Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Eskiden televizyon izlerdik geliştik dedikodu dinlemeyi öğrendik

Eskiden televizyon izlerdik geliştik dedikodu dinlemeyi öğrendik
 

Kendi gelişti de içi boş kaldı bu aletin galiba...


Bazen düşünmek lazım... Yani hiç değilse bazen... Ara sıra... Modern dünyanın zaman tuzaklarına veda etmeden, sadece belirli bir süre ara vererek derin derin düşünmek.... Hayatımıza şekil veren teknolojik safsataları bir kenara bırakıp insanoğlu olarak nereye gittiğimizi düşünmek...

Klasik bir anlatıdır şu bizim Japonların işe giderken otobüste okudukları kitap... En azından ben sık sık duyarım öğretici (!) (geyik) muhabbetler içerisinde... Ve eminim bilmeyen yoktur bunu... Peki ya şu koca ülkemde bunu yapan, yapanlara gülmeyen, “Yaparsak gülerler” deyip geçen kaç kişi var acaba? Dinlerken herkesin ciddi olduğu, takdir ettiği, gerçekten de takdire şayan bu hareketi yapan birini görsek, kaçımız “Hele şuna bak, gösteriş delisi” demeyiz….

Bizi bırak ancak televizyonda bir diziye takılıp kalalım… İki – üç senaristin çizdiği yapma karakterleri model alıp, onların sevinçlerini, üzüntülerini yaşayalım… Nereden çıktı bu sun-i duygusallık bilmem… Polat’ı kim bu denli bizden yapıp, evimizin her perşembe misafiri, kahvelerimizin her gün ortak muhabbeti yaptı bunu hiç bilmem….

Hani Polat’ı da severim… İyi çizmişler… Benim kadar tanırsınız hepiniz zaten Polat’ı… Hani şu “Türk Rambo’ su”… Takım elbiseli ağır abi…

Şimdi diyeceksiniz ne garezin var Türk sinemasının en pahalı yapımına imza atan bu adama… İnanın hiç işim olmaz… Helal olsun der, öperim elini gerekirse… Benim derdim onla değil anlayacağınız… En meşhuru o olduğu için elimi nereye atsam ona değiyor hepsi bu….

Her neyse….

Biz eskiden de böyle miydik? Hani benim yaşım küçük… Duyduklarıma dayanıp düşünüyorum… Tarihçilerin, onlara Tarih öğretenlerin yalancısıyım…

Eskiden aşklar vardı… Delikanlı aşklar… Üç gün sonra bıkılıp bir kenara atılmayan… Daha güzelini bulunca satılmayan cananlar… Eskiden sevda uğruna feda edilen hayatlar… İşte bu kadar hisliydi benim insanım eskiden… Dost canlısıydı… Misafirperver… Milliyetçi…

Dizilere özenmeden seviyordu sevgilisini on sekiz yaşındaki delikanlı hiç değilse… Bırakın öpmeye, elini tutmaya cesaret edemiyordu sevgilisin… Şimdi biz alıştık artık, filmlerimizde, dizilerimizde yarım saatte bir öpüşme sahnesine.. Ve takip eden süreçte ileri derece seviyesizliklere…. Hiç unutmam ben çocukken hani şundan sekiz bilemedin on sene önce, evde büyüklerimle oturmuş televizyon seyrederken, öpüşme sahneleri bile izlenmezdi… Çünkü o iki sevgili arasındaki mahremdi…

Sonraları değişti her şey… Televizyonlarda bayram kutlamaları olurdu.. İlk günden son güne… Elin bunun adetlerine önem vermezdik… Çok değil sekiz bilemediniz on sene önce… Şimdi bayramlar geçiştirilir oldu nedense… Hıristiyan bayramlarını kutlamaya başladık toplumca… Ama suç bizde değildi… Bayramda “Bayramınız Kutlu Olsun” yazısıyla bizi geçiştiren kanallar, “Yılbaşı Özel” programı yapıyordu artık…

Haberler sıkılıp “Baba artık değiştir şu kanalı” dedirtecek kadar uzun sürerdi eskiden… Şimdi ise haberler on beş dakika, haberler altındaki dedikodular bir saat sürer oldu… Adını da buldular hemen; “Magazinsel Haber”… Ve biz toplum olarak kendini sanatçı sayan üç beş ahlak yoksunu insanın hayatlarını tartışmaya başladık… Edepten yoksun sataşmaları, kimin daha ukala olduğunun kanıtlanmaya çalışıldığı – lise tayfaları yapar bunu genelde- ucuz tartışmaları dinlerken bulduk kendimizi…

Ve biz tüm bunları yaparken Erol Köse’ler çıktı piyasaya sayemizde… Ekmek yediği insanları (bizi) görmezlikten canlı yayınlarda cesurca konuşmaya başladı… Resmen “Ben sizi koyun gibi kullanıyorum” dedi… Ne dedi de ben bu sonucu çıkardım? Bir “talk show” a ( bunun Türkçe’sini bilen varsa söylesin bana ) (konuşma programı) telefonla katılan meşhur yapımcı mevzubahis olan kendi sanatçıları arasındaki polemiklere yorum yaparken; “Eh bunlarda elbette benim de parmağım var”…

O an ben telefonların kilitlenmesini bekledim (ümit ettim) … Elbette böyle bir şey olmadı ve hiç olmayacak… Program normal akışıyla devam etti…

“Türk milleti zekidir…” demişti Atam oysa… Demek ki bir zamanlar geneli zekiydi…

Değişen biz miyiz, yoksa televizyonlar mı bilmiyorum… Ama ortada hiç de iyiye gitmeyen şeyler olduğu aşikâr… Yani bunu ben bile anladıysam anlayacak birkaç insan daha olmalı bu ülkede….

Televizyonlarımızın bizi uyutmak, boş şeylerle uğraştırmak yerine artık olması gereken gibi faydalı olmaya başlaması dileğiyle…

 
Toplam blog
: 46
: 355
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

1989'da Gümüşhane / Kelkit' te doğdum. Sonrasını zaten mısra mısra yazıyorum. ..