Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ocak '12

 
Kategori
Siyaset
 

Erdoğan kendini, Erbakan'dan nasıl ayırdı!

Erdoğan kendini, Erbakan'dan nasıl ayırdı!
 

BAŞBAKAN!


Kürsüde konuşan  Sn Erdoğana bakıyorum da duruşu, üslubu, bakışı ve kelimelerinin akışı ile katı bir gelenekten kopmuş bir kişilik yapısı var. Malumdur ki, hocası Sn Erbakan katı bir kafa yapısına sahipti. Zihinsel yönden zengin bir manevra kabiliyetine sahip olan Sn Erbakan vizyon yönünden zayıftı. Bu anlamda Sn Erbakan’ın belki de bir misyonu vardı ama bir vizyon insanı değildi. Vizyondan eksik bir zihin ise kendi fasit dairesinde zik, zaklar çizip durmaktan ileri gidemez çünkü Sn Erbakan, gelecekten çok geçmişin peşimdeydi. Geçmişi didiklemeyi, geçmişi kurcalamayı, geçmişi kullanmayı severdi yani geçmişi, gelecek yapmanın peşindeydi. Bu anlayışı ile arabayı atın önüne koymuştu. Oysa Başbakan, Erbakan’dan farklı olarak düşünce,duygu ve davranışlarında sürekli bir gelecek vurgusuna ve yoğunluğuna sahip..

Bu anlamda Sn Başbakan, geçmişle gelecek arasında bağlantı kurma ve şimdiyi kullanma konusunda gerçektende yetenekli. Bu düşünsel durumun fiziksel karşilığı; iki farklı kutbu kullanarak ışık yaratma olayıdır. Gerçek hatipler; geçmişle geleceği bir birbirine bağlayıp, şimdide düğümleyerek söz söyleyenlerdir. Oysa Sn Erbakan sürekli geçmişin iplerini birazda kin ve kurnazlıkla kullanarak demir bir kapan yarattı. Şimdi Sn Erbakan’ın yıllarca ördügü O demir ağın dışına çikabilmek gerçekten her şeyden önce bir cesaret, istek, ve azim meselesidir.Nitekim Sn Numan kurtulmuşun partide değişime direnç gösterenlerden nasıl zor kurtulduğunu gördüğümüzde Sn Erbakan’ın değişim karşisında nasıl bir duvar ördügünü ve değiştirmek isteyenlerin başina nasıl çoraplar örülebilecegini de tanık olduk. Bundan dolayı İnsanlar ögretilmis çaresizlik içinde, kendilerini siyaseten, dinen yada , menşei olarak bir kişi yada durumla özlestirdikleri zaman sonradan, kendisinin ve kendisiyle birlikte bu yapılarla özdeslesmis kitlelerden özgürlesmesi ve bu kitleleri de özgürlestirmesi gerçek anlamda bir öz idrak meselesi olmadan mümkün değildir. Kişi, öz idrak bilinci içinde kendisinin ve kendisi olmayanın bilincine vardığında, öz kendini kendisi olmayandan ayırma (özgürlestirme ) arzusu duyar. Özün bu arzusu o kadar güçlüdür ki, adeta şişeden çikmis cin gibidir, geri döndürmek mümkün değildir.Özün bu arzusunun karşi konulamaz derecede güçlü olmasının sebebi onun aynı zamanda birliğin (bir olma ) arzusu olmasıdır çünkü öz birdir. Özgülük kelimesinin bu kadar güçlü ve canlı olmasının sebebi de onun öze yapılan çagrisindandir.

