Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '13

 
Kategori
Felsefe
 

Evrenlerin kardeşliği

Bütün dinler ve kutsal öğretiler ve bunlara ait kitaplar, ALLAH denilen TEK’in BİR’in YARATICI’nın Galaksilerde, Âlemlerde, Kainatlarda, Evrenlerde, Galaksi Kolonileri, Kainat Kolonileri, Âlem Kolonileri, Evren Kolonileri …vb.  Âlem Salkımları, Galaksi Salkımları, Kainat Salkımları, Evren Salkımları ...vb. yerlerde kurduğu Sistemleri tanıtmak ve insanın ne olduğunu ne yapması gerektiğini bildirmek için hazırlanmıştır.

 İlâhi Kitaplarla gelen mesajlar; ve bu bilgilerin tanıtıcı elemanları, ışık dostlar, güneş öğretmenleri, evliyalar, enbiyalar, din uluları ve  Peygamberler, onların irtibat içinde olduğu dost ışıklar, evrenlerin ilâhi bir Düzen ve Sistem içinde kusursuz işlediğini, o Sistemlerin kusursuz işleyiş düzenlerini ve yeryüzünün halifesi olan ‘İNSAN’ın kim olduğunu, nereden geldiğini, neye ve kime hizmet etmekte olduğunu, ne şekilde ve nasıl; ve kime hizmet etmesi gerektiğini, bildiren Evrensel Yasaların belgesidir.

İçinde bulunduğumuz Planetin (Dünya) yaratılışı … milyar yıllara dayanmaktadır. İslâm Felsefesi (Mistizm), Tasavvufa göre: Evren’in yaratılışına sebep olan şey SEVGİ (AŞK)’tır. Yaratıcı, Allah, O, BİR’İN BİRİ, BÜTÜN’ÜN BÜTÜNÜ, KADİR-İ MUTLAK, ... kendi güzelliğini görmek için şu uçsuz bucaksız Evreni yaratmıştır. Evren Salkımlarını, Kainatları, Kainat Salkımlarını, Galaksileri, Galaksi Salkımlarını... ilânihaye genişlemeye devam eden sonsuzluğu ve içindekileri yaratılmış, ona tecelli etmiş,  ona yansımıştır.

Kuran Kitabı, tüm kutsal kitapların bir sentezidir. O güne kadar bilinmeyenler, bir Frekans Bütünlüğü çerisinde bir araya getirilmiş, bütün kutsal kitapların özü, bütünü ve hepsinin TEKte toplanmasından ibarettir. Bu sebeple, o dönem boyutunda bundan böyle Allah ile kul arasında aracı kaldırılmış olup yeniden peygamber gelmeyecek denmiştir.  

İslâm Mistizmine göre, aşka tutulmuş her kişi, yeryüzü, gökyüzü ve sonsuzda, her nereye ve kime bakarsa, kendini görür; çünkü O Yüce onda tecelli etmiş ona yansımıştır. Bu sebeple İnsanın kendini tanıması, Allah’ı, Yaratanı tanımasıdır, denir. Onun için canlı cansız her şey, ondan bir parça, Allah’ın yarattığı kutsal bir yaratık olduğu, için sever ve bağrına basar.

İslâm’a göre Allah, Hakim-i Mutlak, Hüsn ü Mutlak, Kadir- i Mutlak, Vahdet–i Vucut’tur, Böyle olunca Galaksiler, Âlemler, Kainatlar, Evrenler, Galaksi Salkımları, Âlem Salkımları, Kainat Salkımları, Evren Salkımları…vb ilanihaye sonsuzluk O’dur... Onun bir yansıması ve sonsuzlukta tecellisinden ibarettir.

İnsanda da durmak yoktur, sürekli tekamül eder. Evren insanın kendisidir. Tekamül de ilanihayedir. Bu sebeple: “ Kainatı tanıyan, insanı tanır; İNSANI TANIYAN, ALLAH’I TANIR denilmiştir.”  Bunun için İNSANA HİZMET, ALLAH’A HİZMETTİR.

Kuran’da insan, Allah’ın bir parçasıdır. O’nun yeryüzündeki halifesi, yer küredeki bir tecellisinden ibaret olup, O’nun ta kendisidir. “Enel Hak” diyen Halc-ı Mansur, Seyyid Nesimi bu sebeple ben oyum, demiş; fakat bu söz kendi döneminde anlaşılamamıştır. Kısaca İnsan “Alah’tan bir parça olduğu için İslâm’ın Kitabı Kuran’da: “Ben sizi kendi nefsimden yarattım. Ben size kendi ruhumdan ruh kattım. Ben size şah damarınızdan daha yakınım.”... vb. sözlerle: ben sizim, siz bensiniz demesi bundandır. Bu metod Tüme Varım (Parçalardan BÜTÜNE varma); ve Tümden Gelim (BÜTÜNDEN Parçalara) gidebilmektir.   

