Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '11

 
Kategori
Siyaset
 

Etnik ırkçılığın küçük psikolojisine genel bir bakış

Etnik ırkçılığın küçük psikolojisine genel bir bakış
 

Etnik ırkçılığın psikolojisinde üç nokta kendini belli ediyor: 

İlki, uluslaşamamanın yarattığı aşağılık kompleksi… 

İkincisi, bu kompleksten kaynaklanan ve ayrıca etnik toplumsal yapının temelinde yer alan dünyada kendiden başka herkese duyulan derin öfke… 

Üçüncüsü, tarihi kendine yönelik düşmanlıklara karşı sonu gelmez bir intikam duygusunun kaydı olarak kabul etmek. 

Etnik Kürt ırkçıları, sürekli kendilerini bir “halk” veya ulus olarak tanıtırken yapmaya çalıştıkları, tarihi 4000 yıldan fazlasına tekabül eden, bu gün çeşitli ırkların halitası halinde nüfusu 300 milyonu bulan Türk ulusu ile mukayese etmeye hatta denkleştirmeye çalışmaktır. Kürt etnik ırkçıları uluslaşmanın derin tarihi devletleşme ve benzeşme tecrübesinden habersiz oldukları için uluslaşmayı devletleşmenin otomatik sonucu sanmaktadırlar. Onlar, kapalı toplumsal yapılarından dolayı, neden sonuç ilişkilerini ortaya çıkaracak soyut düşünme melekesini geliştirememişlerdir. Kürt kapalı toplumu için toplumsal düzen, ancak şimdi ve burada hayatta kalmayı sağlayacak en basit refleksler ve tanıma mekanizmalarından ibarettir. 

Bundan dolayı etnik Kürt ırkçıları, uluslaşma sonucunu Türk varlığında gözlemekte fakat bunu sağlayacak nedenleri ve süreci görmemeyi tercih etmektedirler. Sadece devletleşmenin ulus olmayı kendiliğinden sağlayacağını sanmakta buna mukabil Kuzey Irak Kürt yığışmasının Kerkük’te Türk varlığına ve emlâkine karşı neredeyse yüz yıldır giriştiği sayısız katliam ve vahşetin hesabını verememektedir. Bunun sebebi, devletleşmenin gerektirdiği hukuksal süreçler ve bunu yaratacak soyut düşünce kurumlarının kapalı toplumsal yapılarda yeşerememiş ve yeşeremeyecek olmasıdır. 

Onlar ancak akrabalık, koku, renk, gibi somut benzeşme öğeleriyle birbirlerini tanıyabilen, kendilerine benzemeyenleri peşinen can düşmanı sayan, hayatlarının temelinde başta tabiata sonra da diğer insanlara karşı peşin bir korku ve düşmanlık bulunan bir toplumsal yapının mensuplarıdır. Oysa gittikleri kozmopolit şehirlerde birbirleriyle somut benzerlik taşımayan ama aynı bayrağı taşımaktan gurur duyan insanlara bundan dolayı derin bir aşağılık kompleksiyle bakmaktadırlar. Hayatı “Yen veya öl!” diye yaşayan, kapalı ve ilkel toplulukların algılarını Türk ulusuna empoze etmenin piyasa yolunun yakası açık, eli silahlı eroin kaçakçısı doğulu “delikanlılar” olmasının sebebi budur. Onlar sahilde sevgilileriyle el ele, bikinili, güneş gözlüklü , kitap okuyan kızları gördüklerinde algıladıkları sadece cinsel cazibe değildir. Onlar, kendi ailelerinde asla yerleştiremeyecekleri bir özgürlüğün ve kendine yeterlilik duygusunun, bütün bir toplumdaki “kuralla benzeşme mutabakatının” yani uluslaşmanın sonucu olduğunu hissetmekten dolayı komplekse kapılmaktadırlar. Keza Türk bayraklarına en büyük muhabbetin Türkiye’nin en kozmopolit şehirlerinde gösterilmesi, uluslaşmanın, ırksal gerilimleri aşan bir soyut değerler beraberliği odluğunun en güzel delilidir. 

Onların bu topluma sunabilecekleri hiçbir şey yoktur. Kendilerini asla turist gibi yabancı gibi görmeyen Türk ulusunun bireylerine karşı hissettikleri kompleksi yenmeleri çok zordur. Çünkü onlar “kabul etmenin”, kendiliğinden var olan üstünlüğünü hazmedememektedirler. 

