Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '15

 
Kategori
Sinema
 

Fantezinin dibine vurayım derken eziyetin 50 çeşidini deneyimlemeyin!

Fantezinin dibine vurayım derken eziyetin 50 çeşidini deneyimlemeyin!
 

"Grinin Elli Tonu"nu bir süre evvel izledim. Her ne kadar kitabı okumamış olsam da, film hakkında üç aşağı, beş yukarı bilgi sahibiydim. Yani sinema salonuna girdiğimde beni neyin beklediğini gayet iyi biliyordum. Filmin içeriği hakkında fikrim olsa da, konusu hakkında yine de detaylı bir malumatım yoktu. Ancak, filmin yarısına gelmeden eşimin kulağına eğilip, ona şöyle fısıldadım :"Bire on bahse varım, bu filmin kitabını yazmış olan kişi bir kadın!" Bunu tahmin etmem pek zor olmadı çünkü film baştan sona ve katıksız şekilde biz kadınların çokça hayal ettiği fantezilerden oluşuyordu.

Film çıkışı hemen Barnes & Nobles'a gidip, kitabı satın aldık. Evet, yazarı Erika Mitchell adında, iki çocuklu bir İngiliz ev hanımı! Aslında ilk olarak bir e-kitap şeklinde yayınlanan bu eser, kısa süre içinde oldukça yüksek bir satış grafiğine ulaşmış. Bu durum yayıncıların dikkatini çekmiş ve kitabı basma kararı almışlar. Bu kitabın en büyük özelliği, filmi çekilmeden ve hatta ünlü olmayan bir yazarın elinden çıktığı halde elde ettiği olağanüstü başarı. 

Kitabın  İngiltere'de 100 binin üzerinde sattığını, okuyucu kitlesinin ise 30 yaşının üzerinde evli ve çocuklu kadınlardan oluştuğunu göz önüne alırsak, diyebilirim ki, cinsel hayat merdivenlerinde düşüşe geçmiş hanımlar yeni fanteziler peşinde.

Bir kadının hayatı boyunca hayalini kurduğu fantezilerin tamamı bu kitapta ve dolaysı ile filmde bir araya gelmiş. Mesela bize "bebeğim" diye hitap eden, gerektiğinde acı kuvvet kullanan, ciddi ve asla cıvıtmayan, delici bakışları ile çevremizdeki erkeklere korku salan, temiz, tertipli, giyinmesini bilen (ben de bıktım kıçına kot pantolon yapışmış bu erkeklerden açıkçası) kararlı, zengin, yakışıklı, arzu dolu ve bizi her şeyi ile sahiplenip, yeri geldiğinde "sen benimsin, bana aitsin" diyecek kadar ihtiraslı, ama en önemlisi, bize "bunca zamandır neredeydin" diye sorup, kendimizi değerli hissetmemizi sağlayacak, bize masum olduğumuzu hatırlatacak gerçek bir narsist sevgili fantezisini bütün kadınlar hayatının bir döneminde düşlemiştir.

Filmi izleyenler şu sahneyi hatırlar; sadist fantezilerle dolu odaya girdiklerinde Christian eğer Anastasia sözünü dinlemezse onu cezalandıracağını söylüyor. Eğer sözünü dinlerse de ödüllendireceğini. Anastasia bu ödülden ne kazanacağını sorduğunda, Christian'dan şu cevabı alıyor : "Beni!" E' artık daha ne diyeyim, adam kendini en büyük hediye olarak görüyor! Her zaman aklınızın bir köşesine kaydedin, narsist erkekler, kadınların fantezilerini iyi bilirler ve bunu ciddi anlamda size karşı bir elde etme silahı olarak kullanırlar! Bu filmdeki fantezilerle gerçek hayatta karşılaşırsanız, o adamdan kaçabildiğiniz kadar uzaklaşın!

Ancak yine de en sıradan aşk bile başlangıçta bir miktar heyecan ve ihtiras yüklüdür. Sizi birlikteliğe sürükleyen de budur zaten. Ama bir süre sonra sakinleşmesi, oturaklı bir hal alması gerekir. Yine aşıksınızdır ama geçmişte kanınıza yüklenen endorfinin esareti altında değilsinizdir. Christian ve Anastasia'nın 20'ci evlilik yıldönümlerini sadist/mazoşist eğlence odasında kutladığını düşünün mesela! Hatta daha beteri annenizle-babanızın halâ "Grinin Elli Tonu"nu deneyimlediklerini hayal edin! Ben yine de "hanım bir çay yap da içelim" ve "sen evi topla ben gazeteyle ekmek alıp, geleyim" seklinde hımbıl ve içi geçmiş tonlara girin de demiyorum ama, ihtirasınızı ayakta tutmaya çalışırken de akıl tutulması yaşamayın diyorum! Birlikteliğinde ihtiras konusunda sorun yaşayanlara da başrollerini Sophie Marceau ve Vincent Perez'in paylaştıkları Fransız yapımı Fanfan isimli filmi şiddetle öneririm!