Burada bütünden gelen bir varlık olan İNSANIN tekamül basamaklarını çıka çıka BÜTÜN’e varacağına BÜTÜN ile BİRLEŞECEĞİNE inancından ibarettir. Ne kadar tekamül o kadar bilinç, ne kadar tekamül o kadar yüksek bir enerji yüklenen insan, IŞIĞI arttıkça mükemmelleşir ve IŞIĞININ (Enerji) potansiyeli oranında GÜÇ kazanır. “Ol!” der olur. “Dur!” der durur. Yunus, Mevlânâ, Hacı Bektaş, Hoca Ahmet Yesevi …vb. enerjisi yüksek insanlardır.

 Mevlâna ölmeden diri olarak fizikî bedeni ile birlikte gök yüzüne, yani ALİON Gezegenine 118. boyuta ışınlanmıştır. Bu ışınlanma esnasında, enerjisinin ANAFORUNDAN toz toprak oluşmuş, etraftaki her şey havaya yükselmiş, yukarıya kalkmış, halk bu anaforu toprağın yükselişini görünce, durumu kendi bilinç anlayışına göre yorumlayarak Mevlâna’ya saygı gereği, babasının kabrinin ayağa kalktığı hikâyesine inanmıştır. Halbuki toprağın yükselmesi Mevlânâ’nın yüksek enerjisinin anaforuydu.

Mevlâna’nın kabri açıldığında görülecektir ki Mevlânâ kabrinde hem var hem yoktur. Bu ise bir gizdir. Hz. Meryem de aynı metod ile ışınlanmıştır. Onun mezarı da aynı yöntem uygulandığından mezarda hem gözükecek hem gözükmeyecektir.

BİLİNMEYEN ve tespit edilemeyen, var olmamış ve var edilmemiş bir yüksek enerji IŞIK !?… olan BÜTÜN’den gelen varlık, tekamül ede ede BÜTÜNE ulaşabilmek için çaba gösterir. Geldiği YÜKSEK ENERJİYE erişebilmek için, bu dünya denen laboratuar ve tekamül planetinde, kendini irşat etmesi, tekamül etmesi ve çeşitli sınama yanılma yoluyla, insanın insanla imtihanını, insanın varlıklarla imtihanını, yaşayarak eksikliklerini burada tamamlayıp tekamül dönemlerini başarması gerekmektedir. Bütün gaye, BÜTÜNE VARMA, ONDA ERİYİP KAYBOLMA, BÜTÜNÜN BÜTÜNÜ OLABİLMEKTİR; ama bu çok zor ve GÜÇ bir iştir…

Akıl-Mantık-Şuur üçgeni; Sevgi-Sabır-Hoşgörü-Diğerkâmlık ve Bütünlük Bilincine ulaşmak, dünyadaki CENNET-CEHENNEM ve SIRAT’ın geçilebilmesidir. Cennet, “AKIL-MANTIK-ŞUUR” üçgeninde bu dünyadaki mutluluk ve güzellikler; Cehennem, “AKIL-MANTIK-ŞUUR” üçgenini dengeleyememek sebebiyle bu dünyadaki eziyet ve sıkıntılar, SIRAT ise “AKIL-MANTIK-ŞUUR” üçgeninde, bu dünyada sırları keşfedip, bunların sırrına erip, bu “sır”ı  “at”ıp, kavrayıp bu basamağı da geçebilme aşamasıdır.

İnsan, Cennet’i de Cehennem’i de kendisi yaratmaktadır.  Hiçlik, Heplik, Yokluk, mertebelerinin aşılması, iyilikleri karşılıksız yapmak, verdiklerinin arkasına düşmemek, sonsuz sevgi, sonsuz hoşgörü, sonsuz sabır… Her şeyi olduğu gibi, itirazsız, kabul etmek ve bu dünyada yaşadığımız ve önümüze çıkan yaşayacağımız olaylara, dünya bilinçlerimizin yorumlarını katmadan, kabul etmek, kabullenmek, tâbi olmak, olduğu gibi seyretmek, bizİ KENDİ KENDİMİZLE BARIŞTIRACAK, bize MUTLULUK getirecektir.

Yaşanan ve geçirilmesi gereken olay, durum ve acıların asla bir tesadüf ve sebepsiz olmadığını, insanlık: Her şeyin İLÂHİ BİR DÜZEN ve SİSTEM İÇİNDE İŞLEDİĞİNİ ve  SEYRETTİĞİNİ kabul ettiği takdirde, sonsuz bir HOŞGÖRÜ ile tabi olacak kabullenecek ve mutluğu kazanacaktır.

Tüm kutsal kitapların önerileri, varlıkları, her şeyi, olduğu gibi kabule davet etmiştir... Karşılaştığınız olaylara ferdi bilinçlerinizin yorumlarını katmadan bakmanız, sizlere üzüntü yerine mutluluk getirecektir.

Art niyet, Ego, Hırs ve Kıskançlık, bu Sistemin dışındadır. İnsana saygı BÜTÜNE, ALAH’a saygıdır. Seviniz, sayınız, sabrediniz ve ulaşınız.

AMAN YOOK!

