her zaman serin olur. Ekmekleri yedikten sonra nişanlım lavaboya gitmek istedi. Kızkardeşi ile ben, ısrarla Yeni Cami'ye gitmesini söylediysek de bizi dinlemedi ve iskelede yeni yanaşmış olan Üsküdar Vapuru'na bindi. Ama söyledik bak vapur kalkar, biz burda kalırız sen Üsküdar'a gidersin. Bir de bunun geri dönmesi var gitme... Hiç dinler mi?

Derken aklımıza gelen başımıza geldi. O vapurdayken ve biz iskeledeyken vapur yavaş yavaş çekilmeye başladı. Onun vapurda olmadığını, inmiş olduğunu düşünmek istiyorum ama vapurda. Artık iş işten geçti. Sevhanla ben Eminönü iskelesinde elimizde muzlar, yanımızda araba, ama arabanın anahtarları nişanlımda, nişanlım Üsküdar Vapuru'nda hareket halinde. Hava soğudu, saat 9'u geçiyor. Ve ben vapurun arkasından öylece bakıyorum. Belki atlar. Evet evet bu mesafeden atlayabilir, şimdi atlayacak, vapur uzaklaştıkça, tamam el sallasa da olur.

Üstelik bunlar yetmezmiş gibi, bir de telefonunun şarjı boş. Nerede olduğundan da emin olamıyoruz.

Zaman geçtikçe emin olduk ki Eminönü'nde değil. İki genç kız bilmediği bir semtte yalnız. Eminönü'nden Üsküdar'a kaç dakikada gidilir ve kaç dakikada geri dönülür? Saatler geçti, Üsküdar'dan gelen vapurlarda onu arıyor gözlerim. Beklediğimizin aksine vapur yerine İETT otobüsleriyle dönmüş. Eee biraz da fazladan dolaşmış. Kabahatin kendisinde olduğunu bildiği için midir bilmem, azarı işiten de biz olduk. Kaç saattir sizi arıyorum, neredesiniz demez mi? Güler misin ağlar mısın?

İnsanın aklından ister istemez, koca İstanbul'da tuvalet beğenmedi demek geçiyor. Bu olay en hasarsız atlattığımız şanssızlığımızdı. Ama bir ömür unutulmayacak. Bu komik tecrübeyi ilerde çocuklarıma da bırakmak istiyorum. Bakın babanız beni ve halanızı gecenin bir vakti nasıl soğukta bırakıp gitti diye. Ve üstelik ne için?

 
Toplam blog
: 9
: 743
Kayıt tarihi
: 08.06.07
 
 

Konya Selçuklu Üniversitesi'nde Bankacılık ve Sigortacılık bölümünü tamamladıktan sonra, işletme böl..