Sözün burasında, Sn Erdoğan, hocasının ögretilerine saygılıydı ama kendi özünün de bilincindeydi. Zaten saygının bir adı da görüş mesafesi olduğundan Erdoğan, değişen dünyaya karşi Sn Erbakan’ın direnç noktalarını gördü. Direnmek temelde takılmaktır. Böyle bir zihinsel ve ruhsal duruma takılı bir kişilik geçmiş tarafından tutulduğu için tekamül edemez. Böyle bir kişilik geleceğinin garantisini geçmişte görür ki, bu geleceği yitirmenin en güçlü yoludur.Oysa tekamül eden bir kişilik tekrar eden, takılı bir kişiliğe asla takılıp kalmaz çünkü düz (sınırlı) yolda dönüp duran dairesel (evrensel) ilerleyenin yoluna asla çikmaz. Bu noktada Sn Erdoğan, Sn Erbakan’ın kısır döngüsünün ötesinde kendi kişisel devinimini yakaladı. Zamanın ruhunu ve kendisine yapılan çagriyi anladı. Çagin gerek ve gerçeklerini gördü. Bu da onun geleceğe dolaysıyla geçmişe yeni bir gözle bakmasını sağladı çünkü yeni bir gelecek yeni bir geçmiş demektir aynı zamanda yeni bir geleceğin geçmişi de her an yeniden yazıldığından iç içe geçerek birbirini yeniden yaratan bu yeni geçmiş ve gelecek içinden ilerleyerek eski geçmişin içinden çikti. Bu değişim o zaman ‘’ GÖMLEK DEĞİŞTİRMEK OLARAK İFADE EDİLMİŞTİ’’ Böylece bu yeni geçmiş-gelecek kendini eski geçmiş-gelecekten farklı olarak kendi geçmiş ve geleceğini kendi gerçekliği ile yeniden yaratarak kendini (Erdoğan’ı ) kendi olmayandan (Erbakan’dan) ayırdı.

Böylece Erdoğan’ın kişiliğinde, kitlesel düzeyde yeni bir realite yaratılmış oldu. Buna geleceğin yeniden yazılması da denilebilir ki, gerçekte yaratmak denilen şey budur. Bu noktada her iki liderde kadere inanmakla beraber Sn Erbakan seçilmiş bir kaderin sahibiyken, Sn Erdoğan seçtiği bir kaderin sahibi olmayı yeğlemiştir. Böylece seçmiş olduğu kaderiyle kendini seçilmiş olana kaderden ayırmıştır. Bir diğer husus: Sn Erbakan, davranışlarının sonuçları ve sorumluluğu hakkında biraz sorumsuz davranırken Sn Erdoğan’ın davranışlarının sonuçları hakkında ciddi bir farkından lığı olduğunu bir gerçektir. Örnegin SN Erbakan ’’ patates dini’ yada ‘kanlı mı, kansız mı olacak’ meselesinde çiviyi çaktigi yerin altında kendi ayağını fark edemeyecek kadar farkındanlıktan uzak bir fetva vermişti.Hatta 2007 seçimlerinde ‘AKP’ ye oy vermek cehenneme bilet kesmektir’ sözüyle dini fetvasına epeyce siyaset sosu da sürmüş ve halk nazarında % 2.34 dört gibi bir orana düşmüştü. Buna gücünün bilincinde olmamak yada gücünü yanlış kullanmakta denilebilir. Hatta sn Erdoğan’ın kafasındaki ışığın Sn Erbakan’ın bu karanlık lafları edişi sırasında yandığını düşünüyorum. Bu anlamda ampulün kullanılması da tesadüf değildir herhalde. Sn Erdoğan’ın tramvay meselesinde çikis itibariyle Sn Erbakan ile aynı vagona bindiği kesindir . Lakin Sn Erdoğan, yolculuk sırasında dünyadaki değişime, çagir gerek ve gerçeklerine, Arap baharına ve zamanın ruhuna, uygun olarak tramvayın durma zamanının olmadığını anladı.

Durmayacak bir tramvaydan atlamakta akıl işi olmadığına göre aklın yolu birdir ……..ve tarih bize şunu ögretmistir ki, birliğin yolu hiçbir zaman ayrılığın yolu ile bir olmamıştır.

(m.ali şirin tarih ögrt)

 
Toplam blog
: 124
: 736
Kayıt tarihi
: 28.06.08
 
 

Kelebek için kanat neyse insan için kelime odur. (m.ali şirin) 1969 senesinde  Tunceli/ pülümürde..