Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '17

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

En Güzel Aşk Henüz Olmadığım

Bir krem alabilirsiniz ve yeni oluşan çizgilerinize iyi gelmez. Bir kitap okuyabilirsiniz hayatınız değişebilir. Bir adam sevebilirsiniz size her şeyi unutturabilir. Ben de portakallı ördek yedim. Kahve içerken, karşı binada gördüğüm " kuaför" yazısının peşine takılıp akşamın bir vakti saçlarımın yarısını kestirdim. Mektup yazdım birkaç tane gönderilmek üzere, ama hiç ulaştırmadım postaya. Yeni kokular denedim ama ait olduğuma döndüm. Bir insana ait olmadım hiç ama, hayatımın her alanını tutku ile bezedim fakat tutku ile öpmedim hiç. 
 
Zamanın bir yerinde bir adam "Sen büyülü gerçeksin. Tiyatro olamayacak kadar büyük ve gerçek olamayacak kadar büyülü." dedi bana.  Ve dünyanın bir yerinde başka bir adam ellerimi alıp avuçlarının içine, karşısındakine "Çok güzel değil mi? Gözlerine baktığında senden nefret mi ediyor seni seviyor mu asla anlayamazsın." diyerek kesti zamanın sessizliğini. Bu ikisini astım hayatımın görünmez duvarlarına. Sanki asılı şeker kamışı onlar ve ben bekliyorum elimde uçurtmalarım.  
 
Hiç uçurtmam olmadı ama hep gökyüzünde kaldı ruhum. Hiç ait olmadım ama hep sadık kaldım. Anlık yaşadım hep çünkü bana göre sahip olduğumuz tek şey şu an'dı. Bunu söylediğimde "ama bunlar benim sözlerim" demişti biri. Böyle aynı da oldum insanlar ile, sanki aynı ruh iki ayrı beden. "Hayatı güçleştiren şeylerden hoşlanacak yaşta değilim." demişti Ahmet Hamdi, ben de tam elimde rengarenk toplar, çocukları oyuna çağıracak yaştayım. Lakin, planlı programlı. Anlık değilmiş hiçbir şey ve zamanın ötesi insan algısına fazla geliyormuş. Oysa ben, zamanın ötesinde konuştum hep ve zamanın ötesinde sevdim, çünkü bu biraz gerçeklikten sıyrılmaktı. Gerçeklik: herkesleşmek, fakat bu benim ruhum değil. Eski jazz şarkılarında buldum aradıklarımı ve bir taş plağı yerleştirirken gramofona çok uzaktım buradan. Çıplak ayaklarım yere değil de bulutlara dokunuyordu ve tenim, bedenimin her notadaki kıvrılmaları ile eşlik ediyordu havaya. Sahi, havada olan bizi hayatta tutan oksijen mi? Oysa, oksijen, sevdiğin adamın dudakları, teni, boynunun kıvrımları, bileklerindeki çukurlar, içine çekebileceğin kokusu olmalıydı. Hiç sevmediğimde anladım.
 
Zamansız gelip gidişlerin aklıma, kalbimi benden apayrı düşündürdü hep bana. Sen, tüm hücrelerimi kavurup üstüne yağmurlar yağdırdın. Yanmadım ama soğudum. Hakkında küçük detayları bilmesi bir incelikti oysa, mesela "kahvesine sütü soğuk ekleyin" diyebilmeliydi. Evet, benim bu detayımı kimse öğrenmedi. Açmadım kendimi bu kadar ve bana hep "sen gerçek olamayacak kadar farklısın, insan seni keşfetmek istiyor" dendi. Sözlerden geçebilirdim fakat dokunamadığınız, göremediğiniz bir şeyden geçemezsiniz. Kitap aralarına satırlar sıkıştırdım ben de. Ya da karaladım bazı kelimeleri sayfalarda. Çünkü bu şekilde yeni hikayeler yaratabilirdik. Ve bana göre her hikayenin alternatif bir başı, sonu, ve gelişmesi vardı. Senin hikayenin başı bensem, bu sonu kim yazdı? Eğer yazan sen değilsen, bana neden el kaldın? 
 
Hiçbir zaman soramayacağım soruları düşünürken neden gittin diyebildim. Cevap komikti, alışıla gelmişti. Oysa, sen bu tekdüzelikte benim ütopyamdın. Kırlangıçtım belki ben, camdım duvarlarımın arkasında. Bundandı hırçınlığım. Ne seni, ne beni, ben bizi kestim bizden çok ötede. Oysa, rastlaşacağız bir sahhafta buna eminim. 
 
En sevdiğim kitabın cep kitabını yanımda taşırım hep ben, rastgele açar okurum. Seni, sana, altını çize çize sayfalarca, saatlerce okumak isterdim. Bir kış günü, pencere kenarında, nefesin boynumdayken teninde yazmak isterdim seni. Şimdi? Şimdi geç galiba. Zamanın çok ötesindeyiz. Buyduk biz. Sen de ben de. Başka ama yorgun. Aynı ama uzak. Bir tel üzerinde yürümek gibiydi seninle aynı zevklerde buluşmak, neden düştün? 
 
Öğrendiğim yegane ama zırvalık olan şey sizi isteyen yanınızda olur. Hayat düz ve "Hayatı güçleştiren şeylerden hoşlanacak yaşta değilim." demişti Ahmet Hamdi. Bundandır, şimdi hiç gücüm yok.
 
 “Sana tüm şiirlerimi bir banda kaydedeceğim. Yaşamımın tüm sesi seninle kalsın.” diyerek dokundu Nazım Vera’ya. Ben sana yazdıklarımı bırakıyorum, çokça ve tüm kalbimle olan yazılarımı. Biraz senden biraz benden çokça çizmek istediğimiz bizden. Tek taraflı veda etmeyi sevdim hep. Haberi olmadan, son kez dokunmadan, sessiz, parmak uçlarımda. Lakin, şimdi burada avaz avaz söylüyorum: Her ömrün bir Eylül’ü vardır, onca yaşadım, şimdi bildim.
 
Zihnimde tekrar ediyor: En güzel yer henüz gitmediğin, en güzel kitap henüz okumadığın, en güzel elma henüz yemediğin ve en güzel aşk henüz olmadığım.
 
En güzel aşk henüz olmadığım,
 
Henüz olmadığın,
 
Henüz biz olmadık.
 
 
Toplam blog
: 16
: 107
Kayıt tarihi
: 04.06.15
 
 

Bilkent Üniversitesi ..