AH, demek YOK!

BAHANE YOK!

ELEŞTİRİ YOK!

ŞİKÂYET YOK,

KINAMA YOK!

MAZERET YOK!

KISKANÇLIK YOK!

UYKUMUZA KIYACAĞIZ,

RAHATIMIZA KIYACAĞIZ,

SONUNDA ÇALIŞARAK VARACAĞIZ O, KUTLU GÖREVE...

En büyük GÜNAH insanın insana düşmanlığıdır.

Kuran’da bir ayette: “Kınadığınız şeyi, bu dünyada,  başınıza getirip size tattırmadıkça, size ölümü tattırmayız.”deniyor.

İnsan olmak bir çok basamakların aşılması ulaşılabilecek bir yüceliktir. Bastığımız topraktan bile, ÖZÜR DİLEYECEK hale gelmedikçe, olgunlaşıp pişip tekâmüle ermedikçe,  İNSAN OLMA şerefine nail olamayacağımızın idrakine varabilmektir. Bunun için çaba göstermek, bunun için çalışmak çalışmak ve çalışmak gereklidir.

“Acep rahat olam dersen, gelme cihana”diyen şair Ziya Paşa gibi gerçek insana dünyada rahat ve huzur yoktur. Sonsuz hoşgörü sahibi olabilmek Hak’kın hiçbir şeyi ADATLETTEN ayrılmadan, ayırmadan, gayrelemeden yaptığına inanırsan mutlu olursun…

“Hak şerleri hayr eyler,

Zannetme ki gayreyler,

Ârif onu seyreyler,

Görelim Mevlâ neyler?

Neylerse, güzel eyler… Erzurumlu İbrahim Hakkı

 

Kuran’da, Isra suresi ayet 13: “Biz insanın KADERİNİ, her insanın KENDİ ÇABASINA BAĞLI KILDIK.” demektedir. Hizmette ve çalışmada sınır yoktur. Hiçbir şeyden karşılık beklemeksizin çalışmak ve gayretlerimizin, fedakârlıklarımızın, verdiklerimizin ve yaptıklarımızın karşılıklarını beklemeden, onların peşine düşmeden yapmak ve karşılıksız vermek, sizlere sonsuz mutluluk kazandıracaktır…  

 “Dövene elsiz gerek
Sövene dilsiz gerek
Sen derviş olamazsın..
Derviş gönülsüz gerek”

(Kaynak: Yunus Emre--Sen derviş olamazsın http://www.webhatti.com/siirler/202703-yunus emre-sen-dervis-olamazsin.html#ixzz2AC1eiNL7)
 

İslâm düşüncesine göre varlık, çile çeke çeke tekamüle ulaşır, olgunlaşır. Nihayet varlığın öze varması, kendini bulması sağlanır. Varlık öze varınca, kendini bilir. Kendini Bilen Yaratanını bilir. Allah’ı tanır.

“Çalış öz halkının işine yara;

Giyinsin amalinden dünya zerhara,

Hizmet etmek sayılır erkeklikten nişane,

Halkına hizmet etmek şereftir her insana

                                              Nizami Genceli”

Akıllı, bilinç sahibi hakiki kişi, daima başkasını düşünür. Değerbilirlik şarttır. İnsanın insana saygısı ibadetlerin en kutsalıdır. İnsana saygı Allah’a saygı; insana hizmet Allah’a hizmettir. Bu saygıyı ve sevgiyi Mevlâna Odağında bulunan Türkiye, Dünya İnsanlığını BİR POTADA ( TEK DİN, TEK ALLAH, TEK KİTAP) birleşip bütünleştirerek gerçekleştirecektir.  

KORTKUT ATA: “Ahir zamanda Hanlık gerü Kayı’ya değe, kimesne ellerinden almaya, ahir zaman akıp kıyamet kopınca” Kaynak: 27 Ocak 2012, Bir Hakikat Teslimi-Rumi Çelebi; (Tarih-i Rumi-Belleten:XIV/18.s.370)  (Kıyamet: Gök yüzünün dürüm dürüm dürülerek, semaların açılacağı Kıyam dönemi, secdelerin biatın çoğalıp yoğunlaştığı, Uyanma, Altın Çağın, Mutlu bir çağın, Uyanışın Başlangıcıdır.)

 

Sisteme göre, her insan, Allah’ın bir ışığı ve nurudur. İnsan kişiliğine göre neyi düşünürse onu çeker. Dünyada daima doğa kanunları geçerlidir. Küçük büyüyüp güçlenemez ise yok olmaya mahkûmdur. İnsan da öyledir. Yukarıdaki enerjisini çekerek yükselemeyen insan kaybolup gidecektir.

REANKARNASYON enerjinin evrimi ile alakalı bir olgudur. Kaba maddenin beden ile alakası yoktur. Reankarnasyon: Enerjinin olum ve gelişim sürecidir. Bu boyutta oluşan gelişim başka bir Boyutta idamesi, Evrimin İlânihaye olma prensibine dayanır. Mevlâna’nın: “Taştım, topraktım, ot oldum, çiçek oldum, insan oldum, sonra da IŞIK olacağım.” demesi,  bir Enerjinin Evrim merdivenlerini gösterir.

