Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '14

 
Kategori
Deneme
 

Evler

29/01/2014
 
Evler var acıları, yalnızlıkları sırtlar damında.
Evler var çile doldurur duvarlarda.
Evler var mutluluk taşar odalarda.
Evler var sevgiler taşar yanaklarında.
Bir çocukluk birde gençlik var.
Kapı önünde bekleyen ölüm var.!
 
Yarin saçları dolamış gönlümü parmaklarım nefer olmuş, kırar kalemin belini.
Tozlu bir sabahta uyanırsın, dertlerini çivilersin son basamakta yaşama yürür bedenin.
 
Durmak nedir, kalakalmak sebepsiz, sorgusuz boşluğa takılmak, zifiri bir karanlıkta düşünmek, aydınlığa kanmak.
 
Her sokakta başka bir düşünce başka bir hayal, her pencere farklı bir rengi sobeliyor, anahtar farklı açan farklı, terleyen yüzler yine farklı.
Kiminde ağaran saçlar ve sakallar var kiminde dökülen kanlar ve eskiyen soluklar, her nefes bir duvarı solumakta, kimi zaman tan ağarmamakta o ruhta.
 
Esas gerçek hikayeler ahşabın buluştuğu toprak evlerde, kerpiçlerin ördüğü duvarlarda doğmakta yaşamakta. Sonra devam etmekte betonun temel attığı sokaklarda, nice Ayşeler, Fatmalar, Ali ve Kemaller yaşamakta, mor hüzünler çiçek açmakta ve tren devam etmekte yola. Ne güzeldir evler içimizdeki tüm mahmurluk ya da yaşamdan korkmuş gözlerimiz buluşur yorganlarımızla, yanarız kimi zaman sakladıklarımızla.
Ya da içimizdeki tüm mermileri tüketiriz soldurduğumuz duvarlarda. Dertler yürüyor pencere kenarlarında, macunlar dökük, pencere kapanmıyor.
Hayali bir sevgili dolaşıyor odalarda, kiminin saçlarını okşuyor, kiminin yanaklarına buseler konduruyor, bunun adı sevgi !eve yaşam veren, renklendiren ısıtan, kollayan bir ruh.
Sen ölünce gidiyor başka duvarlara. Aslında hepimiz bir kişiyiz bunu yaşıyoruz çünkü biz evlerde büyüyoruz.
Severken de.. üşüyor, zehir zemberek nefret ederken de.., üşüyor duvarlar.
Şimdi beynimdeki peronlardan birileri inse girse şu evlere, pas tutmadan kalemim anlatsa yaşama.
 
Senli benli konuşsak satırlarda, özneyle yüklemi ağlatsak güldürsek bir hikaye uydursak.
 
Nazım Baba 76 yaşında esnaflıktan emekli eşi Ayşe teyzeyle son yıllarını torunlarını sevmeye adamıştır.
Tüm zorlukları birbirlerine olan sevgileri ve saygılarıyla aşmışlar, için de bulundukları güzel günlere gelmişlerdir.
Lakin ne zaman bir yere gelsek te her şey bitti diyemiyoruz, tamam bu problem bitti, bu hastalığı atlattım ya da borcum kalmadı diyemiyor insan.
Sevdiklerim yanımda da diyemiyor çünkü son nefes gelene kadar film bitmiyor. İşte tam rahat edilecek noktada davetsiz bir misafir geliyor evlerine Alzheimer Nazım Babayı seviyor, Ayşe Teyzeden önce.!
 
Başka bir hikaye çağıyor kalemi ;
Eskimiş ahşabı dökülmüş kapıya bakıyor Ömer, suçlu değil ama suçluluk taşıyor kapıyı çalan ellerinde ayyaş bir babanın oğlu o ;yokluk ve fakirlik taşıyor solgun duvarlarda, mutfağın çatısından giren rüzgar geceleri korku salıyor yatağında.
Bir tek onun odasının duvarları aydınlık Annesinden kalan tek şey ona, güneş usulca giriyor sabahları, penceresinin kenarlarındaki karıncalar bayram ediyor küçük kırıntıların etrafında.
 
Onun en güzel kırıntısı umutları ve anıları en çokta annesi.! ama sofrada onu bekleyen dayak.
 
Bu hayatta bir dakika içinde neler oluyor neler siliniyor neler doğuyor, kim gidiyor kim geliyor, sevdalar mı, nefretleri dövüyor, yahut nefretler mi, sevdaları diriltiyor ya da tersi mi.
Doğruyken eğriliği seçen biz arap saçına dönen kimin hayatı.?
 
Sanem ayrılığın ikinci gününde, halen kırık dökük tıpkı yaşadığı evi gibi aslında ev eski değil, içindeki dağınıklık yansıyor her tarafa, akşamdan kalmış bardaklar masada, şekerin döküldüğü yerde karıncalar zig zag çiziyor, perdeler bir şeyleri gizlercesine kapalı.
Ne sabah anlaşılıyor ne de gece.! sanki ev bitkisel hayatta.
Aynanın karşısında buluyor genç kadın kendini, aynaya o upuzun bakmalar nedir ?bir iç yolculuk mu; ya da ne.?
Dudaklarındaki gamze bu sefer gülümsemiyor aşk yok sevgili veda etmiş, kokusu da yok, bir anda çıldırıyor güzel kadın kirli çamaşır sepetini dağıtıyor aradığını bulduğunda ancak sakinleşiyor Kenan'ın atkısı halen o kokuyor, bırakamıyor gözyaşları sağanak dağılıyor Sanem.!
 
