Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '07

 
Kategori
Siyaset
 

Faruk Cömert Paşa'nın sözleri ışığında "türban sorunu"

Faruk Cömert Paşa'nın sözleri ışığında "türban sorunu"
 

Geçtiğimiz Ağustos ayında emekliye ayrılan çok değerli Hava Kuvvetleri Komutanımız Org. Faruk Cömert Paşa'nın devir teslim töreninde yaptığı konuşmada söylediği altın değerindeki sözlerini, yeri geldikçe, alıntı yaparak hatırlatmaya çalışıyorum.

Bazı sözler vardır adet yerini bulsun diye, söylenmek için söylenir. Uzundur ama anlatırken kelimeler tükenir, söyleyecek bir şey bulamazsınız. Mum alevine benzer, en ufak rüzgarda sağa sola kıvrılır ve sonunda söner; hiç yanmamış gibi. Bazı sözler vardır kısadır ama anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır. Güneş gibidir. Hiçbir kuvvet ona karşı koyamaz. İnadına inadına aydınlatır; zamanları, mekanları, Cömert Paşa'nın sözleri gibi. Paşa;

"Demokrasi içerisinde birbirimizi dinleyip daha iyi anlamaya çalıştığımız takdirde halledilemeyecek sorunumuz yoktur." demişti.

Cömert Paşa bu sözleriyle çok özlü bir şekilde "Empati" yi anlatmıştı, adını söylemeden. Belli ki mesleki yaşamında çok faydasını görmüştü; sorunları çözme ve başarıya ulaşma noktasında. Ve emekliye ayrılırken de vatan sevgisi sorumluluğuyla, kendinden sonra gelecek komutanlara ve Türkiye'yi yönetenlere, sorunların çözümünde anahtar olacak bu sihirli sözleri söyleyerek son bir görev yapıyordu.

Cömert Paşa'nın bir asker kişiliğiyle bu sözleri söylemesi çok daha ilginçti. Çünkü askerlerin gerek aldığı eğitim ve gerekse silahlı gücü elinde bulundurmaları nedeniyle sorunların çözümünde daha katı ve acımasız olacakları düşünülürdü ve sorunları daha çok kuvvetle çözmeyi tercih edecekleri sanılırdı.

Cömert Paşa bu sözleri felsefe olsun diye, farazi sorunlar için söylemiş olabilir miydi? Eğer Türkiye'nin gündeminde hiç bir sorun olmasaydı bu düşünülebilirdi. Ama bu konuşma yapılırken, müzminleşen iki sorunumuz olan "Türban Sorunu" ve "PKK Sorunu" yine gündemimizdeydi ve ateşli tartışmalar yapılıyordu. Cömert Paşa'nın bu sorunları görmezden geldiği veya kastetmediği iddia edilemezdi.

Cömert Paşa, adını söylemeden çok özlü bir şekilde tanımladığı empati ile ilgili sözlerinde özenle kullandığı kelimelerle "birbirimizi dinleyip daha iyi anlamaktan" bahsediyordu. Yani "karşı tarafı dinleyip daha iyi anlamak" demiyordu. Gerçekten karşı tarafı dinleyip daha iyi anlamaya çalışmak için önce kendi katı fikirlerimizle çelikten bir zırh gibi etrafımızı kuşattığımız ve ördüğümüz duvarları yıkmamız gerekir ama bu yeterli değildir. Çünkü karşı tarafta da aynı duvarlar vardır ve onların da yıkılması gerekir. Yani, belki oranlar değişebilir ama genellikle hatalar karşılıklıdır. Bu nedenle empati yaparak sorunlar çözülecekse iki tarafın da dürüstçe birbirini dinleyip anlaması gerekir.

Cömert Paşa'nın yukarıdaki sözleri ışığında, Konda'nın yaptığı kamuoyu araştırmasıyla ve bazı yaşanan olaylarla yeniden tartışmaların odağına gelen "Türbün Sorunu" na değinmek istiyorum. Aslında 20 küsür yıldır Türkiye'nin böyle bir sorun yaşamasından, gündemimizi işgal ederek çok daha önemli diğer sorunlarımızı kamüfle etmesinden ve dış dünyaya böyle bir Türkiye fotoğrafı vermiş olmamızdan dolayı utanıyorum. Böyle bir konuda yazmak zorunda kaldığım için de ayrıca utanıyorum. Dünya neleri başarıyor, biz nelerle patanaj yapıyoruz.

Ama maalesef böyle bir sorunumuz var. Kökenine indiğimiz zaman karşımıza 12 Eylül ve onun lideri Kenan Evren çıkıyor. Kenan Evren ülke yönetimine el koyduktan sonra iç güvenliği sağladı ve peşinden hiç de gerekli ve üstüne vazife olmayan iki yasak getirdi. Bu iki yasak iki sorun doğurdu ve ikisi ile de hala boğuşuyoruz;

Kürtçe'ye yasak getirdi, bu yasak "PKK Sorunu" nu doğurdu.
Üniversitelere kız öğrenciler için başörtüsü yasağı getirdi, bu yasak da "Türban Sorunu" nu doğurdu.