Kuran’da da: “Siz ölü idiniz. O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek, yine diriltecek ve sonunda O'na döndürüleceksiniz. Bakara Suresi Ayet: 28”

Hasan Basri ÇANTAY (Yorumu): “Allaha nasıl olub da küfrediyor (Onun varlığını ve birliğini inkâr ediyor) sunuz? Halbuki siz ölüler iken (henüz babalarınızın sulbünde bir nutfe iken annelerinizin rahminde, sonra da dünyâda sizi) O diriltti. Sonra sizi yine O öldürecek, tekrar sizi (kabirde ve neşirde) O diriltecek ve nihayet (Haşirden sonra) yine yalınız ona döndürüleceksiniz.”

Kutsal kitapların hepsi birbirlerinin devamıdır. Son gönderilen kitap Kuran’dır. Zebur’daki öğütler, Tevrat’taki ve İncil’deki ON EMİR, hepsi varlıkların evrimi, irşadı, tekamülü ve gerçek insan olmak, gerçek insan gibi yaşamak, ve gerçek insan gibi kalarak tekamüllerini tamamlamayı gerçekleştirmek için getirilen öneriler, yaptırımlar ve yasalardır.

CENNET-CEHENNEM-SIRAT, varlığın sonsuz sabır, sonsuz hoşgörü, sonsuz sevgi ile geçirmesi gereken çetin uğraşlarıdır. İNSAN bunu başarmıştır. Şimdi tekrar başarması kendisinden beklenmektedir.  Bunun için de varlığın eline bir yol haritası konulmuştur. Yardım alarak veya yardım almadan  o haritayı okuyarak, maksada ulaşması gerekmektedir.

Atamız ADEM-HAVVA-ŞEYTAN birlikte çok mutlu yaşadıkları her şeyin çok daha mükemmel yürüdüğü bir başka dünyadan boyut değiştirerek transfer edilerek tekamüllerini tamamlamak üzere dünya adı verilen bu planete gönderilmişlerdi. Burada asıl Adem ile Şeytan’ın görevi birlikte yaşamak ve HAVVA’yı korumaktır. Bugün dünya planetinde yaşayanlar Adem, Havva ve Şeytan’ın torunlarıdır.

Dünya planetine gönderilen bu üç varlık, sistemin ve dünya planetinin bütün bilgileri ile donatılmış olarak buraya transfer edilmişti. Sonraki zamanlarda yerküresi üzerinde çoğalan Adem-Havva ve Şeytan’ın nesli zaman içerisinde olumsuz, menfi düşünceler üretmeye ve geliştirmeye başladılar…  Bu menfiyet ve olumsuzluk Adem Oğullarına olumsuz enerjiler olarak ve katlanarak dönüyor ve yerküre üzerindeki her türdeki gelişmeyi olumsuz yönde etkileyerek Enerji patlamalarına sebebiyet vermeye başlıyor. Yeryüzüne geldiklerinde kurdukları yüksek medeniyetler bu olumsuz düşüncelerin ürettikleri menfi enerjilerin tesirinde patlamalara, sel felaketlerine, depremlere ve çeşitli afetlere sebebiyet veriyor.

Su altında kurulan olağanüstü medeniyet, yerküresinde yapılan ulaşılan üstün medeniyet ve uygarlığın bir neticesi sonucu, örümcek ağı gibi bir sistem dahilinde örülmüş mükemmel ulaşım yolları, teknoloji harikası icatlar ve ulaşım araçları yerle bir oluyor. Mağmanın patlaması, yerin yarılması ve yer küre atmosferinde menfi düşüncelerin oluşturduğu enerji katmanları, atmosferde kat kat elips şeklinde tabakalar oluşturuyor.  Enerji toplarıyla yanıyor ve yıkılıyor. Dünya planetinin mahvına sebebiyet veriyor.

Su altında ve kara üstünde kurulan üstün ve son derece uygar medeniyetler, belirtilen bu menfi düşüncelerle yok oluyor. (Atlantis, Maya, Aztek, İnka, Uygur, Mısır...uygarlıkları gibi)

Sadom ve Gomore, Lut, Nuh, Uhut, Semut, İrem Kavmi, ...vb. gibi menfi düşünce üreten ve menfi eylem içerisinde bulunan uygarlıklar, kavimlerdi.

