Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '22

 
Kategori
Deneme
 

En güzel çocuk

Bir kez yitirilirse çocukluk, geçmiş olsun! Çocukluk, öylesine kırılgan, öylesine narin, öylesine değerlidir. Oraya buraya atılıp sonra yeniden bulunan bir eşya hiç değildir.

Bir pırlantayı güneşe tutup baktığımızda güneşin bütün renklerini nasıl görebiliyorsak, çocukluk da öyle bir renkler cümbüşünü saklar içinde. Bir alkımın tüm renkleri bir çocuğun bakışlarında saklıdır. Sevgiyle çıkar bu renkler ortaya. Bir yavru kediyle bir bebeğin, bir civcivle bir çocuğun, bir tayın, bir kuzunun anlaşamadığı nerede görülmüş?

Büyümenin en kötü yanı, çocukluğunu yitirmektir. Usta Nazım, “En güzel çocuk / Henüz büyümedi.” diyerek görmüş bunu ustalığıyla. Bir kez yitirilirse çocukluk, bir kez ‘büyük’ olmanın cazibesine kapılırsa insan, geçmişler olsun!

İlkin, barışçı olma özelliklerini yitirirler. Sonra gözlerinin ışığı söner. Bütün dünyayı fethetseler bile renk körüdürler artık, bütün renkleri birbirine karıştırırlar. Oysa savaşın ortasında bile kalsa bir çocuk, çocukluğunun kökboyalarından barışçıl tablolar yapabilir. Tıpkı yetmişli yıllarda, Filistinli Tali Sorek adında, on bir yaşındaki bir çocuğun dizeleriyle yaptığı ‘tablo’ gibi…

“Bir kutu boyam vardı / Parlak, güzel, göz alıcı / Bir kutu boya / Soğuk renkler, sıcak renkler / Yaralıların kanını boyamaya kırmızım yok / Öksüzün yasını belirtmeye siyah /Sarı yok ezilmiş kumları renklendirmeye / Yaşamın güzelliklerini, sevinçlerini çizmeye portakal rengi boyam var / Yapraklar, tomurcuklar için yeşilim var / Düşler için pembem var / Oturdum çizdim ben de barışın resmini.”

Büyümeyi marifet sanıp bir an önce ‘en büyük’ olmanın derdine düşenlerin içinde sevgiye, barışa, güzelliğe yer kalmaz. Onlar, büyümeye doyamaz, dev olmak ve çevrelerindeki herkesi, her şeyi yutmak isterler.

Gözleri hep yükseklerde, en yükseklerdedir. Sürekli yukarılara bakmaktan burunlarının ucunu bile göremezler. Bu nedenle insan gibi yürümeyi unuturlar.

Ellerini arkada kenetleyip, göbeklerini dışarı çıkararak, burunları Kaf dağında, kaykıla kaykıla yürümelerine çocuklar bile güler. Sonunda görüntüleri bir sirk hayvanından farksızlaşır. Bazıları, herkesin korkup çekindiği gergedanlara benzer. Şu farkla ki kafeslerini de kendileriyle birlikte taşırlar. Gözle görünmese de onları başka insanlardan ayıran çok kalın kafesler içindedirler. Gülmeyi tamamen unutmuşlardır. Gözlerindeki karamsarlığı, mutsuzluğu saklamak için de bakışları hep yukarılardadır.

Çünkü bu çok büyük olma meraklıları, kazandıkları paraya, itibara karşın çocukluklarını yitirmişlerdir.

Oysa ne güzeldir çocukluğunu yitirmeden yaşamına devam etmek… Çocukluğunu yitirmeden yetişkin olmak… Yaşam denilen o büyük oyundaki mızıkçılara karşın; küsmeden, oyuna arkasını dönmeden, güler yüzlü bir ciddilikle yaşamı savunmak. Sevgiden, saygıdan ödün vermeden…

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..