Kapalı toplumların özelliği, kurumlarının somut ve az sayıda meydana gelmiş olmasıdır. Bunun sebebi kapalı toplumun bireylerinde yaygın tercihin, toplumu kendi içine kapatmak ve bu şekilde saflığı korumak olmasıdır. Bu açıdan kapalı toplumların psikolojilerinin siyasal ve toplumsal tercihinin kendiliğinden ırkçı özellik taşıması, işin tabiatı icabıdır. Bu açıdan ulus mensuplarının benzeşmeye verdikleri değer ve bundan duydukları gurur ile kan bağına dayalı, koku, renk, benzerliğine verilen değer mukayese edilemez. Bir ulus mensubu, belli değerler etrafında bütünleşmenin ve benzeşmenin soyut niteliğinin üstünlüğünün ve bu üstünlüğün, ırksal/hayvansal benzerlikleri aşmayı başarmanın bir göstergesi olduğunu bilir. Oysa kapalı toplum üyesi için kokusu, rengi, eli, ayağı benzeyen, akrabalığı açıkça bilinenlerle benzer olmak, toplumlaşmanın tek ölçüsüdür. 

Uluslaşmak “irade yoluyla” benzeşmenin sonucudur. 

Etnik ırkçılara göre ise meselâ Kürtlük, “değişmez kan bağlarına, akrabalığa, renge, kokuya ve dile” bağlı somut ve maddi, müdahale edilemeyen , doğal ve verili bir benzerliğin sonucudur. 

Etnik ırkçılar “iradeyle benzeşmek” işi için toplumsal kurumlarının kalıcı yetersizliğinden, bu kurumları yeşertecek hiçbir imkânlarının olmadığını açıkça bilmekten dolay hissettikleri derin aşağılık kompleksini, dağa, taşa, kurda kuşa duydukları varoluşsal öfkeyi, ulusa ve ulusal unsurlara yönelterek gidermeye çalışmaktadırlar. 

Kendi içlerinde, varoluşlarını, ancak yabancılara duyulan doğal ve hayvansal ırkçı öfke ve düşmanlık ve bunu besleyen aşağılık kompleksiyle tanımlayabildiklerinden, bütün tarihleri de ancak kendilerine yapılan sözde zulümlerden ibarettir. Dünyaya verdiklerinin tarihini yazamayan topluluklar için varoluş, ancak sönmek bilmeyen bir düşmanlık ve kin ateşinden ibarettir. Nitekim Rum’ların, Sırp’ların ve Ermeni’lerin yani uluslaşamamış diğer toplulukların varoluş biçimleriyle etnik Kürt ırkçılarının varoluş biçimleri bu açıdan tıpatıp aynıdır. Etnik Kürt ırkçılarının Türk ulusunu sürekli savaşla tehdit etmesinin ve savaş kışkırtıcılığı yapmasının sebebi, savaştan başka herhangi bir ifade biçimini bilememelerindendir. Bütün kapalı toplumların aşağılık komplekslerinde olduğu gibi etnik kürt ırkçıları da dünyayı kendi etraflarında dönen bir top gibi hayal etmekte, içlerindeki kin ve nefret ateşinin çevrelerine sıçraması halinde başlarına ne geleceğini bu yüzden kestirememektedirler. Etnik Kürt ırkçıları, “kendinden bilmek” duygusu açısından dünyanın belki de en gelişmiş ulusunu karşılarına alırlarken bilmedikleri şey bu ulusun çok açık ve net yenilgiler dışında asla toprak kaybetmediği ve kaybettiği her karış toprağı da hâl3a vatan hafızasının bir yerinde sakladığıdır. Türk ulusunun, son ve vazgeçilmez vatanından bir parçayı ayırmayı hayal edenler, hayali kahramanlık savaşlarının muhatabını tanımamaktadırlar. Türk çocukları, savaşa karar verirlerse ne taştan ne molotoftan korkarlar. Türk ulusu, savaşı kabul ederse çocuklarını öne sürerek yiğitlik taslamaz. Bir ulusun savaşı kabul etmesinin psikolojisini etnik kompleksli inanlar anlayamaz. Kendi çırpıntılarından korkulduğunu sananlar , Türk ulusal bilincinin tusunami dalgası bir kere yükseldi mi neler olacağını elbet bir gün görürler. 

Bu gün şehit edilen sekiz Mehmetçik’in ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum, yeri cennet olanlara rahmet dilemek gereksizdir. 

Ne mutlu Türküm diyene! 

 
Toplam blog
: 153
: 503
Kayıt tarihi
: 11.02.11
 
 

Eczacıyım, memlekete meraklıyım.....