Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '11

 
Kategori
Güncel
 

Ermeni dostlarımız...

Ermeni dostlarımız...
 

 Aslında , “Ermeni Mezalimi” üzerine yazdığım son yazıdaki  son cümlesinde  “ … bu soykırımların hesabı bir gün sorulur…”  demiştim, ama pişman oldum. Çünkü geçmişte olan bazı kötü şeyler ; tarihi  yanılgılar; kötü olaylar keşke tümden unutulsa; insanlar yeniden başlayabilse ve dostluk sürse gitse … Aslında sürüyor ; Anadolu halkı bunu biliyor… Çünkü Anadolu kentlerinde hala yaşayan, çalışan, mutlu olan Ermeni dostlarımız var. Onları unutamayız.

Ben , Malatya’da doğmadım ama tahsilimin ilk, orta, lise dönemlerini o kentte geçirdim .Ve “Yeşil Malatya” benim ilk gençlik ve gençlik çağlarımın bütün güzel hatıralarını süsler. Orada nice dostluklar kuruldu; nice iyi insanlar tanıdım . Bu dostluklar, arkadaşlıkların bazıları, yıllar geçti bozulmadı. Tümünü sevgi ve saygıyla anıyorum.

Küçüklük çağımızda  (1950 yılların başlarından sözediyorum…) Babam , DDY’larında çalışan bir emekçi olarak , Malatya İstasyonu’unda verilen bir lojmanda ve çevresinde bütün günlerimiz geçerdi… İlkokula , Malatya Gar’ından kalkan küçük güzel bir banliyö treniyle giderdik… Evet, şimdi Malatya’da yaşayanların çoğu bilmezler ,fakat  o tarihlerde İstasyondan kente giden Sıtmapınarı’nın arka taraflarından geçen (tek ara istasyonu orasıydı) bir  “Ara Tren” vardı.. Bu  Banliyö Treni’ni küçük sevimli bir lokomotif çekerdi ve biz “Çuf Çuf Çuf …! sesleri içinde, tıngır mıngır belki  30 dakikalık bir yolculuktan sonra kentin Ermeni Mahallesi diye bilinen Çavuşoğlu Mahallesi’ndeki “Küçük İstasyon” da küçük trenimizden inerdik ve buradan yine çamurlar içindeki bir yoldan , şak şak şak yürüyerek , Yeni Cami’nin Batı tarafında yer alan, itfaiyenin yanındaki  Fırat İlkokulu’na giderdik … Ahşap, iki katlı ilginç bir okuldu. Okul bahçesinin tam orta yerinde bir pınar kaynar; pınarın suları oval şeklindeki taştan bir havuzun tam ortasından çıkar ve havuzun kıyılarından akarak, taşın oyuklarında kaybolurdu; yasak olmasına karşı bu havuza tırmanmaya ve havuzun kıyısından , pınar suyundan içmeye bayılırdık. Malatya’yı bilenler bilir Malatya’nın dört bir tarafında , her tarafında temiz pınar suları kaynar… O kadar sulak bir yerdir. Bugün bile bir evin temeli atılsa oradan mutlaka pınar suyu kaynar çıkar. Tabii inşaatçılar bu işten pek memnun olmazlar. O suyu kesmek için ayrıca , betonlar dökmek; pınarı kaybetmek gerekir. Kimse de şu pınar suyunu evimizin içine alalım, kullanalım demez.

Ama o tarihlerde, tek katlı Malatya evlerinin bahçelerinde ince bir kanal içinde şırıl şırıl bir dere akarak evden eve geçer, eğile büküle bütün mahalleyi dolaşarak kaybolurdu… Evdekiler, o tarihte yiyeceklerini , yemeklerini bu suyun içinde tutarak tazeliğini sağlarlardı.

İşte bizim trenimizin geldiği Çavuşoğlu Mahallesi aynı zamanda Ermeni Mahallesi  diye bilinirdi  ve orda çok sayıda Ermeni vatandaşı yaşardı. Bizim Fırat ilkokulu’da (Zannederim bu Fırat ilkokulu’nun sonradan yeri değişmiş, çok farklı bir yere gitmiş..) Neyse, eski günler, okulumuzda çok sayıda Ermeni çocuğu vardı. Hepimiz de , yabancılık çekmeden, kardeş gibi, oynar, boğuşur, birlikte çalışırdık… Oradaki öğretmenlerim olan Abdurahman Bey’i, Hatice Öğretmeni, Fahriye Öğretmeni bugün saygıyla anarım. Acaba onları hatırlayan kimse kaldı mı? Evet, arkadaşlarımızın belki de üçte biri Ermeniydi… Şimdi hatırlıyorum: Dikran, Kirkor, Ohannes, Hırant, Kevork, Horopsima… Bazı hatırlayabildiğim sevgili arkadaşlarım . Temiz, pak çocuklardı. Babaları da Malatya’nın tanınmış esnaflarıydı; oldukça varsıl ailelerdi…

Ne yabancılık bilirdik, ne ayırt etme… Teneffüs saati olunca ; alt alta üst üste boğuşup durur; envai türlü oyunlar oynardık. Sonra onların çoğu bildiğim kadarı okudular, İstanbul’daki tanınmış üniversitelere gittiler. Mühendis, Hukukçu, Tıp Doktoru oldular… Bir kısmı yurt dışına gitti mi? Belki…

Daha sonra biraz büyüyüp, Lise’ye gittiğimizde , o vatandaşlar da bizi izledi. Ben tanınmış bir Malatya takımında futbol oynamaya başlayınca, takım arkadaşlarımdan üçü, dördü de Ermeni arkadaşlarımızdı… Biribirimizi , saydık, sevdik ayırt etmedik.. Dayanışma içinde güzel futbolumuzu oynadık…

Daha sonra o futbol oynayan arkadaşlarımızdan biri çok iyi bir Tıp doktoru oldu ; bir süre sonra Kanada’ya göç ettiğini duydum… Yıllar sonra kendisini Gaziantep’de görünce, birbirimize sarıldık… “Ne arıyorsun Türkiye’de?” diye sordum . “Kanada’ya Gittim. Yerleştim ; işlerim de iyiydi … Fakat Türkiye’yi ; Malatya’yı özledim… Orada yapamayacağımı anladım … Tuttum geldim, yeniden Malatya’ya yerleştim…” diye öyküsünü anlatmıştı . Şimdi Malatya’da ünlü, sevilen  bir doktor olarak görevini yapmaktadır…

İşte benim bahsettiğim, benim tanıdığım , Malatya Ermenilerinin bir bölümü… Türkiye’nin her yanında bir çok Ermeni yaşayıp duruyor… Kim onlara, ne söylüyor? Bu yurt aslında onların da yurdu… Onlara kimin bir şey söylemeye hakkı var?

İnsanlar kardeştir. Tarihte bir çok hesaplaşmalar olmuştur. Bunlar kötü olaylardır. Her iki tarafın da hataları olabilir. Ama bunları kaşımamak gerekir.  Unutmak en iyisi. Güzel bir yurdumuz var. Bu yurdu , dostlarımızla paylaşmayı bilelim. Dostça, insanca yaşayalım. El alemin karışmalarına, dürtmelerine gerek yok… Hepimiz İNSAN olalım yeter… Bu yurt tümümüzü besler.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..