O bunları yaşarken perde kapalı, duvarlar ve kapılar görüyor onu, eşinin terk edişini ilk görenler sadece evi.
 
Ev ne kadarda önemli, mutfakta ayrı demleniyor ..
Gönül..
Koridorda cepler boşalıyor, düşüyor ağır taşlar.
Salon mutluluğa gebe.. seni bekliyor boş koltuklar.
Hayalin biri gidip diğeri geliyor koltuklar doluyor.
Son söz uykuyu bekliyor, yastığın terliyor.
 
HER EV BİR BİR HİKAYE ASLINDA ..!
Her yaşamın bir roman olması gibi, bitmez bir döngü bitmez bir sağanak.
 
Doktorun odasından ruh gibi çıktı Murat, tutulmuş gibiydi takılmış bir plak gibi doktorun cümleleri dönüyordu kafasında test pozitif, ileri safha, şu kadar ömrünüz kaldı.
Böyle bir saçmalık nasıl olurdu ne demek bir doktor nasıl benim ömrümü tayin eder, bilemez hem ben çok hasta değilim ki öleyim, işime gidiyorum, iştahım iyi,eşim çocuklarım var benim, kesinlikle bir yanlışlık var, bir filimde görmüştüm sonuçlar karışmıştı.
Saçmalık bu zamanda zaten hep böyle hatalar oluyor, yazın zaten yokuz çocukları alıp dedelerine ninelerine götüreceğiz,oğluma yüzmeyi öğreteceğim.
 
Duran dolmuşa hızlıca attı kendini ne kadar da doluydu, söylendi içinden neden bu kadar az sayılarını çoğaltsınlar, herkes birbirini eziyor sıkış sıkış, öf dikkat et abiciğim dedi adamın biri.
Pencerenin yanındaki demiri tuttu sımsıkı buz gibiydi soğuktan, havalarda bir türlü düzelmedi gitti dedi biri söylendi, Murat'ın avuçları terliyordu, doktorun buz gibi sıradaki girsin çıkabilirsiniz diyen soğuk sesini hatırladı, nabzı çok hızlı atıyordu, boğazında kocaman bir düğüm vardı.
Telefonunun sesiyle irkildi en sevdikleri şarkı çalıyordu eşi dün gece yüklemişti, beni hatırla demişti.
Arayan eşiydi pazara uğramasını istemişti, ufaklıkların sesi geliyordu baba diyen sesleri ….nefesi kesilmiş gibiydi pazar yolunda indi, sanki yabancı bir memlekette gibiydi ,her yerden usul usul geçiyordu, yaşama göz ucuyla bile bakması yasaktı, fiyatlar takıldı bir ara gözlerine bu hafta ucuzlamıştı her şey domates ucuzdu, biber öyle salatalık, oğlu Burak aklına geldi baba salatalık istiyorum.
Yanından geçenler telaşla söyleniyor, oğlum roka kaça diyor yaşlı bir teyze, iki kadın kolkola vermiş hamsi de çok uzuz alalım da hamsi kuşu yapalım, öteki katılmıyor bizim kız mezgit istedi.
Artık çıkmak istiyor bu ucuz pazardan, yaşam bu kadar pahalıyken ucuz olmamalı ben yoksam.. kızgınlık ve üzüntü karışımı serseri bir kederin içinde buluyor kendini.
Her hafta tarçın aldığı yaşlı adam sesleniyor ona.... oğlum bu hafta tarçın almıyor musun?selamda mı yok acelen nereye.
 
Merdivenleri hızlı inen biz, kapıları hızlı kapatan, koşan, kimi zaman nereye gittiğini bile anlamadan sadece giden, kim ve ne olduğunu, neden doğduğunu unutan da hep biziz.
 
Elindekini ve kalbindekini sahiplenmeyen ...sadece alanlar ve gidenleriz, biz bilir miyiz ki biz hep ecele koşuyoruz, durup düşünmeden, şükretmeden sadece gidiyoruz.
 
Kararsızlıklarımız yol arkadaşımız olmuş kararlılıklarımız sınıfta kalmış, ustalarla, çıraklar yer değiştirmiş, hatalar derya olmuş, iyilikler Alaaddin in sihirli lambasına hapsolmuş, bir masal gibi okunmuş, ama evler hep varmış.
 
Odalar, kapılar, pencereler, mahalleler ve anılar...annelerimiz, babalarımız, kardeşlerimiz, komşularımız hep olmuş.
 
Yangına ateş;
ölüme can, lazımmış,
o da varmış.
Olmayan kalbe sevgiymiş,
o da yaşam gibi tükenmiş aslında.!
 
Baki olan evlermiş...gerçek olan doğum ve ölümmüş.!
 
Hatice Nilüfer Dirilen
30/01/2014
 
Toplam blog
: 24
: 217
Kayıt tarihi
: 06.08.12
 
 

Ben sevgiye ve iyiliğe güvenen, bu hayatta en güzel şeyin mücadele ve hayallerinin peşinden gitme..