Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '14

 
Kategori
Güncel
 

Eylül-Ekim aylarını sevmiyorum!

Eylül-Ekim aylarını sevmiyorum!
 

Eylül-Ekim Aylarını Sevmiyorum!

Havalar soğumaya başlıyor.

Kısa aralıklara yağan yağmurlar…

Gece karanlığını zaman zaman aydınlatan şimşekler…

Sokaklarda akan yağmur suları, tıkanan logarlar…

Anlayacağınız, kış dikkat çeken bir takım belirtilerini göstermeye başladı.

Yani bu yağmurlar, bizi uyarmaya başlıyor.

“Artık dikkatli olun, kış hazırlıklarını yapın!” demeye başlıyor.

“Odun, kömür ve diğer yiyecek, kış ihtiyaçlarınızı tamamlayın!” diyor.

“Evlerinizde kırık, bozuk yer varsa tamir edin, tamamlayın!” uyarısında bulunuyor.

Karınca, Ağustos Böceği misali, insanlar arasında farklı durumlar söz konusu.

Kimileri bunu olumlu algılayıp, ellerinden geleni yapıyorlar.

Bütçeleri nispetinde gerekli hazırlıklarını tamamlayıp, ihtiyaçlarını gideriyorlar.

Bu yüzden, Eylül, akabinde Ekim ayı bir hayli sıkıntılı olan, sıkıntı veren bir aydan öteye gidemiyor.

Kimileri de Ağustos böceği gibi bu verilen uyarıları dikkate almadan, bildiklerinden geri kalmıyorlar.

Ben bunlar için “ya akılları yok ya da paraları çok!” diye nitelendiriyorum.

Yoksa gözle görülür uyarılardan sonra, tedbirli olmak, önlem almamak ne kadar akıl karı olabilir.

Maddi durumu iyi olan önlemini alıyor, almaya çalışıyor.

Peki, ya durumu iyi olmayanlar, işi-gücü olmayanlar, sabahleyin çıkıp gidecek bir işi olmayanlar ne yapacaklar?

Allah(cc) onlara yardımcı olsun!

Onların işi, gerçekten çok, ama çok çok zor!

Kış boyunca karda, yağmurda, kızılca kıyamette dışarıda kalmak, sığınacak bir bina, köşe bulmak zorunda kalıyorlar.

Şanslılarsa, devlet farkına varabilirse, görebilirse, belki bir yerlere yerleştirip, kışı atlatabilmeleri, bahara, yaza kavuşabilmeleri sağlanıyor.

Aksi takdirde, üstü-başı yırtık, ayakkabısız,  yiyecek bir ekmekleri, içecek bir kap çorbaları olmadan, soğuğu yenik düşerek, bin bir türlü hastalığın pençesine düşüyorlar.

Her zaman söylerim ve halk arasında da yaygın bir söylem vardır.

“Yaz-bahar fakir, garip, kimsesizler içindir.”

Yaz, fakirin-fukaranın ekmeğini çıkardığı, karnını doyurabildiği aylardır.

Yine, yaygın, yazılı ve görsel medyadan okuyacağız, duyacağız.

“Falanca yerde, kimsesiz kişiler, sokak çocukları toplandı, falanca yere yerleştirildiler, falanca binanın içerisinde, bilmem hangi metruk ve izbe binada ölü bulundu ya da donmak üzereyken kurtarıldılar…” diye.

Kimileri dışarıda bir kâse çorbaya hasret kalarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışırken…

Kimileri de, yedikleri önünde, yemedikleri arkasında, ya da çöpe atacaklar ve sıcacık köşelerinde kahvelerini höpürdeterek içecekler.

Dışarı da kimler mi var, insanlar donmuş mu, aç-susuz mu dolaşıyorlar…

Umurlarında mı dünya!! 

O yüzden,  “ keşke kış gelmese!” diyorum.

O yüzden Eylül-Ekim aylarının gelmesini hiç sevmiyorum.

Çünkü hep masraf, hep sıkıntı, hep problem…

Tabi parası olmayan, maddi durumu iyi olmayanlar için…

Ha unutmadan, bir de çadırlarda ve aramızda yaşayan, yurdundan, vatanından edilmiş olan Suriyeliler var. Bu durum, onlar içinse apayrı bir problem.

Ancak unutmayalım ki, “komşusu aç iken, tok olarak yatan bizden değildir!” diyen, iki Cihan Serveri, Efendimiz, Peygamberimiz, Hz. Muhammed (sav) ümmetiyiz.

Ona göre. O bakımdan yani!

Resim netten alıntıdır 

Kerim BAYDAK

kbaydak61-artan@hotmail.com 

 
Toplam blog
: 1022
: 214
Kayıt tarihi
: 06.11.12
 
 

Kerim BAYDAK 01.01.1961  ADIYAMAN  doğumlu.. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi  İşletme Fakultesi..