Yer ve gök gürledi, yarıldı. Toz duman oldu. Kimi yerlerde hiç bir varlık kalmadı... Kimi yerlerde de azaldı. Çok az bir kara parçası ve insanlık kaldı. Dünya Planeti, sudan bir bilyeye dönüşmeye başlayınca, planette büyük bir gemi yapıldı. Karada ve denizde kalabilmiş canlılardan çifter çifter gemiye dolduruldu. Girebilenler girdi... Yağmurlar gökyüzünden şelâleler gibi yağmaya, şimşekler çakmaya, gök gürlemeye başladı. Karadaki suyun yükselerek kara parçalarını bir bir yutmaya  başlamasıyla gemi  de suyun üzerinde yükselmeye başladı ve  hareket etti…

Canlıların yaşadığı bu dünya SUDAN BİR BİLYEYE DÖNÜŞTÜ...  Bilmem ne kadar zaman sonra hava açıldı, sisler dağıldı. Sular sakinleşti ve yavaş yavaş çekilmeye başladı. NUH’un GEMİSİ CUDİ DAĞI’na demirledi. Gemiden inen canlılar dünyaya yeniden dağıldılar. Yeni bir hayat başladı... Buna Kutsal Kitaplarda NUH TUFANI adı verilir.

İnsan da öyle bir potansiyel vardır ki istediği an ölür; istediği an dirilir. Bu gizli potansiyel kutusunu açabilenler, hastalıklarını kendileri tedavi ederler.

Yukarıdaki SİSTEM ile düşünce yolu ile iletişim,  DURU GÖRÜ, PARAPSİKOLOJİ, TORA, MANYETİK GÜÇ, FİZİKOKİNEJİ yetenekleri zaman içinde kayboluyor. Böylece insan yerküresinde tek başına kalınca bunalımları artıyor. Yaratıcısını unutuyor. Geliş maksadınıverdiği sözü, yaptığı AKİTİ, unutunca gereksiz meşguliyetlere dalıyor. Kimliğini unutan bu Adem Oğulları ve İnsanoğullarına kimliğini hatırlatmak için Peygamberler ve Kitaplar gönderiliyor.

Bizi sevgisinden ve yoktan var eden o, Yüce Güce, hepimiz   “Allah”   adını kullanıyor isek, işte şimdi insanlık O’nun yolunda ve O’nun bilincinde ve ışığında, hakiki görevini  hatırlatmak için  bu dönemde,  dünyada beden kazanmıştır. Bu bir müsaade işidir; ve Evrensel bir Projenin Tatbikadır. 

Birleşim: Sevgi, Hoşgörü, Görev ve Bilinç Bütünlüğü...  Işık, huzur, sevgi, barış, kardeşlik, mutluluk ve insanlık yolunda BİRLEŞEN BÜTÜNDEDİR... Her kim, büyüklük nedir bilmez, onun gönlündeki IŞIK hiç eksilmez.

Bu özel dönemde, ferdi irade yasalarına göre hiç kimsenin kimseye müdahale hakkı yoktur. Artık herkesin hükmü, kendi eline verilmiştir. Herkes kendinden sorumludur.

Tekamül:Bir insanın her şeye doyum sağlaması ile kazanılan bir olgudur. Hakiki bilgelik kendini aramaktan vazgeçip, kendini kendinden silmektir. İnsanın kendini araması, kendini bulması ve kendini bilmesi kendi sayesinde olacaktır.

“İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır.

Okumaktan mânâ ne?
Kişi Hakk'ı bilmektir.
Çün okudun bilmezsin,
Ha bir kuru emektir.

Okudum bildim deme,
Çok taat kıldım deme,
Eri hak bilmez isen,
Abes yere yetmektir.

DÖRT KİTAB
ın ma'nisi,
Tamamdır bir ELİF’te,
Sen Elif'i bilmezsin,
Bu nice okumaktır?

Yiğirmi dokuz hece,
Okursun uçtan uca,
Sen Elif dersin hoca,
Mânâsı ne demektir?

Yunus Emre der: Hoca!
Gerekse, var bin Hacca,
Hepisinden iyice,
Bir GÖNÜLe girmektir…

(KAYNAK:http://www.google.com.tr/#hl=tr&sclient=psyab&q=Hepisinden+iyisi+bir+g%C3%B6%C3%BCle+girmektir&oq=Hepisinden+iyisi+bir+g%C3%B6n%C3%BCle+girmektir&gs_l=serp.12...4781.15344.1.17359.37.32.0.3.3.3.1656.12658.213j11j5j1j0j1j1.32.0...0.0...1c.1.ABJLc0BPQkw&psj=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.&fp=bd9d69b5ca61cbc7&bpcl=35466521&biw=1106&bih=659) ”

Asıl olan, bütün din kaplarının öz bilgisine göre: Dünyadaki bütün insanlar birer hizmetkardır.  Bunlar Realite Bütünlüğünün planı ve projesi doğrultusunda hizmet ederler. Tek Tanrı, BİR’e Hizmet Yasası mucibince, sevgi kardeşlik, hoşgörü, sabır, akıl mantık, düsturlarını edinip ayrılık, gayrılık, ve egodan uzak, Birlik ve Kabullenme bilincine ulaşmış, bütün varlıklar, İNSANLIĞA HİZMET için teker teker AKİT (söz) vererek dünyaya bedenlenirler.

Bu sebeple, gelişim,tekamül bilincine göre, bu Kozmik çağda Birleşik Realite, bilincine ulaşmış herkes, ezelden ebede kadar, Evrensel Birleşime hizmet için yarışırlar.  Bu anlayış ile bugünlere gelindi.