Olayın ironik yanı; bir komutanımız hakları ve özgürlükleri yasaklayarak yeni sorunların doğmasına sebep olurken, yıllar sonra başka bir komutanımız sorunların ancak demokrasi içerisinde ve birbirimizi dinleyip daha iyi anlamaya çalışmakla çözüleceğini söyleyerek akılcı çıkış yolunu gösteriyordu.

Başlangıçta, "üniversitelerde kötü görüntü oluşturuyor" diye Evren tarafından getirilen başörtüsü yasağı mağduriyet oluşturmuş, daha sonra Özal bu sorunu çözmek için YÖK başkanı İhsan Doğramacı ile görüşmüş ve bir orta yol bulunarak daha modern görünümlü Türban olsun denmiştir. Şimdilerde ise başörtüsüne eyvallah ama türban siyasi simgedir deniyor.

Peki bu sorun siyasette kullanılıyor mu? Evet, maalesef her iki taraf da bu sorunu bir siyasi rant aracı olarak görmekte ve kullanmaktadırlar. Erbakan'ın, sanıyorum 1994 yılında söylediği; " Rektörler bir gün türbana selam duracaklardır" sözleri bunun en açık örneğidir.

Bu çekişmeden hangi taraf karlı çıkmıştır; Konda'nın yaptığı son araştırmadan anlaşılacağı gibi; halkın % 70'i yasağa karşıdır. Bunun doğal sonucu yasağa karşı çıkanlar karlı çıkmışlardır. En son örneği; Abdullah Gül'ün eşinin türbanlı oluşu nedeniyle cumhurbaşkanı seçilmesinin engellenmesi 22 Temmuz seçimlerinde, AKP için, kendilerinin bile beklemediği bir seçim zaferine neden olmuştur.

Cömert Paşa'nın sözlerinden ilham alarak ve Konda'nın son araştırmasından da yararlanarak Türban Sorunu için aşağıdaki sonuçları çıkarabiliriz;

1- Türbanı siyasi bir rant olarak kullananlar konunun dışında tutulmalıdır. Çünkü onların karşı tarafı anlamak diye bir dertleri olamaz.

2- Türbanı laiklik ilkesi için tehlike olarak görerek bu yasağı savunanlar olaya giyim- kuşam tercihi ve inanç özgürlüğü penceresinden bakabilmelidirler. Türbanın şehirleşme ile oluşan ve moda haline gelen bir modernite olduğu kabul edilmeli, türban takanların çoğunun türbanı siyasi simge olarak düşünmedikleri kabul edilmelidir.

3- Türban takanlar, yani bu yasak dolayısıyla mağdur olanlar da, samimi olarak türbanı laiklik ilkesi için bir tehlike olarak görenleri anlamaya çalışmalıdırlar. Tepkilerini anlayışla karşılamalıdırlar. Sadece inançları gereği türban taktıklarına onları ikna etmelidirler. Şüpheleri iyice artırıcı eylemlerden ve sözlerden özenle kaçınmalıdırlar.

4- Her iki tarafta da provakatörlerin olabileceği unutulmamalıdır.

5- Konda'nın yaptığı araştırmaya göre AKP iktidarında türbandaki artış aslında trajikomik bir olaydır. Yasakla türban ortadan kalkmamış, tam aksine AKP'ye avantaj sağlayarak onu iktidara getirmiştir. AKP iktidar süreci de kararsızları özendirerek sayıyı artırmıştır, birbirlerini tetiklemişlerdir. Sonuçta yasağı savunarak kalkmasını engelleyenleri bu yasak bir bumerang gibi gelip vurmuştur.

6- Yine Konda'nın yaptığı araştırma sonuçlarına göre; halkımızın % 68.4'ü türbanı laiklik karşıtlığının simgesi olarak görmemektedirler, başını örtmeyenlerin 1/3' ü, başörtüsü kullananların 1/10' u, türban kullananların 1/20' si türbanı laiklik karşıtlığının simgesi olarak görmektedirler.
Bu sonuçlardan yola çıkan Tarhan Erdem şu yorumu getirmektedir; halkımızın büyük bir çoğunluğu kültürüne sahip çıkarak Batı ile birlikte olmayı istemektedir. Yani türbandaki artış şeriat rejimi istendiği anlamına gelmemektedir.

Yine Tarhan Erdem: "Halkımız soğukkanlılıkla gerçekten özgürlükçü tarafta bulunduğunu göstermektedir. Siyaset adamlarımız bağnaz ve sesi yüksek çıkan azınlıkla birlikte olmak yerine, çoğunluğun akılcı tarafında olmalıdırlar." demektedir.

Birbirimizi değiştiremiyeceğimize göre birbirimize saygı göstererek birarada yaşamak zorundayız. Zaten günlük yaşantımızda sorun olmayan bir şeyin üniversitelerde sorun olması anlamsızdır. Umuyorum yakında bu anlamsız sorundan kurtuluruz ve gerçek sorunlarımızla yüzleşiriz.

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..