Şimdi konumuza hızlı bir şekilde geri dönelim. Bu filmde gördüklerinizi gerçek hayatta uygulamaya çalışırsanız, hayatınızda tehlike çanları çalmaya başlar. Aman hanımlar, sakın kendinizi bu fantezilere kaptırıp da yaşamınızı işe yaramaz bir odunun elinde harcamayın. Bir kere, Christian gibi adamlar yok Türkiye'de, varsa da 30-40 tane falan, onlar da uzun bacaklı modeller arasında kapış gidiyor!.

Yani demem o ki, hadi madem sadist bari Christian Grey gibi yakışıklı, kültürlü, genç ve zengin olsun da yaşadığın eziyete değsin! Ama yok! Geriye kalanları da işte görüyorsunuz, en süperi diyeceğin bile Christian'ın şoförü kılıklı tipler! 50 yaşına merdiven dayamış, erken emekli, dul, kulağında kıl çıkan, viagra kullanmadan yatak odasının eşiğinden geçmeye korkan, ya da genç, ama parasız ve eğitimsiz zontalar! Hem de ne zonta! "Ya benimsin ya da kara toprağın" diyen arabesk tipler işte!

Öyle Christian gibi bilgisayarının başında şarap içip, borsada şirketinin son durumunu kontrol edenler değil yani. Gece porno sitelerini dolaşan, hadi bilemedin futbol fikstürlerini kontrol eden, milli piyangodan çeyrek biletine amorti çıkmış mı diye bakan veya internetten film indiren tipler bunlar. O yüzden ihtiraslı sandığın o kültür düzeyi düşük kesim eline bir hatun geçti mi saplantı yapıyor, çünkü o kızdan başkasının kendisine yüz vermeyeceğini o da biliyor!

Bu filmin fantezisine kendinizi fazla kaptırmayın hanımlar, ondan sonra bu çakma Christian'lar dünyayı size zindan eder. Geçenlerde bir arkadaşım bu filmi izledikten sonra Hintli bir internet arkadaşına aşkını ilan etmiş. Ertesi gün bana akıl danıştı "Ya kalkıp buralara gelirse ben ne yaparım. Nasıl oldu da o gece öyle şeyler yazdım ona. Çocuk beni fena ciddiye aldı, bi' de görsen nasıl kara-kuru bir şey" dedi.

Filmi izleyin, hatta Türkiye'de yakında kitabı da basılacakmış, onu da okuyun. Ama sonra dönüp, dolaşıp José ile aşk yaşayın. Bak ne güzel, okumuş, kültürlü, görgülü, komplekssiz, uysal, cana yakın, sevgi dolu, karıncayı bile incitmeyecek kadar iyi kalpli makbul erkek! Erkek adamın ayakları yere sağlam basacak, öyle hayal dünyasında gezinip, kafası sıkıştığı yerde "sen benimsin" diye sahiplenmeye kalkmayacak! Bak ciddi diyorum sonra uğraşıp durursunuz vallahi benden söylemesi!

Neyse, filmi daha fazla anlatıp da hevesinizi kırmak istemem. Göreceksiniz, filmi izlerken zaten siz de "bende de bu fantezilerin aynısı var" diyeceksiniz. Ama o fantezileri beyaz perdede izlemenin keyfi bir başka oluyor onu da unutmayın! 

Bu arada  Amerika'da olmanın faydası, sinemada gerçekten sanat izlemeye gelmiş normal insanların varlığıydı. Film çıkışında her ne kadar kimse göz göze gelmemeye çalışsa da, ben şahsım adına sinemadaki erkeklerden hiç rahatsızlık duymadım. Türkiye'de bu filmin kadınlar matinesini düzenleseler çok daha fazla seyirci izleyebilirdi diye düşünüyorum, siz ne dersiniz?..

Bir önemli dip not girmek istiyorum, siz de benim gibi filmin devamının çekilmesi için sabırsızlanıyorsanız size güzel bir haberim var! Her ne kadar film şirketi, filmin devamı hakkında resmi bir açıklamada bulunmasa da, bu bir üçleme kitap ve size garanti ediyorum bu filmin devamı yine aynı ekiple çekilecektir!

Victoria Toumit

 
Toplam blog
: 50
: 8547
Kayıt tarihi
: 13.09.11
 
 

Gazetecilik mesleğine ilk olarak Hürriyet Haber Ajansı'nda muhabir olarak başladım. Daha sonra Ümit..