Bu projenin ilk çıkış noktası TEK’tir. Kainatların nizamlarıdır. Tatbik edilen çalışmalarda her bütünlüğün bulunduğu :

Âlemler, Âlem Salkımları,

Galaksiler, Galaksi Salkımları

Kainatlar, Kainat Salkımları

Evrenler, Evren Salkımları...vb. TEK, BİR  ALLAH, YARATAN’a hizmet vardır.

 

... BİR,  TEK VARDIR. BU TEK’LER SİZLERİ ESAS BİR’E GÖTÜREN IŞIK ELÇİLERİDİR. BU HİYERARŞİK SKALAYI YÜRÜTEN RAB’lardır;  ve onlar RAHMAN’a bağlıdırlar. RAHMAN da esas BİR’e yani ALLAH’a bağlıdır. RAB’lar TANRI’lardır. REALİTEnin bütünlük bilincine erişmiş herkes, yukarı âlem için birer Rab’dır, Tanrı’dır. Tanrılar ALLAH’ın hizmet erleridir, elçileridir. Allah’a kayıtsız şartsız hizmet eden görevlilerdir. Onlar Rahman’a bağlıdırlar. Bu Evrensel programda ALLAH’a yani BİR’e ulaşmak için çaba harcanır. Kurtuluşa ancak bu çabalarla varılır.

ALLAH da sistemini,  bir  çok SİSTEM elçileri ile yürütür (Azrail, Cebrail, Mikail, İsrafil, … ve diğer Melekler) Bunların adları şu veya budur; bu o kadar önemli değildir. Dünyadaki SİSTEM de yukarıdaki sistemin bir kopyası olup yukarıdakine benzer şekilde, yürümektedir.

Peygamberler aldıkları emirler ile Hz. Davut’a: ZEBUR; Hz. Musa’ya: TEVRAT; Hz. İsa’ya: İNCİL; Hz. Muhammet’e: KURAN; indirilerek dünyadaki kardeşlerini bir araya toplayarak, Tek Din, Tek Allah; Tek Kitapta, TEK DÜNYA PLANETİNDE birleştirme görevi ile gelmişlerdir; fakat dinler içinde bile sonradan insanlar ve dinler arasında ayırımlar ile bölünmeler meydana gelmiş BÜTÜNLEŞME Birleşme gerçekleşememiştir.Halbuki asıl gaye: TÜM DÜNYALI KARDEŞLERİNİZİ BİR ÇATI ALTINDA TOPLAMAKTIR. Bütün dinler birdir ve birbirlerini tamamlamak için indirilmiş ve biz hepimiz Adem ile Havva’nın torunları olup kardeşiz. Bunun için bütün ayrılıkları bir tarafa bırakıp DİL, DİN, MESHEP, IRK, RENK, OLARAK bir olmamız gerekmektedir.   BİR OLMAK DURUMUNDAYIZ. BU DÜNYA HEPİMİZE YETER DE ARTAR BİLE…

Birkaç hakan, hükümdar, kıral, imparator bu birleşmeyi şuurlu veya şuursuz gerçekleştirmesine ramak kalmış; ama tamamen başarılamamıştır.

(Metehan “Motun, Oğuz Han”gök yüzünü çadır, güneşi bir bayrak olarak kabul etmiş ve bütün dünyaya diz çöktürmüştü.

Timuçin “Cengiz Han”dünyanın bilinen toprağının 3/3’ünün 2.80 toprağına; 2.90 nüfusuna söz söylemiş, söz dinletmişti.

Bilge ve Kültiğin Kağanlar, Güneyde gün ortasına; doğuda güneşin doğdu yere; kuzeyde gece ortasına; batıda İnci Nehri’ni geçerek Demir Kapı’ya kadar olan yerleri fethetmişti.

Alp Er TUNGA,bütün dünyanın tamamına yakınını egemenliğine almıştı.

Timur Han:“Ben ki Turan kavimlerinin hakanı Türk oğlu Türk, Timur Han!.. Gökyüzü üzerimize çökse, biz onu mavi bir atlastan çadır gibi, mızraklarımızın ucunda tutardık.” diyebilecek kadar korkusuz ve güven dolu olarak tüm Ortaasya’dan sonra, Balçık denizine kadar ilerlemişti.

Büyük İskender, Adolf Hitler, SSCB, ABD, ÇİN…vb. Hakanları da aynı yolda yürümüş olmalarına rağmen, hiç biri Dünya Kardeşlik Birliğini gerçekleştirememişlerdi. Kutuplaşmalar maalesef devam etmiştir.

İslâm dini ve onun mensupları ilk zamanlar bu dinin tamamlanması sebebiyle;   insanlığı bir bütün olarak kucaklamış, kimseyi kimseden ayırmamıştı.

Bu durum böyle olmasına rağmen, sonraki zamanlarda, şartlanmış bazı bilinçler, bu dini de tefrika etmiş, mezhep savaşlarına, hilâfet kavgalarına, cemaat, tarikat ve itikat ayrılıklarına  sebebiyet vererek birleşmeyi, bütün olmayı engellemişlerdir. 

Dört büyük dinin kitapları, ve bu kutsal kitaplarının emirleri de İNSAN OLMAYI, İNSAN KALMAYI, BİRLİK ve BÜTÜNLÜĞÜ hep BİRİNCİ PLANDA TUTMUŞ ve TEK ALLAH’ı işaret etmişti… 

Bakara Suresi 136. Ayet’te:

 “… Biz Allah’a ve bize indirilen Kuran’a, İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakup ve torunlarına indirilenlere, Musa’ya, İsa’ya verilenlere ve bütün Peygamberlere Rableri tarafından verilen kitaplara, iman ettik. Onların hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz.  Biz, ancak Allah’a boyun eğen Müslimleriz.” 

 

Ayeti gereği, bütün peygamberleri sever ve aynı ölçüde saygı duyarlar. Böyle büyük dinin ve tefekkürün sahipleri de şüphesiz bu din gibi sağlam, sağlıklı ve büyük topluluktur. Bunun için Tek küre olmak isteyen ve dünyanın efendiliğini üstlenebilecek tek devlet Türkiye, tek din Müslümanlıktır; ancak böylece yer küresi üzerinde yaşayan her canlı huzur ve sükûnete kavuşabilir… Yanlış yorumlar, batıl düşünceler, körü körüne itaat ve kardeşler ve kardeş ülkeler arasındaki ayrışmalar ve birbirleriyle savaşlar bu din mensuplarını da çağın gerisinde en geri en ilkel yaşama biçimine doğru itmiş, bu din mensubu ülkeler de geri kalmıştır.

Bütün dinî öğretiler: Dünya Kardeşliği ve Evrenlerin Birliği, İnsanların özde bir olduğunu, kardeş olduğunu açıklayan, işaret eden kısa ve öz öğretiler, kılavuz bilgilerdir. 

 

Öyle taassuba girilmiş ki, bu din mensuplarının her biri, diğer dini kabul etmeme, mensuplarını yok etme, ırklarını yeryüzünden silmeye kalkışmış; kullandıkları sembollere, işaretlere, bayraklara, mabetlere dahi tahammül edememiş ortadan kaldırmak için yarışmışlar, bunun için savaşmışlardı.   

 

Bütün ibadetlerin yegane kapısı Tanrı kapısıdır. Orada ayırım yoktur. Nerede olursanız olunuz, her varlığın içinde, O’nun sönmez  GÜNEŞi yanar. Hepimizin Rabbi TEK’tir. Onun için Tek Rab’bin emri ile Evrenler bir çatı altında toplanmaktadır.

Arş katı 18. Boyuttur.  Zebur, Tevrat, İncil, Kuran kitapları bu boyutta, burada yazılmıştı. Son kitabın frekansının yüksekliği, tekamül etmemiş bedenleri sarsacağından Kuran bütün insanlığa kendini açmamıştır. Bir kişinin Kuran’ı eline alması büyük şanstır. Onu bir defa okumak, ikinci okuyuşu özletir, ikinci okuyuş üçü, üç dördü…ve bu kitap okundukça kendini okuyanına açar. Sistemi okuduğumuz ve anladığımız ölçüde kavrarız.

Üçüncü, dördüncü, beşinci defa okumak, büyük ve vazgeçilmez haz ve iştiyak sağlar. Onu okuyanlar hiçbir yoruma gerek kalmadan ve hiçbir kimsenin anlayışına sığınmadan onu anlar... Onu anlayarak okumak merhale atlamak, boyutlar arası mesafeleri aşabilmek ve huzura ermektir. Anlamak, içindeki anlatıldığı mânada anlamak; ve bütün ruhu ile ona tabi olmak ve gereklerini yerine getirmek O’nun gücünü kavrayanlar, mesajlarını doğru anlayanları, selâmete çıkararak merhale merhaleye yükselmiştir.

Kuran’ı, anlamayanlar ise çağın çok çok gerisinde fakir, aç açıkta ve başka ileri medeniyet ve insanlığın uşağı olarak kalmaya mahkûm kalmıştır; çünkü Kuran da bugünkü zamana, zamanlara, gökyüzüne ve ilâhi âlem ve evrenlerdeki sitem, nizam ve düzenlere dair parçalar birleştirilmekte ve geleceğe ışık tutulmaktadır.

Bu yüz yılda nefes almadan çalışmak mecburiyeti vardır… Her zorluk çalışarak başarılır. Her aydınlığa çalışarak kavuşulur. Mehmet Âkif ERSOY” da bu konuda:

 “Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası,

Dostunun yüz karası düşmanının maskarası.”demektedir.

Oturan bir kimse asla mutlu olamaz, herkes gittiği gezdiği bulunduğu her yerde kendisinden istenilen görevi her sahada yaparak mutluluğu keşfedecektir.Çok kısa bir zamanda dünyamızda görülecek şuursal, patlamalar, hepinizi şaşırtacaktır. Bütün düşüncelerin birleşeceği, bilinçlerin bir olacağı güneşli günler çok yakındadır.

 

Bugüne kadar gökyüzünden indirilen,  bütün kitapların öğretilerinin veVERMEK İSTEDİĞİ MESAJLARIN TOPLU BİR YANSIYIŞI DİNÎ ÖĞRETİLERDEN ve BU ÖZDEN İBARETTİR. Tanrı her bilgiyi sizlere nakleder; ancak hakiki insan olanlar, bunları alabilir.Sistem BİR”, “Allah BİR”, “Kitap BİR”dir. Mesaj Evrenlerin işleyiş yasaları ve insanın tekamülü ve varlıktaki cevherin kavranılması ve insanın sonsuz sevgi, sonsuz hoşgörü ve sonsuz sabıriçerisinde, ne yapması gerektiği bilincine ermesinden ibarettir.

Gökyüzü ve kainatlar ve bunların salkımları ilanihaye sonsuzluk… Akşam bakıldığında bir süs bir ışık, bir aydınlık, kandiller cümbüşünden ibaret ve BOMBOŞ değildir!..

Bütün dinler ve kutsal öğretiler ve bunlara ait kitaplar, ALLAH denilen TEK’in BİR’in YARATICI’nın Galaksilerde, Âlemlerde, Kainatlarda, Evrenlerde, Galaksi Kolonileri, Kainat Kolonileri, Âlem Kolonileri, Evren Kolonileri ve ... Âlem Salkımları, Galaksi Salkımları, Kainat Salkımları, Evren Salkımları ...vb yerlerde kurduğu Sistemleri, Düzenleri, Merkezleri, Merkez Üstü Merkezleri, Yüce Meclisi, Alfa, Beta, Betanova, Starlar Konseyi, Sadıklar Konseyi, Birleşik Realite Konseyi, Everensel Nizam Konseyi, Ulu Ruh, Güneşler Birliği, Kozmos Federal Meclisi, Büyük Güç, Ulu Güç, Merkezi Denetim Komitesi, Ambilon Güneşi, Güneşler Bütünlüğü, Merkezi Bütünlük…ve benzeri merkez, birlik ve bütünlükler hakkında bilgilendirir.  

Bütün eski ahit ve din kitapları, Plüton, Neptün, Uranüs, Satürn Jüpiter, Venüs, Merih (Mars), Merkür, Utarit, Arz, Güneş…vb. boyutları, frekansları ve tanıtımları hakkında ipuçları verir. Bu dinler; ve onların temsilcileri, Veliler, Evliyalar, Enbiyalar, Ulular, Peygamberler, Evrenlerin İLÂHİ birSİSTEM, NİZAM ve DÜZEN içinde, kusursuz işlediğini,  o Sistemlerin kusursuz işleyiş Düzen ve Nizamlarını; ve yeryüzünün halifesi olan ‘İNSAN’ın kim olduğunu, nereden geldiğini, neye ve kime hizmet etmekte olduğunu, ne şekilde ve nasıl ve kime hizmet etmesi gerektiğini, bildiren Evrensel Yasaların belgesi, delili olarak karşımıza çıkmaktadır.   

KAYNAKLAR:

 

1)      (KAYNAK:http://www.google.com.tr/#hl=tr&sclient=psyab&q=Hepisinden+iyisi+bir+g%C3%B6%C3%BCle+girmektir&oq=Hepisinden+iyisi+bir+g%C3%B6n%C3%BCle+girmektir&gs_l=serp.12...4781.15344.1.17359.37.32.0.3.3.3.1656.12658.213j11j5j1j0j1j1.32.0...0.0...1c.1.ABJLc0BPQkw&psj=1&bav=on.2,or.r_gc.r_pw.r_qf.&fp=bd9d69b5ca61cbc7&bpcl=35466521&biw=1106&bih=659) ”

2)      Kaynak: 27 Ocak 2012, Bir Hakikat Teslimi-Rumi Çelebi; (Tarih-i Rumi-Belleten:XIV/18.s.370

1)Yunus Emre--Sen derviş olamazsın http://www.webhatti.com/siirler/202703-yunus emre-sen-dervis-olamazsin.html#ixzz2AC1eiNL7)

4)      Safahat (Mehmet Âkif ERSOY külliyatı, Yayına Haz.Necmettin TÜRİNAY, Çeviri: Necat ÇAVUŞ, TOBB Yayını NO:2011/143; GMKBulvarı Özveren Sok.No:13/14 Demirtepe-ANKARA

 

 

 

Abdullah Çağrı ELGÜN

cagrielgun@hotmail.com

 

 
Toplam blog
: 65
: 503
Kayıt tarihi
: 27.09.10
 
 

Abdullah (Çağrı) ELGÜN HAYATI HAKKINDA BİLGİLER Kayseri’de dünyaya geldi. Kayseri Atatürk İlkokul..